SORUN BİRİKTİREN ÜLKE

Türkiye AB liğine falan girmek istiyor ama, aslında tipik bir Ortadoğu ülkesi olarak kalmaktan büyük haz duyuyor.

Sorunları biriktirmeyi, bunlarla yaşamayı adete özlüyor.

"Dertleri zevk edindim, bende neşe ne arar,

Elem Dolu kalbimden gitmiyor hatıralar,

Mazimden kalan her iz beni içten yaralar,

Elem dolu kalbimden gitmiyor hatıralar"

Selahattin İnal’ın Kürdili Hicazkar şarkısı, tam da bize göre,durumumuzu çok güzel özetliyor.Hayata acı çekmeye gelmişiz. Kaderimiz bu. Çünkü ruhumuzu Maniheist düşüncelerin cenderesinden bir türlü kurtaramamışız. Yani burada acı çekelim ki, orada rahatı bulalım.

Öylemi , o halde buyurun acı çekmeye.

Türkiye 1999-2002 yılları arasındaki koalisyon iktidarları döneminde şu sorunlarla/acılarla/ boğuşuyordu.

1-Ülke bir askeri ihtilal anayasası ile idare ediliyordu. Daha doğrusu bu Anayasa ile idare edilmenin imkansızlığını konuşuyor ve bir an önce sivil bir Anayasa yapılması konusunda hemen herkes hemfikir bulunuyordu.

2-Buna bağlı olarak Kürt sorunu ülkenin en önemli problemi olarak karşımızda duruyordu.Teröre binlerce insanımızın canını kurban vermeye deva ediyor ve Milyarlarca dolar çoluk çocuğumuzun süt parasını , ekmek parasını dağa taşa, kendi insanımıza bomba olarak atıyorduk ve bundan herkes şikayet ediyordu.

3-Siyasi Partiler Kanunu,Seçim Kanunu gerçekten antidemokratik hükümlerle dolu idi. Siyasette katılımcılığı arttıran, temsilde adaleti sağlayan, seçime katılanların serbestçe yarışmalarını sağlayan, bu kişilerde bilgi , kültür, ahlak ve erdemin ön plana çıkarılmasını temin eden hükümlerden yoksunduk.

4-Avrupa Birliği ile olan ilişkilerin nereye gideceği , bir birlikteliğin oluşup oluşmayacağı, kördüğüm durumdaki münasebetlerin nasıl açılacağı tartışılıyordu.

5-Kıbrıs sorunu her açıdan Türkiye’nin başını ağırtmaya devam ediyordu. Kendimizden başka kimsenin tanımadığı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti tam bir izolasyon yaşıyordu. Bir anlamda tüm dünya ülkelerinin KKTC ye uyguladığı ambargo sürüyordu.

6-Ülkede din özgürlüğü yoktu, inanç ve kanaatleri yayma özgürlüğü yoktu, düşünce özgürlüğü yoktu. Bunlar yasak alanlardı. Hani Askeri yasak alanlar gibi. Bilindiği Askeri yasak alana girdiğinizde Asker önce dur diye ihtar eder. Bunun anlamı şudur. Geriye dönemezsin, ileri bir adım atamazsın, sağa sola kayamazsın. Olduğun yerde duracaksın. Asker usul usul seni silahının hedefine alarak yaklaşacak ve derdest edecek. Kıpırdamın ölümün olur. Türkiye’de din, inanç, kanaat ve düşünce özgürlüğü böyle bir algılama ile karşı karşıya idi.

8-Meslek liseleri Üniversiteye girişte kat sayı problemi yaşıyordu.

9-YÖK  , inanç, düşünce, fikir ve kanaatlerin serbestçe bırakın yayımını, bunların ihsas edilmesine  bile  ceberruti bir tutum ile karşı idi ve çizgi dışına çıkanı adete imha ediyordu.

10-İnanç ve kanaatleri sebebiyle binlerce insan vatandaşlıktan çıkartılmış ve yurt dışında ser sefil bir vaziyette yaşamaya çalışıyorlardı.

11-Fethullah Gülen Hoca yurt dışında sürgün hayatı yaşıyordu.

12-Fener Rum Patrikhanesinin , dünya Rum Ortodokslarının büyük çoğunluğu ve hatta ABD başta olmak üzere büyük devletlerin tamamı tarafından ekümenik statüde olduğu kabul edilir ve bu şekilde rağbet görür iken, bizde Fatih Kaymakamlığına bağlı bir kuruluş olarak görülüyor ve bu durum maalesef ülkenin başında demoklesin kılıcı gibi sallanıyordu.

13-Büyükadadaki Ruhban Okulunun yeniden faaliyetine başlaması talepleri vardı.

14-El konulan cemaat vakıflarına ait malların iadesi, elden çıkanların paralarının ödenmesi sorunu vardı.

15-Türkiye dış ödemeler dengesinde sürekli açık veren bir ülke idi.

16-Başta Doğu ve Güneydoğu bölgelerimiz olmak üzere, ülkemizin kırsal kesiminde eğitimin seviyesi çok düşüktü.

17-Ülke insanlarından 16 Milyonunun günlük 2 dolar seviyesinde bir para ile geçindiği ifade edililyordu.(Bu rakam sonradan 12 Milyon olarak revize edildi)

18-Türkiye Avrupanın ve belki de Ortaodoğnun en büyük cezaevlerine sahipti ve bu cezaevlerinde , Avrupa ve Ortadoğudaki ülkelerin hepsinden daha çok tutuklu ve hükümlü barındırıyordu.

19-Bu cezaevlerinde özellikle çocuk yaştaki tutuklu ve hükümlülere, güçlü kişiler tarafından ahlaksız eylemler yapılıyordu.

20-Avrupanın en çok içki tüteken ikinci ve en çok sigara içilen birinci ülkesi konumundaydık.

21-Aile içi şiddet, ensest ilişkiler çok yoğundu.

22-Pompalı tüfeklerle insanlar başta kendi aileleri olmak üzere, konu komuşuyu bir anda imha ediyordu.

23-Koruculuk sistemi sağlıklı değildi. Hiçbir eğitimi olmayan veya sınırlı eğitim almış olan kişilerin ellerine çok güçlü silahların verilmesi, çevrelerinde büyük sorunlar yaşatıyordu. Bu kişiler ellerindeki silahlarla daha önce yarıcısı olarak çalıştıkları arazilere el koymuşlar ve büyük hakimiyet tesis etmişlerdi. Mardin Midyat Sare(Sarıköy) örneğinde olduğu gibi , Devletin Cumhurbaşkanı ve Başbakanı seviyesinde insanların "gereğini yapın" talimatına rağmen, bunları bir milim olsun yerlerinden kımıldatmak mümkün değildi.

24-İşsizlik akıl almaz boyutlarda idi.

25-Yargının en üst kademesinde bulunan insanlar , yargının her alanında büyük problem yaşadıklarını ifade ediyorlardı. Hakimlerin günlük baktığı dosya sayısı 50 den aşağı düşmüyor, zabıt katipleri ,mübaşirleri çoğu kez gece yarılarına kadar ,mesai kavramı olmadan çalışmak zorunda kalıyorlardı.

Yıl 2009.

Çok çalışıldı, çok gayet gösterildi.

Bunların ne kadarı çözüldü?  Sizce sorunlar birikmiş mi, yoksa çözülmüş mü? Her birimize düşen sorumluluk ne? Biz nerede hata yapıyoruz?

25 Maddelik ve bir anda aklıma gelen yazdıklarımdan çözülenlere birer çentik atın ve mümkün ise haber verin.