ŞU DOSYA BU DOSYA DERKEN

1996 yılındaki Hükümette İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanlığı yapan Adnan Ekmen bey, Güçlükonak ilçesinde bindikleri dolmuşları taranan ve ardından yakılarak öldürülen 11 kişinin katilinin PKK olmadığını ve bu katliamı devlet görevlilerinin yaptığını söylüyor. O söyleye dursun, biz bölgenin insanı olarak hadiseyi hatırlamaya çalışalım.

Bu olay meydana gelince, PKK kaynakları hemen açıklama yaptı ve eylemi kendilerinin yapmadığını söylediler.

Önce araçları taranan ve sonra yakılarak öldürülen kişilerin bir kısmının korucu olması zihinlerin iyice karışmasına neden olmuştu. Hatırladığım kadarı ile korucular maaşlarını almaktan dönüyorlardı. Anladınız değil mi?

O günlerde hemen tüm Türk basını harekete geçti ve genel olarak şu temayı işlediler. "PKK ateş kes ilan ettiğini söylüyor, ama onlara asla güvenilmez, bakın işte 11 korucuyu öldürdüler, sonra yakarak tüm delilleri ortadan kaldırdılar, ateş kes ilan etmişlermiş, bu Devlet onların oyununa asla gelmeyecek ve PKK ile sonuna kadar mücadelesini sürdürecektir" diyorlardı.Aslında basının bu cümleleri birebir Devletin resmi söylemini yansıtıyordu.

11 kişinin katlinden sonra gerçekten de işler yine iyice kızıştı, PKK nın ateş kes ilan etmiş olmasının bir anlamı kalmadı ve yeniden kirli savaş tüm hızı ile yol almaya başladı.

 Olayın meydana geldiği yerin güvenlik güçleri tarafından çok güvenli  ve PKK nın eylem koymasının imkansız olduğu söylendi ise de kimseyi inandırmak mümkün olmadı.

 İşte yazıyı yazmaya başlayınca benim zihnim de o hadise ile ilgili olarak iyice canlandı. İçerisinde korucuların olduğu dolmuş taranmamış, lav silahı ile ateş edildiği için araç yanmış ve içerisinde bulunanlar da böylece hayatlarını kaybetmişlerdi.

 Hadise sonrasında PKK nın lav silahı ile eylem yapmadığı, bunun Devletin işi olduğu beyanları, devlete yönelik isnatları güçlendirdi, ama ortada büyük dezenformasyon vardı ve bu sebeple eylemi,PKK nın yapmadığına  insanları inandırmak mümkün olmadı.

 Artık inancım öylesine güçlenmiş durumdaki, başka türlüsünü düşünmeye, bu konuda fikir yürütmeye kimse beni ikna edemez. PKK 150 bin kez ateş kes ilan etse de, kimileri bu ülkede  kirli savaşı devam ettirmeye kararlı görüyorum. Bir çok kez belirttiğim üzere kedi fare ile oynamayı çok seviyor. Ara sıra kedide meydana gelen hasar,onun fare ile olan kavgasına bir son vermeyi gerektirmiyor.

 Adnan bey o günlerde bindikleri araçla birlikte yakılarak öldürülen kişilerin kimlik kartlarının olay sonrasında bir Jandarma tarafından savcıya verildiğini söylüyor. Yani hadise öncesinde adamlar durdurulmuş, kimlik kartları birer birer alınmış ve arkasından lav silahı ile ateş edilerek yakılmışlar. Olay öylesine açık , öylesine bas bas bağırarak bakın işte katiller burada demesine rağmen, herkes korkmuş, kimse işin üzerine gidememiş. Zaten Adnan Ekmen bey, kendilerinin de tehdit edilerek susturulduklarını söylüyor. Düşünün Devletin bir Bakanı kendi kurumunda çalışan bir şahsın "Sayın Bakan, çoluk çocuğun var, bu işlerin peşine düşme diyor " diyor ve Bakanı susturuyor. Ergenekon davasında şimdi tanıklık yapmak isteyen Bakan, herhalde kendisine "sus, konuşma" diyen bürokratının da kim olduğunu açıklayacaktır.

Diyeceğim o ki, Sayın Bakan konuşsan ne olur, konuşmasan ne olur?

Aynı şekilde biz Diyarbakır Kulp İlçesinde Şenyayladan Peynir yapmaktan dönen köylülerden 11 kişinin katli olayını Meclis İnsan Hakları Komisyonu olarak  gittik araştırdık.

Bu olayı Devlet PKK üzerine yıkıyor, PKK tarafı da devlet yaptı diyordu.

2005 yılında yoğun yağışlardan sonra Kulp merkezine yakın bir mevkide sel gelmiş ve cesetler ortaya çıkmıştı. Olay yerine gittik, tanıkları dinledik, delilleri topladık, Arif ve Şemdin Sakık kardeşler ile görüştük. Şu anda İtirafçı konumunda bulunan Şemdin Sakık, bize verdiği ifadede eylemin 1993 yılının sonbaharında  Devlet tarafından yapıldığını bütün detayları ile ortaya koydu. Şemdin aynı yılın ilkbaharında PKK tarafından öldürülen 11 örgüt mensubu olayı ile Kulp’ta 1993 yılının sonbaharında öldürülen kişilerin olayının biri birine karıştırılmaması gerektiğini de ifade etti.

Aslında onun söyledikleri  ile  bu konuda "yakınlarımız Devlet tarafından alındıktan sonra kayboldular, muhtemelen öldürülmüşler şeklinde ifade verenlerin  beyanları, cesetlerin ortaya çıkması ile kanıtlanmış oldu.

Biz raporumuzu bu doğrultuda yazdık ve Bolu Komando Tuğay Komutanlığının eylemin işlenmesinde etkin rol oynadığını belirterek,sorumlular hakkında işlem yapılmasını istedik. Komisyon raporu oylayarak kabul etti ve gereğini yapmak üzere Meclis Başkanlığına bir örneğini gönderdi. Peki ne oldu?

Hiçbir şey.

Şemdinli Raporu da yazıldı, ancak TBMM sinde görüşülmedi

Niye?

Bu raporun görüşülmesini kim istemedi?

Ben biliyorum, zamanla siz de bileceksiniz.

Şimdi sıra Ergenekon dosyasında.

PERŞEMBENİN gelişi Çarşambadan bellidir.    

Süleyman Demirel’in  derin devlet ile ilgili beyanlarını yeniden hatırlamakta yarar var.