ŞÜKÜR BU GÜNLERİ DE GÖRDÜK
Çevik Bir tutuklandıktan sonra yaptığı açıklamada, bugünleri de mi görecektik demiş. Evet ben de aynı şeyleri söylüyorum, bu günleri de mi görecektik?
İnanan insanlar hiçbir zaman ümitlerini kaybetmezler. Çünkü onlar akıllarının ve gönüllerinin bir köşesinde Rabbin “ la teknatuv min rahmetillah-Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz” emri ilahisini hatırlarında tutmanın imanın önemli bir göstergesi olduğunu bilirler. Ve ayrıca inananların her zaman galip geleceğinden de kuşkuları yoktur.
Çevik Bir Savcı ve Hakim önünde ifade verirken, MGK nun ve Başbakanın emir ve talimatlarını yerine getirdiğini, Batı Çalışma Gurubunun, Batı Üst Kurulunun bu emir ve talimatlar çerçevesinde eylemler gerçekleştirildiğini söylüyor.
O günler çok yeni ve hiçbir şekilde hatıralardan silinmesi mümkün olmayan güncellikte olduğundan, bizler Rahmetli Erbakan ve Hükümetinin adeta diken üstünde oturduğunu ayan beyan görüyorduk.
Bir taraftan Anayasa ve yasalara göre teessüs etmiş Hükümet iş başında iken, diğer taraftan Asker sürekli biçimde hükümetin tüzel kişiliğini aşan ve doğrudan Başbakanı hedef alan hakaretler yapıyor, Yüksek Yargı Organlarının başında bulunan Hakim ve Savcılar toplu halde Genelkurmaya çağrılarak brifingler veriliyor ve bu konuşmalar ayakta alkışlanıyordu.
Führer Almanyasını hatırlatan o görüntülere baktığımızda, batı faşizmini de aşan bu hayat biçiminden ne zaman kurtulacağız diyorduk.
Bu brifingler sonucunda, metropol şehirlerin başında bulunan başarılı Belediye Başkanları hakkında enti püften sebeplerle davalar açılıyor ve en kısa sürede mahkumiyetleri sağlanıyordu.
İstanbul Büyükşehir Belediyesinin başında bulunan Sayın Başbakan ve Kayseri Belediyesinin başında bulunan Şükrü Karatepe okudukları şiir ve yaptıkları açıklamalar nedeniyle kısa sürede Hakim karşısına çıkarılıp mahkum ettiriliyorlar, brifingi alan yüksek yargı organlarının temsilcileri de, kendilerine bu kişilerle ilgili olarak gelen dosyaları 8-10 bin doyanın önüne alarak karara bağlıyorlardı.
Yargıtay Başsavcısı Vural savaş açıkça dosyaları öne alarak mahkumiyet kararlarını onadıklarını, Sayın Başbakan ile Kayseri Belediye Başkanı Şükrü Karatepe hakkında verilen onanmış mahkumiyet kararlarını, Refah Partisinin kapatılması davasında delil olarak kullandıklarını açıklıyordu.
Sincan Belediyesinin tertiplemiş olduğu Kudüs Günü münasebetiyle oynanan bir tiyatro oyunu bahane edilerek Tanklar yürütülüyor ve başımıza bu işlerde mi gelecekti, bugünleri de mi görecektik diyen Çevik Bir, o gün Demokrasiye Balans ayarı yaptık diyordu.
Yani yolundan çıkmış Demokrasi tanklarla düzeltilerek mecrasına çekilmişti!!!
Demokrasilerde yolundan çıkmış siyaset ve siyasetçi var ise bu balans ayarını seçimlerde millet verdiği oylarla yapar. Onun dışındaki her eylem yasa dışıdır ve demokrasiye müdahaledir.
Şimdi deniliyor ki, Türk Ceza kanununun suç saymış olduğu eylemler icraat safhasına konulmamış, silah kullanılmamış, fikir açıklamasından öteye gitmemiştir, o nedenle Çevik Bir ve avanesinin yaptığı eylemler, TSK Kanunun 35.maddesinde ifadesini bulan, Cumhuriyeti koruma ve kollama faaliyetinin bir parçasıdır ve suç teşkil etmez.
Şimdi ben gitsem Yüksek Yargı Organlarının başında bulunan kişilere gelin bakalım size ülke meseleleri hakkında brifing vereceğim ve siz benim konuşmam sırasında her cümlemden sonra ayakta alkışlayacaksınız desem kaç kişi beni dinlemeye gelir, bu kişi aklını mı kaçırmış demezler mi?
Herkesin bu yönde fikir açıklayacağı gün gibi aşikar. Peki bu yakaları nerede ise tepelerine çıkan, sırmalı kaftan biçimindeki cübbelerini de giyerek toplantılara iştirak eden Savcı ve Hakimler Çevik Bir ve avanesinin emirlerine neden iştirak ettiler ve hangi sebeple alkışladılar?
Evet o günlerde Yüksek Yargının bazı hakim ve savcıları sözü edilen toplantılara bütün cesaretlerini toplayarak katılmadılar. Emre itaatle toplantılara katılanları, bu işe zorlayan, adamların omuzlarındaki kalabalık yıldızlar ve bu yıldızların temsil etmiş olduğu SİLAHLI güçlerdi. O açıdan yapılan eylemlerde tamamlayıcı unsur olan silahın kullanılmadığı yolundaki düşüncelerin yasal anlamda dinlenme özelliği yoktur.
Bu eylemler sonucu Rahmetli Erbakan’ın başında bulunduğu hükümet daha fazla dayanamadı ve bir yılını tamamlamadan istifa etmek zorunda kaldı.
Rahmetli Erbakan askerlerden akla hayale gelmedik eylemler düzenle, Fadime Şahin’in pavyondan çıkar, getir Müslüm Gündüz ile hemhal eyle, sonra evi bas, don gömlek yakala, olmadı hükümetin devrilmesi için Sincan’da tankları yürüt ve demokrasiye balans ayarı çekin, 6 Milyon insanı, fırıncılara varıncaya kadar irticacı diye fişleyin mi dedi.
Çevik Bir’in Genelkurmay ikinci başkanlığına geldiği 1995 yılından itibaren defalarca TEL AVİV’E gittiği, 1996 da Konya hava sahasının İsrail Savaş Uçaklarına açıldığı, 28 Şubat darbesinden birkaç gün önce ABD de bulunduğu, Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı’nın ise aynı günlerde İsrail’de askeri işbirliği temasları içerisinde olduğu ve insanın hayal sınırlarını zorlayan oranda İsrail’ şimdi detayları ile ortaya çıkıyor.
Türkiye içerisinde bulunduğu cendereden kurtulup sahili selamete erecek mi?
Evet bu mümkün ve bunun tek bir yolu var.
ABD gibi, Rusya gibi, Fransa gibi, İran gibi veya en azından Kuzey Kore gibi bağımsız, bağlantısız kararlar verebilen bir ülke olmak.
Yoksa elde makas, her gün birileri göbeğimizi kesmeye kalkar.