SÜPER GÜCE DOĞRU
Dünkü yazımın başlığını, Türkiye Ermeni Münasebetleri için "Ali/Can" diyelim mi koymuştum.
Hani uzun zamandan beri görmediğiniz Ali isminde bir yakınınızla aniden karşılaşınca, sevgi ve muhabbetle yaklaşır, kucaklaşır ve "Ali/Can" dersiniz ya, onun gibi bir şey işte.
Galiba yakın bir zamanda Ermenilere "ALİ/CAN" diyeceğiz.
Bu "can"kelimesini Kars’lılar çok sık kullanılar.
1975/1976 yıllrında Kars’ta görev yaptığım sırada Bahattin isminde bir arkadaşımız vardı. Birlikte olduğumuzda ben sık sık Bahattin diye ismen çağırır, o da "Can" diye karşılık verirdi.Çok hoşuma giderdi.
Konumuz tabiiki "Can/Canan" meselesi değil.
Şu bir gerçek ki, Türkiye’ye son 40 yıl içerisinde en büyük acıları çektiren ülkelerin başında geliyor Ermenistan.
1970 li yıllardan başlayarak Ermeni çeteleri özellikle Fransa, İngiltere, Yunanistan, ABD ve Kanada’daki büyükelçilerimize, ateşelerimize , elçilik katiplerine saldırdılar, onlarcasını katlettiler.
Asala terör örgütü mensupları işi öylesine azıtmışlardı ki, 07.Ağustos.1982 yılında Esenboğa havaalanında bile saldırılarını gerçkleştirdiler. Bu saldırıda yakalanan örgüt mensubu Levon Ekmekçiyan 1982 yılında idam edildi. Paris Büyükelçisi İsmail Erez, Vatikan Büyükelçisi Taha Carım hatırladığım isimler arasında. 1983 yılında da Paris Orly Havaalanına yapılan saldırıda Türk ve yabancı sekiz kişi hayatını kaybetmişti.
O dönemlerde Ermenistan bir Sovyet Cumhuriyeti olduğundan Türkiye’nin fiili müdahale etme gücü yoktu. Diasporadaki Asala terör örgütü mensupları da bu durumu gayet iyi bildiklerinden , sanki eylemler Ermenistan kaynaklı değilmiş gibi , dur durak bilmeden dünyada ses getiren eylemlere uzun yıllar imza attılar.
Sovyetlerin dağılmasından sonra Ermenistan’ın yaptıklarından hesap verecek duruma geldiğini, yaptığı/yaptırdığı terör eylemleri sebebiyle daha fazla Rusya Federasyonunun gücünü arkasında hissetmeyeceğini,dünya ülkelerinin Ermenistan’ın kulağına fısıldaması ile Asala’nın eylemleri durdu.
Ermenistan Asala eliyle 1915 tehcirinin hesabını sormak amacıyla yürüttüğü savaşı, Türkiye’nin benzer eylemlere başvurmaması ve iki ülke arasındaki bu sorunun çözümü konusunda "bağımsız tarih komisyonu oluşturalım, Türkiye’nin , Rusyanın ve Ermenistan’ın arşivlerini bu komisyonun incelemesine tabi tutalım, tarihi olaylara siyasetçiler değil, tarihçiler yapacakları inceleme ile karar versinler" yolundaki sağlam duruşu, siyasi anlamda Ermenistan’ı köşeye sıkıştırdı.
Ve Ermenistan’ın bir Milyon Azeri Türkünü "kaçkın" hale getiren 1993 saldırısından sonra "ELİNİN HİÇTE TEMİZ OLMADIĞI" ortaya çıktı.
Kelbecer,Fuzuli, Laçin ve hele Hocalı’da ki katliamı, 1915 tehcirini anlamak için,hiçbir Müslüman Türk ve Kürd’ün(Laçin bölgesinde yoğun biçimde Kürdler yaşıyor ve şu anda işgal altındalar) unutulmaması gerekiyor.
Dünya insanlık ve Devletler arası ilişkeleri kin, nefret ve düşmanlık üzerine değil, sağlam bir "hafıza" üzerine bina edildiğinde başarılı sonuçlar alınır.
Türkiye ve Ermenistan ülkelerinin birlikte hazırlamış oldukları iki protokolün maddelerini "büyük yazarlar"!!! gibi buraya alacak değilim.
İşin özü şu. Bu Protokol ile Ermenistan ikinci dünya harbinden sonra imzalanan Kars ve Gümrü anlaşmalarını artık kabul edecek duruma gelmiştir. Türkiye’nin sınırları konusunda bir maraza çıkartmayacağını , toprak talebinde bulunmayacağını deklare etmiştir. Ermenistan başka ülkelerin de toprak bütünlüklerine saygı duyduğunu, partneri olan devletlerle iyi ilişkiler kurmaya karar verdiğini beyan etmiştir.(Sanki bu cümlenin altında Dağlık Karabağ haricinde,AGİT MİNSK gurubunun talebi doğrultusunda,işgali altında bulundurduğu Azeri topraklarını iade etmeyi taahhüt etmişe benziyor)
Ermenistan iki ülke arasındaki en önemli ihtilaf konusu olan 1915 tehcirinin araştırılmasını bağımsız tarih komisyonlarına bırakmayı ve arşivlerin açılmasını kabul etmiştir. Ayrıca Ermenistan attığı bu adım ile Azerbaycan’nın bir saldırısından kurtulma arayışı içerisine girdiğimi ortaya koymuştur. KORKU DAĞLARI BEKLEMEYE BAŞLAMIŞTIR.
Türkiye’nin tezlerine en yakın bu "önkabuller", Ermenistan’ın görüşmelerin "önşartsız" başladığı yolundaki görüşünün cırrığını çıkarmıştır.
Çünkü Ermenistan gerçekten çok sıkışmıştır. Batıya açılan kapısı tamamen kapalı, doğusu ve güneyi sürekli biçimde gelişen Azeri toprakları ve İran ile çevrili ve denize çıkışı yok.
Ermenistan Rusya’ya dönemiyor. Dönse ne olacak, geçmiş ortada.
Sovyetlerden kopuştan sonra 3,5/4 milyon civarındaki Ermeni nüfusu bir milyon azalmış.Ermeniler diasporadaki zengin akrabalarının yanına kaçıyor, ülkelerini terkediyorlar. Bu gidişe dur demenin tek yolu, bir anlamda Türkiye üzerinden batı ile bütünleşmeyi sağlayacak münasebetlerin geliştirilmesi, sınır kapısının açılması.
Düşünün bizim beş para değer vermediğimiz(tabii ki çok yanlış) doğumuz, onların batısı ve kurtuluşu.
Ermenistan’ın batı ittifaklarına girmesi , bundan sonra an meselesi.
Gözlemci sıfatı ile NATO da temsili, ardından AVRUPA BİRLİĞİNE KATILIM için görüşmelerin başlaması biribirini izleyecek. Batılılar Hıristiyan Ermenilere bayılıyor ve onları renklerinin en parlak halkalarından birisi olarak görüyorlar. Bu durum Türkiye’nin AB liği ile olan münasebetlerini de olumlu yönde etkileyecektir.
Bütün bunlar tamam, ya Azerbaycan ne olacak?
Türkiye,topraklarının % 20 si işgal altında bulunan Azerileri satacak mı? İki ülke bir millet lafından vazgeçin diyen Brayza’nın sözüne, işittik, itaat ettik mi diyecek? İki el bir baş için değil mi? Elin bir tanesi kesildiği halde,elim sağ başım selamet diyebilecek mi?
Ben 2002 yılında Diyarbakır söz gazetesine yazdığım yazıda ne yapılıp edilmeli Haydar Aliyev ikna edilerek, Türkiye’nin Ermenistan ile olan münasebetlerinin gelişmesi sağlanmalıdır diyordum.
Türkiye 7 sene sonra bu noktaya geldi. Haydar Aliyev’in yerinde oğul İlham Aliyev var. Onun ikna edildiği haberleri geliyor. Susarsa,karşılığının ne olduğunu biliyor, Türkiye haklıdır, Süper Güç oluruz, ya susmazsa…herşey karman çorman olur. Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmak da buna derler.
Hani uzun zamandan beri görmediğiniz Ali isminde bir yakınınızla aniden karşılaşınca, sevgi ve muhabbetle yaklaşır, kucaklaşır ve "Ali/Can" dersiniz ya, onun gibi bir şey işte.
Galiba yakın bir zamanda Ermenilere "ALİ/CAN" diyeceğiz.
Bu "can"kelimesini Kars’lılar çok sık kullanılar.
1975/1976 yıllrında Kars’ta görev yaptığım sırada Bahattin isminde bir arkadaşımız vardı. Birlikte olduğumuzda ben sık sık Bahattin diye ismen çağırır, o da "Can" diye karşılık verirdi.Çok hoşuma giderdi.
Konumuz tabiiki "Can/Canan" meselesi değil.
Şu bir gerçek ki, Türkiye’ye son 40 yıl içerisinde en büyük acıları çektiren ülkelerin başında geliyor Ermenistan.
1970 li yıllardan başlayarak Ermeni çeteleri özellikle Fransa, İngiltere, Yunanistan, ABD ve Kanada’daki büyükelçilerimize, ateşelerimize , elçilik katiplerine saldırdılar, onlarcasını katlettiler.
Asala terör örgütü mensupları işi öylesine azıtmışlardı ki, 07.Ağustos.1982 yılında Esenboğa havaalanında bile saldırılarını gerçkleştirdiler. Bu saldırıda yakalanan örgüt mensubu Levon Ekmekçiyan 1982 yılında idam edildi. Paris Büyükelçisi İsmail Erez, Vatikan Büyükelçisi Taha Carım hatırladığım isimler arasında. 1983 yılında da Paris Orly Havaalanına yapılan saldırıda Türk ve yabancı sekiz kişi hayatını kaybetmişti.
O dönemlerde Ermenistan bir Sovyet Cumhuriyeti olduğundan Türkiye’nin fiili müdahale etme gücü yoktu. Diasporadaki Asala terör örgütü mensupları da bu durumu gayet iyi bildiklerinden , sanki eylemler Ermenistan kaynaklı değilmiş gibi , dur durak bilmeden dünyada ses getiren eylemlere uzun yıllar imza attılar.
Sovyetlerin dağılmasından sonra Ermenistan’ın yaptıklarından hesap verecek duruma geldiğini, yaptığı/yaptırdığı terör eylemleri sebebiyle daha fazla Rusya Federasyonunun gücünü arkasında hissetmeyeceğini,dünya ülkelerinin Ermenistan’ın kulağına fısıldaması ile Asala’nın eylemleri durdu.
Ermenistan Asala eliyle 1915 tehcirinin hesabını sormak amacıyla yürüttüğü savaşı, Türkiye’nin benzer eylemlere başvurmaması ve iki ülke arasındaki bu sorunun çözümü konusunda "bağımsız tarih komisyonu oluşturalım, Türkiye’nin , Rusyanın ve Ermenistan’ın arşivlerini bu komisyonun incelemesine tabi tutalım, tarihi olaylara siyasetçiler değil, tarihçiler yapacakları inceleme ile karar versinler" yolundaki sağlam duruşu, siyasi anlamda Ermenistan’ı köşeye sıkıştırdı.
Ve Ermenistan’ın bir Milyon Azeri Türkünü "kaçkın" hale getiren 1993 saldırısından sonra "ELİNİN HİÇTE TEMİZ OLMADIĞI" ortaya çıktı.
Kelbecer,Fuzuli, Laçin ve hele Hocalı’da ki katliamı, 1915 tehcirini anlamak için,hiçbir Müslüman Türk ve Kürd’ün(Laçin bölgesinde yoğun biçimde Kürdler yaşıyor ve şu anda işgal altındalar) unutulmaması gerekiyor.
Dünya insanlık ve Devletler arası ilişkeleri kin, nefret ve düşmanlık üzerine değil, sağlam bir "hafıza" üzerine bina edildiğinde başarılı sonuçlar alınır.
Türkiye ve Ermenistan ülkelerinin birlikte hazırlamış oldukları iki protokolün maddelerini "büyük yazarlar"!!! gibi buraya alacak değilim.
İşin özü şu. Bu Protokol ile Ermenistan ikinci dünya harbinden sonra imzalanan Kars ve Gümrü anlaşmalarını artık kabul edecek duruma gelmiştir. Türkiye’nin sınırları konusunda bir maraza çıkartmayacağını , toprak talebinde bulunmayacağını deklare etmiştir. Ermenistan başka ülkelerin de toprak bütünlüklerine saygı duyduğunu, partneri olan devletlerle iyi ilişkiler kurmaya karar verdiğini beyan etmiştir.(Sanki bu cümlenin altında Dağlık Karabağ haricinde,AGİT MİNSK gurubunun talebi doğrultusunda,işgali altında bulundurduğu Azeri topraklarını iade etmeyi taahhüt etmişe benziyor)
Ermenistan iki ülke arasındaki en önemli ihtilaf konusu olan 1915 tehcirinin araştırılmasını bağımsız tarih komisyonlarına bırakmayı ve arşivlerin açılmasını kabul etmiştir. Ayrıca Ermenistan attığı bu adım ile Azerbaycan’nın bir saldırısından kurtulma arayışı içerisine girdiğimi ortaya koymuştur. KORKU DAĞLARI BEKLEMEYE BAŞLAMIŞTIR.
Türkiye’nin tezlerine en yakın bu "önkabuller", Ermenistan’ın görüşmelerin "önşartsız" başladığı yolundaki görüşünün cırrığını çıkarmıştır.
Çünkü Ermenistan gerçekten çok sıkışmıştır. Batıya açılan kapısı tamamen kapalı, doğusu ve güneyi sürekli biçimde gelişen Azeri toprakları ve İran ile çevrili ve denize çıkışı yok.
Ermenistan Rusya’ya dönemiyor. Dönse ne olacak, geçmiş ortada.
Sovyetlerden kopuştan sonra 3,5/4 milyon civarındaki Ermeni nüfusu bir milyon azalmış.Ermeniler diasporadaki zengin akrabalarının yanına kaçıyor, ülkelerini terkediyorlar. Bu gidişe dur demenin tek yolu, bir anlamda Türkiye üzerinden batı ile bütünleşmeyi sağlayacak münasebetlerin geliştirilmesi, sınır kapısının açılması.
Düşünün bizim beş para değer vermediğimiz(tabii ki çok yanlış) doğumuz, onların batısı ve kurtuluşu.
Ermenistan’ın batı ittifaklarına girmesi , bundan sonra an meselesi.
Gözlemci sıfatı ile NATO da temsili, ardından AVRUPA BİRLİĞİNE KATILIM için görüşmelerin başlaması biribirini izleyecek. Batılılar Hıristiyan Ermenilere bayılıyor ve onları renklerinin en parlak halkalarından birisi olarak görüyorlar. Bu durum Türkiye’nin AB liği ile olan münasebetlerini de olumlu yönde etkileyecektir.
Bütün bunlar tamam, ya Azerbaycan ne olacak?
Türkiye,topraklarının % 20 si işgal altında bulunan Azerileri satacak mı? İki ülke bir millet lafından vazgeçin diyen Brayza’nın sözüne, işittik, itaat ettik mi diyecek? İki el bir baş için değil mi? Elin bir tanesi kesildiği halde,elim sağ başım selamet diyebilecek mi?
Ben 2002 yılında Diyarbakır söz gazetesine yazdığım yazıda ne yapılıp edilmeli Haydar Aliyev ikna edilerek, Türkiye’nin Ermenistan ile olan münasebetlerinin gelişmesi sağlanmalıdır diyordum.
Türkiye 7 sene sonra bu noktaya geldi. Haydar Aliyev’in yerinde oğul İlham Aliyev var. Onun ikna edildiği haberleri geliyor. Susarsa,karşılığının ne olduğunu biliyor, Türkiye haklıdır, Süper Güç oluruz, ya susmazsa…herşey karman çorman olur. Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmak da buna derler.
Yazarın Önceki Yazıları