TÜRK SOLUNUN VE SAĞININ ENDİŞESİ NEDİR?
12 Eylül 1980 harekatını en çok destekleyenler sağcılardı. Hiç kimse afra tafra yapıp da biz bu işin uzağındaydık demesin. Çünkü gerçekten yalan söylemiş olur.
Ülkede hergün 10-15 insan ölüyor, özellikle gençler sapır sapır dökülüyordu. Ölenler içerisinde Milliyetçi gençlerin olması , ahalinin büyük çoğunluğunun canını sıkıyordu.
Bu ülkenin temel harcı Milliyetçilik ve Mukeddesat üzerine bina edilmiştir. Vatanın kimi aldatılmış solcu gençleri, bu değerleri yok etmek için devrim yapmaya çalışıyor ve bu amaçla evlatlarımızı öldürüyor,ülkeyi içerisinden çıkılması imkansız bir kaosa sürüklemeye çalışıyorlar.
Bu solcu gençler devrim yolu ile iktidara geldiklerinde , milliyetçiliği de , mukeddasıtı da tamamen ortadan kaldıracak, ülke komünizmin pençesine düşecek. Dinsiz, imansız, milliyetsiz sürü halinde yaşayanlar, ar ,haya ve namus bilmez bir topluma sürüklenmemize sebep olacaklar.
Bakınız onlara karşı Milliyetçi/kimi zaman da muhafazakar/ gençler karşı çıkıyor, fakat onlar kadar örgütlü olmadıklarından ve kendilerine Sovyetler gibi yardım eden bir ülke de bulunmadığından, onlarla baş edemiyorlar. Gidişat hiç de iyi değil. Bu işe bir son verecek varsa, o da Ordu’dur. Ancak ordu işe el koyar ise, milliyetimiz de , mukeddasıtımızda korunmuş olur, diyorlardı.
Ordu Kenan Evren başkanlığında 12.Eylül.1980 darbesini gerçekleştirdiği zaman, buna Milliyetçi olanlar da sevindi, neticede Ülke Sovyetlerin kucağına düşmemiş ve konünizm belasından kurtulmuştu.
Fakat ihtilal sonrasında sağı solu demeden Türk Siyasi aktörlerinin tümünün imhası anlamına gelen kararların ardı arkasına açıklanması, Türk sağının en önemli ismi Demirel’in, Baykal ile birlikte Hamzakoy’a, Türkeş ve Erbakan’ın Uzunadaya gönderilmeleri, tümünde şafak atmasına sebep oldu.
12.Eylül.1980 harekatından en önemli dersi çıkaranlar bu ülkenin Mukeddasatçı kesimi oldu.
Militarizme arka çıkmanın, onun yaptığı her hareketi olumlamanın kendilerine hiçbir zaman fayda getirmeyeceğini anladılar.
Ve o saatten sonra bu insanlar , var olma mücadelesinde herkesten çok Demokrasiye ve insan haklarına sarıldılar.
Bu jenerasyonun en önemli ismi hiç kuşkusuz Turgut Özal oldu.
O, ülkenin birlik ve bütünlüğünün , tüm yaşayanlarının birinci sınıf vatandaş olmasından geçtiğini gördü.Bunun için,kişiye özel ve ona sıkı sıkıya bağlı hakların ikna yolu ve telkin ile değiştirilemeyeceğini, buna teşebbüs etmenin bile haksızlık olduğunu , DEVLETİN VATANDAŞINA MİLLİYETİNİ VE İNANIŞINI TELKİN EDEMEYECEĞİNİ, BUNA YÖNELİK GAYRETLERİN BEYHUDE BİR ÇABA OLDUĞUNU ANLADI VE ANLATMAYA ÇALIŞTI.
Fakat bilinen sebeplerden ötürü yapmak istediklerini gerçekleştirmeye ömrü kafi gelmedi.
O kesimin en önemli ismi Erbakan Hocanın, bu ülkenin canına ot tıkayan menfaat şebekelerinin şeytan deliklerine çomarını salması, 12 Eylül Harekatının ardçı depremi olan 28 Şubat sürecini getirdi.
Demokrasi kanalları yine tıkandı.
3 Kasım 2002 yılında yapılan seçimlerde, Ak Partinin tek başına halk tarafından iktidara getirilmesi, tıkanan kanalları açtı.
Ancak bu ülke şimdiye kadar hiç tanımadığı, hal ve hareketlerine anlam veremediği bir durum ile karşıya kaldı.
TÜRK SOLU ve SAĞININ HALİ.
Tabiatı gereği militarizme karşı olması, halk yığınlarının taleplerini gerçekleştirmek için çalışması, özgürlük ve demokrasi kanallarını tıkayanlara karşı çanla başla mücadele etmesi gereken Türk solu, tamamen eksen kaymasına uğradı. Halkın istek ve taleplerine kapalı, zengin , soylu!!! İş adamlarından yana, militarist milliyetçilik tarafında , özgürlüklere kapalı,haksızlıklara açık bir konuma evrildi.
Biraz açalım.
Türk siyasi sol harekatının en önemli temsilcisi olan örgütlü konumdaki CHP si,
Türkiye halkını oluşturan insanların kimlik ve özgürlük taleplerine tamamen kapalı,
Çok milliyetli Türkiye halkına Türk Üst kimliğini kabul etmeyi dayatan,
Zengin, asil!!! ve soylulara!!! bağrı sonuna kadar açık,
İslami hak ve bireyselleşme hareketlerine karşı son derece ketum,
Sol anlayışın en olmaz ise olmazı olan Adalet isteklerine sırtı dönük, hatta karşı,
Militarizmin mabedlerine dokunulmasından son derece rahatsız,
En önemli devlet adamlarının hayatlarına kasdı içeren eylemlerden mutluluğunu, olayı gırgıra alarak ortaya koyan bir anlayışta.
Milliyetçi Türk Sağı, bir çok konuda CHP si ile hemfikir.
Hatta Türkiye İşçi Partisinin şu andaki söylemleri ile MHP nin söylemleri arasında nerede ise zerre kadar fark yok. Kimi MHP lilerin inanç konusunda CHP ve TİP ile aylrılığı söz konusu olsa da, Ulusalcılık eksenindeki yaklaşımları, her şeyin üstüne çıkıyor, işte o sırada ne demokrasi, ne insan hakları, ne özgürlükler kalıyor, zaman,bu örgütlerin militarizmin ekmeğine yağ sürme mücadeleleri ile geçiyor.
Türk solu, siyaseti ve yazarları dahil, şu anda , bir suça karıştıkları nerede ise sabit olan iki Askeri personelin işyerlerinde/kozmik odalarda/ arama yapılmasına, devlet sırlarına dokunuluyor diye, karşı çıkıyor.
Bu iki askeri personelin,dış bir tehdide karşı önlem almak amacı ile bir hareketi söz konusu değil ki, yapılan araştırmalardan ülkemizin mahcup olacağı bir sonucun çıkmasından korkulsun.
Başbakan Yardımcısına suikast ihtimalini içeren bilgi ve belgelerin elde edilmesi ve daha ciddi delillere ulaşmak ihtimaline binaen araştırma yapılmasının, DEVLETİN SIRRI ile ne alakası var. Böyle sır mı olur?
Bakınız bu ülkede 10 binden fazla kişinin faili meçhule kurban gitmesi söz konusudur.Devlet hala can damarına kene gibi yapışan bu isnatlardan kendisini temizleyebilmiş değildir.
Bu son olay üzerine Hakim Kadir Kayanın yapacağı incelemelerden, kanun dışına çıkan eylemler, Devlet Sırrı adı altında arşivlenip, Cumhuriyetin ve Demokrasinin hafızasının kirlenmesine sebep olmuşsa ve bu incelemeler sonrasında kamuoyu ile paylaşılan bilgiler müthiş ifşaatlar olarak ortaya çıkacak ve böylece iş işten geçmeden bir temizlik hakekatı başlatalacak ise, Türk Solu ve Sağının endişesi nedir?