UFUK TURUNDA SONRAKİ YILLAR(1)
Kürtler artık kendi ulusal sorunlarını kadim Türk soluna emanet edemezlerdi.
Bunun üzerine Kürt solcuları kendilerini Türk solundan şiddetle ayırt etmeye ve Kürt Kurtuluş Mücadelesini başlatma kararı aldılar.
Bu esnada geleneksel Kürt solundan beslenen dernek ve kuruluşlar, legal ve illegal anlamda Kürdistan’ın bağımsızlığı için harekete geçtiler.
Rizgari, Ala Rizgari, Tekoşin, Kawa, Denge Kawa, Özgürlük, Özgürlük Yolu, DHKD, DDKO, DDKD (biraz da TKP-ML, TİKKO) gibi örgütler kuruldu.
Ardından PKK.
Biz Diyarbakır’da PKK nın varlığını 1978 yılında hissetmeye başladık. Avukatlık öncesi öğretmenlik yapmış olduğum gündüz ve Akşam Ticaret liselerinde her sınıftan bir iki öğrencinin APO’cu olduğunu duymaya başladık.
Apocular yurtsever Kürt gençlerini öldürmek suretiyle işe koyuldular. Hem ismi Kürdistan İşçi Partisi idi, hem de yurtsever Kürt gençlerini öldürüyorlardı ve kimse onlara karşı koyamıyordu.
Bu durum insanlarda ciddi travma yaşatmaya başladı. Apocuların senin gibi, benim gibi normal insanlar olmadığı, bunların çok büyük güçlere arkalarını dayadıkları ve asıl görevlerinin Kürt ulusal hareketini sekteye uğratmak olduğu söylenmeye başladı. Bu insanlar nereden çıkmış, bir kerede bu kadar gücü nereden almış ve niçin özellikle Rizgari ile giriştikleri silahlı çatışmalarda daha başarılı oluyorlardı?
Daha sonra hareketin Devlet Destekli işe koyulduğu söylendi.
Kürt solunun, Türk solundan kopuşu ile başlayan Kürt Ulusal Kurtuluşuna ait travmatik çöküş, PKK nın kurulması, desteklenmesi ve bugünlere getirilmesi ile en onulmaz darbeyi almıştır.
İşin doğrusu Türkiye Cumhuriyeti Devleti bugüne kadar aldığı kararlar, uygulamaya koyduğu planlar ile Ulusalcı Kürt solunu mağlup etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti topraklarında ayrı bir devlet velevki federasyon biçiminde de olsa, kurulamayacağını bizzat onlara kendi ağızlarından deklare ettirmiştir.
Evet bu olay Türkiye’ye yüz milyarlarca dolara ve 40 binlerle ifade edilen insan kayıplarına mal olmuştur. Fakat Türkiye Cumhuriyeti Devleti Kürtlere ayrı bir Devlet kurma hak ve imkanında olmadıklarını, Federasyon tartışmaları ile vakit geçirmenin abes olduğunu, işin tepe başında bulunan insanlarının ağızlarından itiraf ettirmiştir.
Şu bir gerçek ki, PKK (KADEK, PKK KONGRA GEL hani bunlar ne idi, ne oldular) kendisine tanınan sınırı aşarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile girişmiş olduğu silahlı mücadeleyi kaybetmiştir. PKK bugün en çok oy aldığı Hakkari ilinde bile bir tek köyün siyasi, hukuki ve askeri denetimine sahip değildir. Yani Türkiye Cumhuriyeti bir karış toprağını PKK ya kaptırmamıştır.
Türkiye daha o günlerde şimdi yaptığı gibi, Ey Kürtler seni reddetmiyorum, seni asimile etmekten vazgeçtim, seni inkar etmiyorum, varlığını tanıyorum, Anayasal ve Yasal haklarını teminat altına alma konusunda elimden geleni yapacağım, eğitimse, eğitim, öğretimse öğretim, kimliğin ile ilgili her türlü hakkını vermeye çalışacağım deseydi, yani bunları söylemek için 40 bin evladını, 300 milyar dolarını heba etmese idi olmaz mı idi? Olurdu ama, onun her zaman en büyük korkusu topraklarının parçalanmasına müncer taleplerdi.
Evet 40 bin evladını heba etti, 300 milyar dolarını sarf etti ve bu yolla olmazı gösterdi.
Türkiye Cumhuriyet Devleti bu kadar akıllı mı? Yoksa olmazı görmek için bu kadar akılsızlık yapmak kaderimiz mi imiş, işin doğrusu bilmiyorum.
Hepimize yazık oldu, hem de çok.