ÜLKESİNİ SEVEN HERKES, ABD NAZARINDA DELİDİR ÖYLEMİ?
Wikileaks belgelerinin yayınlandığı gün Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun ABD de olması ve Hilary Clinton ile görüşmesi çok mu garip?
Adama deli divane, çok tehlikeli, Başbakanı İslami tavırları ile etki altında tutuyor gibi isnatlarda bulunuyorlar, ardından BÜYÜKELÇİ KILIĞINDAKİ SİYASİ AJANLARINA EMİR VEREREK KAYIT ALTINA ALDIRDIKLARI bu bilgilerin fahş olacağı gün, Beyazsaray’da ağırlıyorlar.(İmam Hatip kökenli Sayın Başbakana, Ahmet Bey, dini konularda nasıl tesir edebilir)
Ahmet Bey Türk Dış Siyaseti açısından başarılı ve önemli bir isim.
Onun başarısının sırrı, MİLLETİ İLE BİRLİKTE siyaset yapması oldu. Halkın istemediği, tasvip etmediği şeyleri, siz bilmezsiniz, biz biliriz diye dayatmadı. Halk ne istiyor ise Hak odur dedi.Yazının ilerleyen aşamalarında bunun ne anlama geldiği anlaşılacaktır.
Başbakanlık Müsteşarlığı yaptığı dönemde pek yerinde olarak Türk dış siyasetinin oturması gereken "ekseni" iyi tahlil etti ve sebepsiz biçimde gelişen, komşu İslam ülkeleri ile Türkiye’nin yaşadığı düşmanlığın giderilmesi gerektiğini ortaya koydu.
Bizde dış siyaset ve onun temsil yeri olan Dış İşleri Bakanlığı, Ak Parti iktidarlarına kadar, hiçbirimizin tahmin etmeyeceği biçimde üstü kalaylı, altı vayvaylı bir ucube yapıyı teşkil ediyordu.
Her şey değişir Türk Dış Siyaseti herkese bir hap gibi yutturulmuştu.
Türkiye’nin bu anlamda hiçbir zorluğu bulunmuyordu.
Çünkü Türkiye bu alanda zaten yoktu. Yok olan kuşkusuz zorluk çekmezdi.
Ülkenin dış siyaseti bütünü ile ABD "endeksli" ve "eksenli" yapılır, belli şablonlara uyulur ve ABD nin Türkiye Büyükelçisi, aynı zamanda Türkiye’nin bir nevi Dış İşleri Bakanlığını yapardı.
Bu yapıdaki Türk Dış İşleri Bakanlığına ve yürüttüğü siyasete, Türk İç Politikasından bağımsız siyaset yapan kurum, kuralları olan kurum nitelemesi yapılırdı.
Düşünün bir kere, ülkenizin dış siyasetini oluşturan kurum ve onun başındakilerin, Türk İç Politikası ile ilgisinin olmadığını kabul ne anlama geliyor.
Bu bana doğrudan doğruya bir müstemleke idaresini çağrıştırıyordu.
DÜNYANIN HİÇBİR ÜLKESİNDE DIŞ SİYASET VE ONUN KURUMLARI İÇ SİYASETTEN BAĞIMSIZ OLARAK FAALİYET YÜRÜTEMEZ. BÖYLE BİR ŞEY AKILLARA ZİYANDIR.
OLURSA/2002 YE KADAR OLDUĞU GİBİ/ BAŞARILI OLAMAZ.
Türkiye’ye gelen ABD elçileri, ülkeyi bir müstemleke ve kendilerini de "Genel Vali" olarak görüyorlardı.
ABD nin Türkiye Büyükelçilerinin, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar ve Milletvekilleri ile ilgili değerlendirmelerine bakıldığında; yaramaz çocuklara hadlerinin nasıl bildirileceğinin ip uçlarını kralları aşan yetkilere sahip Monark’larına/BAŞKANLARINA/ nasıl da rapor ettikleri ortaya çıkıyor.
Ak Partinin birinci iktidar döneminde Türkiye’de görev yapan Büyükelçi Edelman, bu duyguları taşıyan en paranoyak insanlardan birisi idi.
Amerikan insanına değil, Amerikan Politikacılarının gerçekten akıllara ziyan tutumlarına karşı gösterdiğim sert direnç sebebiyle/Ebu Gureyb hapishanesinde yaşananlara karşı, yayımladığım 223 Milletvekilinin imzasını taşıyan deklarasyon,HA SADDAM-HA BUSH sözüm gibi/ Amerikalılar beni ikna etmek için sık sık ziyaretime geldiler.
Bunlar yetmezmiş gibi beni Büyükelçilikte yemeğe aldılar. Büyükelçilik Müsteşarı John F. KUNSTANDER ile saatlerce ABD nin Ortadoğu politikalarını konuştuk. Onlara vurarak, kırarak bir yere varamazsınız, dost olsanıza, düşmanlığa devam ederseniz, hiç kuşkunuz olmasın bir gün buralardan çekip gideceksiniz, ama mağlup ilan edileceksziniz, dedim.
Büyükelçi Edelman, belki inanmazsınız ama gerçek, bize bir nevi teşrifatçılık yaptı. Yanıma gelip yemekleri beğenip beğenmediğini sordu.
Yediğimin zehirden farkı yok dercesine yüzüne baktım.
İçerisinde bulunduğumuz "ORTADOĞU PENCERESİNDEN" dünyaya bakışım, yani Irakla aramızda sınırlar niye var, İran, Suriye ile aramızda hudutlar niye var biçiminde tezahür eden görüşüm, zamanla başta Sayın Başbakan ve Ahmet Davutoğlu bey gibi "siyasetçilerin" aynı "eksende" buluşması, Türkiye’yi serseri mayın olmaktan çıkarıp, "YÖRÜNGESİNE" oturttu.
Türk dış siyaseti,ülkede Büyükelçilik görevinden çok, Genel Valililik yapan ABD li Vikinglerin tasallutundan kurtulup, gerçek "zeminine" oturunca, adama ne yaptığı belli olmayan deli yaftasını vurmaktan kaçınmadılar.
Tabi tabi.
ABD ye yaltaklanmak, döneklik akıllılık,
Ülkesini sevmek delilik oluyor…
OSMAN KAÇMAZ/ARTIK HİÇ KACAMAZ/
Sincan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmazın ucu, bir başka Hakim arkadaşı ile taa Antakyalarda çıkmış.
Gece saat 01.00 den sonra oteline baskın düzenlenmiş.
Daha doğrusu otelde uyuşturucu eşliğinde fuhuş yapıldığı ihbarı polise yapılmış.
Polis 303 ve 304 nolu odalarda kimlerin kaldığını otel görevlisine sormuş. Odaların boş olduğu söylenince, ihbarın doğruluğuna kanaat getirilmiş. Savcıdan alınan izin doğrultusunda odalara polis nezaretinde baskın yapılmış.
Odalarda Osman Kaçmaz ve aynı Mahkemeden Hâkim arkadaşı Remzi Özdemir birer bayan ile yakalanmışlar.
Ya Sincan nere, Antakya nere.
Sizin ne işiniz var oralarda diyecektim ki, haberin devamında, bu kişilerin MHP Hatay İl Yönetim Kurulu üyesi iş adamı Ahmet Çelik’in misafirleri olduğunu öğrendim.
Misafirliğe gitmişler.
Şimdi bu Hâkim beyler evli barklı kişiler herhalde.
Usulsüz yakalandıkları gün izinli miydiler, yoksa kafa izni ile Ankara’nın soğuğundan Antakya’nın ılıman havasına kaçamak mı yaptılar? 27-28 Kasım günleri hafta sonuna rastlıyor, ama her memur gibi bulunulan mekânı terk ettiğinizde izin almanız şart.
İşin bu kısmı önemli değil de, habire Cumhurbaşkanı yargılansın, Başbakan yargılansın diye karar veren kişinin içerisine düştüğü duruma bakın.
ŞECAAT ARZEDEYİM DERKEN, MERDİ KIPTİ SİRKATİN SÖYLER MİSALİ, DÜŞMÜŞ İŞTE.
Bu kişi bir de Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna nerede ise üye seçilecekti. Zira o ana kadar hep mağdurları oynamaya çalışmış, haktan, hukuktan yana olduğu için, kendisi üzerine gidildiğini ispatlama gayretine girmişti.
Hani hatırladınız mı? Görevde olmadığı halde görevde imiş gibi sahte belge tanzim etmiş ve yargılanmıştı. Eylemleri sebebiyle Adalet Bakanlığının görevden alma konusundaki girişimlerine, bakınız "görevimi yaptım" diye başıma bunlar geliyor demişti.
Şimdi hem ailesine, yani çoluk çocuğuna ve hem de Adalet Bakanlığı müfettişlerine ne söyleyecek bakalım.
Bir Hâkim olarak halkın yüzüne nasıl bakacak? Göreceğiz.
İşin bir başka mide bulandıran tarafı, şu iş adamı denilen zevzeklerin yaptığı.
İki Hâkimi ta Ankara Sincanlardan alıp Antakya’ya götüreceksin, koyunlarına karıları koyacaksın, iş fahş olunca onlar benim misafirim diyeceksin.
Bu tür işlerin kamuoyundaki ismini benim zikretmem hiç hoş olmaz.
Ama bir siyasi partinin il yönetim kurulu üyeliği gibi önemli bir görevi ifa eden ve hem de iş adamı pozisyonunu elde etmiş birisinin, ülkenin en önemli kurumu olan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı ve Ağır Ceza Mahkemesi Hâkimliği gibi görevlerde bulunan kişilere yaptığı ikram!!! Herkesi derinden düşündürmeli, değil mi?
Osman’ın bundan sonra kaçacağı herhangi bir delik yoktur.
Ahlak ve fazilet gibi değerlere aykırı hareket etmekten ötürü meslekten ihraç edildiniz mi, Avukatlık ta yapamazsınız.
Kendi düşen ağlamaz.