ÜMİTLİYİM, BAŞARACAĞIZ
Yıllar önce yine iyice bir barış iklimine girdiğimiz günlerde bir yazı yazmış ve başlığını HOP TİRİ LAY LAY Lİ, HOP TİRİ LAY LAY LOM diye koymuştum. İşin doğrusu bu başlığı bir şarkının sözlerinden almıştım. Sözlerin insanı mutlu eden, umutlandıran, havalandıran yanı var.
Yazıda bir gün sabah kalkınca Türkiye’de yıllardan beri yaşamış olduğumuz iç savaın bittiğini,
Gücümüzü , kaynaklarımızı kalkınmaya, eğitime, sağlığa ayırdığımızı,
Yeni iş imkanları yaratmaya başladığımızı , istihdan temin ederek insanımızı başıboşluktan kurtarmanın yollarının açıldığını görmekten ne kadar mutlu olacağımızı izaha çalışmıştım.
Çünkü o günlerde de ÖRGÜT buna benzer bir ateş kes ve fiili saldırmazlık kararı vermişti.
Analar çocuklarını Askere gönderirken, Savaşa gönderme gibi bir algıdan kurtulmuşlar,
İnsanlar "kınalı kuzu" psikozunu üzerlerinden atmış,
Gönül huzuru ile Askere giden yavrularının arkasından ağlayarak değil, gülerek el sallamaya başlamışlardı.
Tabii evlatları dağda olanlar da ne zaman geleceği belli olmayan vefat haberleri ile yıkılmaktan kurtulmuşlardı.
O günlerde baharda çicekler daha bir güzel açıyordu sanki.Yazlar bol meyveye , topraklar bitip tükenmez yiyeceklere durmuştu.
Esnaf yıllardan beri siftahsız kapattığı dükkanlarını keyifle açmaya, alışverişe başlamışlardı.İşler oluyordu.
Savaş sebebiyle İstanbul tüccarının uzun zamandan beri Diyarbakır’a çekli, senetli mal vermeme "ambargosu" bitmeye başlamıştı.
Kendileri ile konuştuğumuz insanlar, Allah o günleri bir daha geri getirmesin diyorlardı.
Tanıdığım bir çok dost "Abe valla biz ölmüştuh, yeniden dirildih, çoluh çocuğa emkek götürmeye başladıh" diyorlardı.
Bir başka arkadaş "valla ben Antalyayı, Bursayı ,İzmir ,İstanbulu kimseye vermiyem, ma oralarda bizim Hakkari, Kars ,Ardahan da bizim, wee Diyarbakır zatan bizimdir, kimse bizi bölüp parçalayamaz, aklımızı başımıza alah, onun bunun oyununa gelmiyah"diyordu.
Peki bu Kürtlerin hakkı ne olacak? Konuşma hakkı, kültürlerini geliştirme hakkı, kendilerini ifade etme hakkı gibi sorunlar dağ gibi önümüzde duruyor, şimdi bu savaşsızlık ortamı sence böyle devam eder mi? Örgüt ilan ettiği ateşkesi ilanihaye devam ettirir mi? yoksa yine bir yerlerden birileri deliğe çomak sokarak, yeniden bizi biri birimize kırdırır mı? diye sormuştum.
Onu da sen söyle dedi arkadaşlar. Sen ne düşünisen?
Allah şahit , aslında iş çok basit ve kolay, yeterki karşılıklı olarak güven olsun, iyiniyet olsun, sevgi olsun, merhamet olsun bir günde bütün sorunlarımızın üstesinden geliriz. Şimdi bakın Türkiye insanının, yani sivilininin, Askerinin, Siyasetçisinin tek bir korkusu var, ülkenin bölünmesi. Aslında Kürt Halkının da, Türk Halkının da büyük ekseriyetinin ülkenin parçalanmasını asla istemediğini biliyorum. Bu durum hiç birimizin işine gelmez. Dünya alem birleşirken bizim parçalanmaya çalışmamızı isteyenlere şöyle bir soralım, siz niye birleşiyorsunuz, bizi neden parçalara ayırmaya çalışıyorsunuz, amacınız nedir? Aslında biz sizi gayet iyi anlıyoruz , siz kafkaslardan Arap dünyasına, Karadenizden Akdenize/Afrika ülkelerine ve Balkanlara uzanan dünyanın en önemli geçiş köprüsünü kendinize bir tehdit olarak algılıyor ve bu büyüklüğü/cesameti bir yerlerinden kırıma uğratmaya çalışıyorsunuz , dememiz lazım iken, oyuna geliyoruz. Hiç kuşkusuz burada birinci sorumluluk Devletindir. Devlet vatandaşının hak ve hukukunu korumaz , ona gerekli değeri vermez, aşağılar ise, o da gider kendisine başka dostlar bulur ve onların desteği ile ayakta durmaya çalışır, dedim. Hem sonra Devlet bu olaylara salt terör sorunu olarak bakıyor. Tamam diyelim ki,terör, ama bu işin içerisinde olanlar senin vatandaşların ve yine bu işten en büyük zararı sen çekiyorsun, kaybolan , yitip giden çocukların hepsi senin. El alem gidip onlarla konuşur iken, dertlerini dinlerken, biz niye bir defa olsun konuşmuyoruz, göreceksiniz, yıllar da geçse bu iş oturup konuşma ile neticelenecek" diye de ilave etmiştim.
Şimdi DTP’li Selahattin Demirtaş’ın verdiği bilgiye göre, partileri üzerindeki Ambargonun kalkmak üzere olduğunu ve Sayın Ahmet Türk ile Sayın Başbakanın yakında bir araya gelerek sorunları görüşeceğini öğrendik.
Ben DTP yi örgüt yerine koymuyor ve yapılabilecek sığ değerlendirmeleri şimdiden yok sayıyorum.
Ama hiç kuşkusuz siyaset planında DTP Kürt sorununun çözümünde Türkiye’nin elindeki en önemli legal kurumdur. Zaten Murat Karayılan, Hasan Cemal ile olan konuşmasında , sorun öncelikle Abdullah Öcalan ile konuşulabilir, bizimle konuşulabilir, olmuyor ise DTP ile konuşulsun, o da olmuyor ise Türkiye’nin Akil adamları ( onun beyanı İlter Türkmen gibi) ile görüşülerek bir çözüme ulaşılsın, biz de artık bu ülkede Kürdün de Türkün de kanının akmasını istemiyoruz demesi, bir dayatma içerisinde olmadıklarını gösteriyor. (Görüşme dışında onun isteklerinin bir kısmına karşı argümanlarım saklıdır, çünkü o talepler olmaz şeylerdir)
Sayın Başbakan DTP yi şimdiye kadar "terörü kınamadıkları, Kandil’i mahkum etmedikleri gerekçesi" ile muhattap almıyordu.
Aslında Sayın Cumhurbaşkanın Ahmet Türk ile görüşmesi, hatta onu zaman zaman Çankaya köşküne davet ederek dinlemesi karşısında , Sayın Başbakanın bu yöndeki isteklere kulak tıkaması, O’nun bu meselede şimdiye kadar çizdiği profile ters düşüyordu. Devlet Bahçeli bile Hasip Kaplan ile görüşüp "Hasip şöyle gel yanıma otur" derken, hepimiz işin doğrusu Sayın Başbakının amborgosuna bir anlam veremiyorduk.
Ama işte o tıkanıklığın giderildiği ve Ahmet Türk’ün Başbakan’dan istediği Randevünün yakın zamanda gerçekleşeceği ortaya çıktı. Sırf bu görüşme bile göreceksiniz, ülkede müthiş bir bahar havasının esmesine imkan verecektir. Hele bir de görüşme başarılı geçer ve sonrasında gerek Sayın Başbakan ve gerekse Sayın Ahmet Türk kamuoyuna olumlu mesajlar verir ise, bu yazın ve devam edecek mevsimlerin , ilk bahar ikliminin huzur dolu günlerine yelken açabiliriz.
Yıllar sonra yine aynı iklimi teneffüs etmenin imkan dahiline girmesinden(İnşallah yalınmam) çok büyük huzur duyuyorum.
Hevesimiz inşallah kursağımızda kalmaz.