UYANIK OLUN SİZİ İTİBARSIZLAŞTIRMAYA ÇALIŞIYORLAR
28 Şubat sürecinde Çevik Bir ve arkadaşlarının stratajisi bu defe silahsız kuvvetlerin işi halletmesi şeklinde geliştirilmişti.
Bu ülkede irtica vardı. Mürteciler, Demokrasiyi paravan yapıyorlar, altından girip, üstünden çıkıyorlar ve bir şekilde kendilerine iktidar erkinde yer yurt buluyorlar.
Sonra adamlarını oraya buraya yerleştiriyorlar, devletin müesses düzenini dini kuralara dayandırmaya çalışıyorlar.
Bu defa da TC Anayasasının ve TSK iç tüzüğünün ilgili maddeleri uyarınca ordu harekete geçiyor ihtilal yapıyor.
Pek tabii ordu bu, boru değil, bir harekete geçmeye görsün, ülkede derhal sıkıyönetim ilan ediliyor, sıkıyönetim mahkemeleri kuruluyor, binlerce insan ölüyor, on binlerce insan da Mahkemelerde güya yargılanıp, hüküm giyiyor.
Hayır bu defa böyle yapmayalım, silahsız kuvvetler harekete geçsin, Refah Yol hükümetini al aşağı etsin.
Peki bunun için neler yapılabilir, önce ona bakmak lazım. Çevik Bir ve avanesinin geliştirdiği strateji üzerine, ülkedeki en önemli sivil toplum kuruluşları hemen durumdan vazife çıkarmıştı. TOOB, DİSK,TİSK, TÜRK-İŞ ve TESK Başkanları derhal bir araya gelmiş ve İstanbul Hilton otelde dönemin Başbakan Yardımcısı TANSU ÇİLLERİ Refah-Yol hükümetini düşürmek üzere adete topa tutmuşlardı.
Tansu hanım direniyor ve meşru bir zeminde iktidara gelmiş olan iki partili hükümetin düşürülmesi için bir sebep görmediğini, Erbakan’ın zannettikleri gibi birisi olmadığını adamlara anlatmaya çalışıyordu. Toplantı bitiminde bu kuruluşların başkanları Tansu Hanıma son bir söz söylemişlerdi. Bu iş böyle gitmeyecek ve siz iktidarı bırakmak zorunda kalacaksınız.
Söz konusu toplantıyı Yalım Erez isimli adam düzenlemişti. Bu kişi Refah Yol hükümetinin düşmesinden sonra bir ara hükümet kurma çalışması da yapmış, ancak büyük bir başarısızlığa uğramıştı.
O günlerde TESK başkanı olan Astsubaylıktan emekli Ağır İş Makinaları Operatörlüğü yapmış olan Derviş Günday ki, bu şahıs 23. Dönem Parlamentosunda CHP si Milletvekili olarak görev yaptı, aynen şunları söylüyordu.
"Rejim konusunda her şeyi göze aldık. Refah Partisi artık fanatik tabanını dizginleyemiyor. İş zıvanadan çıkmak üzere."
15 Şubat 1997'de yapılan "Şeriata Karşı Kadın Yürüyüşü"ne Türk-İş destek vermişti.
Dönemin Türk-İş Başkanı Bayram Meral( 22, 23 Dönem CHP Milletvekili) "Türkiye ne İran, ne de Afganistan gibi yönetimlere layıktır..Türkiye laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletidir, Türk-İş'de bunun yanındadır" demişti.
Türk-İş eski Genel Eğitim Sekreteri Şemsi Denizer ise "Darbe gerekiyorsa destekleriz" demişti.
Yazımın kurgusu bunlar değil elbette.
Sabah gazetesi Yazarı Mehmet Barlas, bugünkü yazısında Cemaatin hükümete karşı 28 Şubat sürecinin adamlarının üstlendiği rolü üstlenip üstlenmeyeceğini gelecek günlerin göstereceğini söylüyor.
Ben bundan büyük bir bühtan olacağını zannetmiyorum. Ne yani Cemaat Ak Parti iktidarını 28 Şubat sürecinin aktörlerinin yaptığı biçimde bir hareketlenme ile düşürmeye çalışacağını mı Mehmet Bey ihsas etmeye çalışıyor.
Ak Partiye karşı açılan gerek kapatma davasında, gerekse ondan sonra bir bir fahşolan ihtilal girişimleri ile ilgili olarak sorgulanan, tutuklanan ihtilalciler meselesinde Camia, Cemaat her neyse canını dişine takarak karşı mücadele vermedi mi?
12.Eylül.2010 referandumunda “size mezardan çıkıp gidip oy verme imkanınınız var ise, bunu dahi kullanın diyorum” sözü üzerine kadınlı erkekli gencecik çocuklar ceplerindeki son harçlıklarını yol parası yaparak gelip lehe oy kullanmadılar mı?
İnançlı insanlardan zerre kadar hazzetmeyen, onların her gün ayaklarının sürçmesi için var güçlerini kullananlara gün doğdu.
Ruşen Çakır iki gün üst üste gelişmeleri öne çıkararak,”artık dokunulacaklar” diyor. Hani Gazeteci Ahmet Şık güya bir kitap kaleme alıyormuş, bir ihbar üzerine yakalanmış, yazmaya çalıştığı kitap ele geçmiş ve işlediği var sayılan suçu sebebiyle hapse girerken arkadaş bunlara “dokunan yanar” demişti ya. Ruşen işte o sözü hatırlatıyor, artık meydanın kendilerine kaldığını ve isteyen herkesin camiaya dokunabileceğini söylüyor.
Dokunun dokunun. Neyine dokunacaksınız. Namaz kılıyorlar, oruç tutuyorlar, gece teheccüde kalkıyorlar, şükür namazı eda ediyorlar, okul açıyorlar, zeki çocukları kendilerinin fikir dünyasına kazandırıyorlar, dünyaya açıldılar, Üniversiteler kurdular, dünyanın 160 ülkesinde 1200 okul açmak ne demekmiş, bu değirmenin suyu nereden geliyor, devlet bunun hesabını sormayacak mı, Maliye Bakanlığı ne güne duruyor, MASAK’ın bunlara bel verenlerin hesap kitabını araştırması gerekmiyor mu, bu devlet bir muz cumhuriyeti değildir, laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olan ülkenin yöneticilerinin şeriata yönelik gelişmelere göz yumması kabul edilemez, haydi görev başına mı diyeceksiniz.
Deyin. Hiçbir mahzuru yok. Nasıl olsa size gün doğdu. Tırnaklarınızı biri birine sürterek o mükemmel hoşgörü ortamının nasıl bozulduğuna inanmak istemiyoruz !!! ha ha haaa diyerek, viski kadehini fondip yapın.
Ak Parti Cemaat ilişkisini 2011 yılından beri bombalamak isteyenler gergef işler gibi oyunlarını kurdular ve maalesef bizimkileri büyük bir tuzağa düşürdüler. Çok önceleri Hz.Ali efendimiz ile Hz.Aişe Anamazı karşı karşıya getiren Sıffın ve Cemel vakalarına göndermede bulunmuştum. Her şeyimiz tamam da Sıffınımız, Cemel Vakamazı mı noksan demiş, soruna herkesin hassasiyetle yaklaşması gerektiğini yazmıştım.
Sürecin her iki tarafa da vereceği zarar ortada iken, birisi Nadan diyor, birisi nankör nitelemesinde bulunuyor. Öyle olunca da, Mehmet Barlas’lara, Ruşen Çakır’lara gün bir başka doğuyor.
Bunlar ne Ak Partiyi ne cemaati zerre kadar sevmezler. Ruşen Çakır Demokrat ve Objektif hareket etme sevdalısıdır!!!
İşte bir çırpıda ne kadar demokrat ve ne kadar objektif olduğunu gördük. Şimdi dershaneler meselesi konuşulmuyor, o halde sorun daha derinlerde bir yerde derken, güya işin derununa vukufiyetini ortaya koymaya çalışıyor.
Ya sen derini, derunu bırak kardeşim, şu dershanelerin bu ortamda kapatılması bu ülkenin en elzem sorunu mu? Bu dershaneler gerçekten ülkeye zarar mı vermiş. Buradan uyuşturucu müptelaları, içkici ayyaşlar, esrar çekenler, sigara kullananlar, bohem bir hayatın pençesinde kıvrananlar mı çıkmış ki, hemen bertaraf edilmek isteniyorlar.
Hem böyle bir şeyi, müntesipleri mütedeyyin olan insanlar, üst üste üç seçimin yapılacağı bir zamanda niye yapıyorlar? Ne kazançları var? sen esas bunları sor, hak ve hakikat namına camiadan çıkan sesin ne anlama geldiğini anlat demokrat ve objektif kurallar mihengi ile.
Mehmet Barlası,yeminle söylüyorum, ben bir şeye saymıyorum. O işini çok iyi biliyor. İşi gücü iktidar goygoyculuğu yapmak, gemisini yürüten kaptan rolünden zerre kadar taviz vermemek. Şöyle bir kendisini çek etsin, ya son demlerine kadar destek verdiği Özalların hiç kusuru yokmu idi? Hakeza…
Arkadaşların bakıp gördüğü SALİH diye bir çocuk vardı Diyarbakır’da. LYS sınavındı Türkiye birincisi oldu. O İstanbul Fatih Kolejini seçti. Buradan Boğaziçi Üniversitesini kazandı. Şimdi ABD de NASA’ da mühendis, bilim adamı olarak çalışıyor.
Vekilliğim döneminde çermikli öğretmen Vedat DENİZ isimli hemşehrim aradı. Ağabey çok zeki bir öğrencimiz var. liseyi bitirdi.Üniversite sınavlarına hazırlanması lazım. Babası peynircilik yapıyor. Üniversiteye gidecek parası yok, kursa yazdırabilir miyiz. Bendeniz de onu bedava DİYARBAKIR SUR DERSHANESİNE YAZDIRDIM. O şimdi doktor. Anlıyorsunuz değil mi? sırf Diyarbakır özeli bile ele alınsa, bunun on binlerce örneği var.