YAZMADIĞIM GÜNLER HATIRINA

      1-DİYARBAKIRIN HAVASI:

         Bayram öncesi Perşembe günü Diyarbakır’a geldim. 3 gün kaldım. Diyarbakır’ın sisli/puslu havasını, kirli havasını, siyasi havasını koklama imkanı buldum.

         Aralık ayında hava kendinden beklenmeyecek kadar soğuktu Diyarbakır’da. Üstelik sis vardı. Pus vardı. Ahmet Arif’in dediği gibi geceler hayın(hain)di, ama karanlık değildi. Sis geceleri gece olmaktan çıkarmıştı, ama gündüz de yapmamıştı. Evimde kendi başıma kaldım. Kah okudum, kah yazdım. Bol bol dua ettim.

         Diyarbakır’ın sisli/puslu havasına bir de evlerin bacalarından çıkan simsiyah dumanlar eklenince , şehir iyice  görünmez bir hal alıyor, sanki bırakın beni gizleneyim, kimseler görmesin diyordu.

         Bir zamanlar şehrin havası gerçekten çok kötü idi. kış mevsiminde insanlar nefes alamaz hale geliyordu. Sonraları durum biraz değişti. İsi az kömürler getirilip satılmaya başlandı. Bu sayede astım, üst solunum yolu enfeksiyonları ve buna bağlı olarak Akciğer kanseri gibi hastalıklar gözle görülür biçimde azaldı. Ama şehri bu defa havası bakımından çok kötü gördüm. Sayın Belediye Başkanı lütfen Adliyenin önüne geçip Güney istikametine doğru şehre bir baksın. Akşam saatlerinde evlerin bacalarından çıkan kara isi bir görsün.

          Siyasi hava Diyarbakır’da o kadar puslu değil. Son söylemler sonucun belirlenmesinde önemli bir etken olmuş. Ama bu sonuçtan Diyarbakır’ın çok mutlu olduğunu söylemenin imkanı yok. Halk kendi kararını veren, siyasi pozisyonunu kendi arzusu istikametinde netleştiren konumda değil.

          Açıkça söylüyorum, o kendisine biçilmiş rolü oynuyor.

          Ama bu rol öylesine banallaştı ki, yeter artık, sanki bırakında gideyim havasında.

          Çünkü O hem oynuyor , hem kaybediyor.

          Umutsuz.

2-MURAT BEYLE HAVA ALANI SOHBETİ.

          Bayram öncesi Ankara Havaalanına Diyarbakır’a  saat 08.00 de gidecek uçağa binmek üzere saat tam 06.45 te gittim.Saat 07.30 sularında siyasiler havaalanın VİP salonuna gelmeye başladılar. Ak Partili Murat Mercan, Zeki Ergezen, eski Bakanlardan Hikmet Çetin.

          Ben Murat Mercan bey ile Zeki Bey’de Hikmet Çetin bey ile sohbet ikilisi oluşturduk.

          Murat bey Diyarbakır’ın havasını sordu.

          Son bir iki aylık gelişmelerin işi bıçak sırtına getirdiğini söyledim.

          O arada Avrupa Birliği ile ilgili müzakerelerin toplumda neden yavaşladığı sorusu soruluyor dedim. Murat bey aslında biz bu konularda çok iyi çalışıyoruz. Bazı sorunlar bizden,  bazıları da AB liğinden kaynaklanıyor. Şu anda açılması gereken birkaç başlık var, hazır ama onlar bu başlıkların açılmasına gerekli özeni göstermiyorlar dedi.

          Aslında AB ile katılım müzakerelerindeki başlıklar, toplumumuzun hayatını değiştiren ve iyiliği sadece bizim için olan konular. Biz neden onları beklemeden bu düzenlemeleri yapmıyoruz , bir türlü anlamış değilim. Hani Kopenhag siyasi kriterleri, Ankara Kriterleri olacaktı?

          Avrupalılar bize "hadi ne duruyorsunuz, gerekli yasaları çıkarın, durumunuzu düzeltin" dediklerinde, tamam elimizden gelen gayreti gösteriyoruz, ama bizim de kendimize göre sorunlarımız var deyip, topu taca atıyoruz.

          Bizim kendimize göre problemlerimiz var cümlesinden kastımız, biz insan hakkını üstün tutan, insanı yükselten/yücelten tedbirleri şimdilik alamayız, bize anlayış gösterin demektir.

          Biraz açalım istersiniz. Biz Avrupalılara "arkadaş biz Kürt sorununu kamil manada çözemeyiz, başörtüsü sorununa el attık, başımıza gelmeyen kalmadı(hoş zaten siz Avrupalılar da bunu bir sorun olarak görmüyorsunuz), azınlıklar konusunda bize ait sıkıntılar var, Ordunun sistem içindeki yerine dokunmamızı beklemeyin" diyoruz ve yerimize oturuyoruz.

         Bu arada Murat Mercan Beyden söz açılmış iken, İsrail de bir gazeteye verdiği Bayram demecini çok enteresan bulduğumu ifade etmeliyim.Murat Bey İran’ın nükleer silahlara sahip olmasının bölgesindeki ülkeler için tehlikeli olduğunu söylemiş, ardından İsrail’in nükleer güce sahip olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz sorusuna ise, " İsrail kendisini güvende hissettiği zaman elindeki güçten vazgeçebilir" demiş.

          Demek İran’ın nükleer güç haline gelmesi tehlikeli, İsrail’in elindeki nükleer güç onun güvencesi için gerekli, ne zaman bu tehlike geçer ise, o’da elindeki bu silahlardan kurtulsun" öyle mi?

          Müslümanı bitiren bu düşünceler biliyor musunuz?

3-BUSH’UN BAYRAM SERENCAMI.

          President Bush Bayram sırasında verdiği bir demeçte "Irak Ebu Gureyp Hapishanesinde yaşananlar bizim için tam bir trajedi idi demiş. Biliyorsunuz bendeniz bu hapishanede yaşanan vahşeti TBMM sinde bir metin hazırlayarak protesto etmiş ve 223 Milletvekiline(Ak Partili-CHP li) imzalatmış ve bu metni hem İngiltere Devletine ve hem de ABD devletine göndermiştim.

          Söz konusu Protesto metni ABD liler tarafından hükümetimize bildirilmiş ve birileri beni muahaze etmeye kalkışmıştı. Ama zaten ben o metni ilgili Devletlere göndermeden önce Dış İşleri Bakanımızın okumasını sağlamıştım. İçim rahattı.

          İşte olaydan beş sene sonra Bush, bu olayın başlarına gelen en büyük trajedilerden birisi olduğunu itiraf etti. Böylece ben 5 sene sonra temize çıktım.

          Evvelisi gün Irak’ı ziyaret eden Bush’a Irak’lı bir gazeteci iki ayakkabısını fırlattı.

          Bush bu ayakkabıların 10 numara olduğunu söyledi.

          Ayakkabılarını fırlatan Iraklı gazeteciye de ,bunların 10 numara olduğunu söyleyen Bush’a da HELAL olsun.

4-KÜLTÜR BAKANIMIZ ERTUĞRUL GÜNAY.

          Bayram sırasında/öncesinde patlayan mesajlardan birisi de Kültür Bakanımız Ertuğrul Günay beyin "ben bu bayramda da kurban kesmeyeceğim, çünkü gelinen ekonomik duruma bakıldığında Kurban kesmek ihtiyaç olmaktan çıkmış, ben kurban parasını ihtiyaç sahiplerine vereceğim" demiş.

          "bu devirde kurban kesmek ihtiyaç olmaktan çıkmış, ihtiyaç sahiplerine para vereceğim". Sayın Kültür Bakanımız elbette bu cümle içerisindeki çelişkiyi görecek durumdadır. Çünkü Kurban kesmek ve etlerini dağıtmak ihtiyaç olmaktan çıkmış ise, fakir kalmamıştır ve kurban parasını dağıtmak ta gereksizdir.

          İslam dini geleli 1600 sene olmuş. Bırakın Afrika gibi fakir ülkeleri, dünyanın en gelişmiş 20 ekonomisinden birisi olan bu ülke insanının 12 Milyonunun günde  3 ytl ile geçindiğini göz önüne alır isek, kurban kesmek ihtiyaç olmaktan çıkmamıştır. Eline ayda 90 lira geçen bir insanın bırakın et almayı , ekmek parasını bile denkleştirmesi imkansızdır. Yüce Allah(c.c) günü birlik kurallar koymaz. Durum vaziyet bundan ibarettir Sayın Bakanım.     

          Ben ailemin her bir ferdi için Kurbanlarımı Diyarbakır’da vekaleten kestirdim.

          Koçlar kurban olsun ki, İsmail’ler kurban olmaktan kurtulsun.