Yılbaşı Gecesi

Yılbaşından bir gün önce idi sanıyorum, iki önemli gazeteci bir televizyon kanalında Yılbaşı kutlamaları genel başlığı altında çeşitli konuları tartışıyorlardı. Başı örtülü muhafazakar bayan yazara, sunucu hanım şöyle bir soru yöneltti. "siz muhafazakarların eğlence biçimi nedir, sizin eğlencelerinizle ilgili olarak çok fazla bilgimiz yok, mesela yılbaşı gecesinde veya bir başka sizin için önemli gecede nasıl eğlenirsiniz, barlara gitmediğinizi, akşamları bir iki kadeh de olsa içkiye merakınızın olmadığını biliyoruz, eğlenme ihtiyacınız var mı, yok mu, varsa bunu nasıl gideriyorsunuz, biz bunları bilmiyoruz, biraz bu konularda bizleri bilgilendirir misiniz" dedi.

Hanım yazar muhafazakar kesimin eğlence biçimi hakkında bilgi verirken,aynı zamanda hiçbir şeyi muhafaza etmek zorunda olmayan, sellemehusselam yaşayan , vur patlasın çal oynasın deminde olanlara eleştirilerini de yöneltiyordu. Şöyle dedi.

Sanıyorum sizler bizi gerçekten çok yanlış tanıyorsunuz, bizler de sizin gibi insanız ve eğlenceye zaman zaman ihtiyaç duyarız. Mesela biz arkadaşlarımız ile bir araya geliriz, sohbet ederiz, şarkı, türkü söyleriz, halk oyunları oynar, halay çekeriz, müzik dinleriz, güncel meseleleri konuşuruz, siyaset yaparız, kitap okuruz, fıkra anlatırız, güleriz, çocuklarımızın eğitimini ve geleceklerini konuşuruz, biri birimizden bu konularda yardım taleplerimizi karara bağlarız, ülkemizin istikbalini konuşuruz, bu arada çay ,kahve ,pastalar ikram ederiz , tabii bizde öyle içki içmekti, kadınlı erkekli danslar yapmaktı gibi şeyler olmaz" dedi.

Kuşkusuz hepimiz etten kemikten yapılmış varlıklarız.

Susarız, acıkırız, yoruluruz, uykumuz gelir, kızarız,güleriz, ağlarız, günlük hayatın getirdiği problemler bizim iyi veya kötü anlamda şarj olmamızı sağlar. Öyle bir hale geliriz ki, bunları dışarıya yansıtmasak sürekli altı yanık düdüklü tencereye döneriz. Her iki demde de deşarj olmaya ihtiyaç duyarız. İşte o anlarda eş ararız, dost ararız, arkadaş ararız, yaran ararız, acımızı anlatınca duyacak, sızımızı anlatınca bir yerleri yanacak, keyfimizi anlatınca herhangi bir kıskançlığa girmeden neşelenecek insanlar bulmaya çalışırız. Şöyle düşünün bir kere, güzel bir okulun imtihanını kazanan, nişanlanan, evlenen, çocuğu olan(hele erkekse) iyi bir iş bulup çalışmaya başlayan niye hemen en yakınlarına koşar, gözü eşini dostunu dört arar? Onları bulunca niye içindekilerini bir çırpıda boşaltır? Çünkü taşıdığı şey mutluluk da olsa bu hissi bir başkası ile paylaşmadığı zaman duyguları onu nerede ise helake sürükler, bir başkasına anlatmadığı kazancı bir anda söner ve anlamsızlaşır. Ve kendi kendisine "bu çok da büyütülecek bir şey değilmiş" demek zaruretini hisseder, inkisara uğrar.

Demek ki insanlar nerede bulunurlarsa bulunsunlar, hangi iklimin, hangi coğrafyanın insanı olurlarsa olsunlar, aslında hep biri birlerine benzerler. Olumlu veya olumsuz. Tabiiki müspet veya menfi duygular, hareket biçimleri görecelidir. Kişiden kişiye, toplumdan topluma değişiklik gösterir.

Eğlence de bir Aksiyondur, bir harekettir. Bu aksiyonun bir takım sonuçlar doğurması kaçınılmazdır.

Bediüzzaman Saidi Nursi hazretleri öyle muhafazakar vesaire demeye gerek yok, Müslümanların eğlencesini şu cümle ile özetlemiş " helal dairesi keyfe kafidir, harama girmeye gerek yok" Yani evlenmek helal, zina haramdır, üzüm suyu helal, şarap haramdır, ticaret helal, hırsızlık haramdır, konuşmak, doğru söylemek helal, yalan haramdır.

Bu girişlerden sonra Yılbaşı gecesine dönelim isterseniz. İki örnek vereceğim. Birisi Yalova'dan. 39-40 yaşlarında iki erkek, 20 yaşlarında ve eşinden boşanmış olan bir kadın ile yılbaşı eğlencesi yaparlar aynı evde. İçerler , kafayı iyice çekerler. Sabaha karşı iki erkek kadın yüzünden kavgaya tutuşurlar. İki erkekten biri diğerini "sen bu kadını yabancılara pazarlayacaksın" iddiası ile tam 37 yerinden bıçaklayarak öldürür, erkeklik organını keser. Ardından kadına tecavüz eder ve öldürdüğü arkadaşını battaniyeye sarıp götürmek üzere iken kadının cep telefonu mesajı ile durumu arkadaşına bildirmesi üzerine polisler baskın yapar ve olay ortaya çıkar. İki tek atarak eğlenmenin sonucu, bir ölü,bir tecavüz, bir cezaevi ve sökülüp atılması mümkün olmayan , katlanılması imkansız vicdan azabı. Ve tabii ki inancımıza göre ebedi cehennem.

Bir diğer olay İstanbul'un en meşhur semti Taksimde bütün dünyanın gözü önünde yaşanan turistleri taciz olayı. Ağızlarından salyalar, burunlarından sümükler akan iki tek atmış gençlerimiz, çocuklarımız , ülkemizin geleceği evlatlarımız, yabancı turist hanımlara arkadaşları veya beylerinin gözü önünde alenen sarkıntılık yapıyorlar. Erkekler kolkola girip bayanları ortalarına alıyor ve tecavüzü bu şekilde defetmeye çalışıyorlar, ama ne mümkün. İki tek atmış yılbaşı eğlencesine katılanları durdurmak imkansız. Şimdi şöyle diyenler çıkabilir, ne yani herkes iki tek atınca zivaneden mi çıkmalı, onlar gibi olmayanlar yok mu, var , doğru. Fakat biz biliyoruz ki, herkes bu meret için şöyle diyor. İçki kadehte durduğu gibi durmaz. Yani , yanisi şu , her an için insanı zivaneden çıkarabilir. İki tek atmayanların,yani muhafazakar kesimin yılbaşı gecesinde hiçbir vukuatları olmadı, kimseyi öldürmediler, kimseye tecavüz etmediler, kimseyi elle, kolla dünya alemin gözü önünde taciz etmediler.

Bu haberler ve görüntülerden sonra insanlara sürekli iki tek atmayı öğütleyen sistemin öncü atlı kuruluşları olan kimi matbuat bile şöyle yazdı.

"Dünya aleme rezil olduk"

Serde biraz siyasetçilik olmasa idi şöyle derdim.

Beter olun.