YİNE EN BÜYÜK GÖREV ASKERİN

Yanılmıyorsam 2008 Ocak ayı içerisinde İran Büyükelçiliğinin vermiş olduğu bir resepsiyona katılmıştım.

İran'lılar adres araştırması yapmışlar ve davetiyeyi özel kurye ile göndermişlerdi.

Vekilliğim döneminde hem İran'ın ve hem de Rusya Cumhuriyetinin Parlamentolar arası dostluk gurubu üyesiydim. Her iki ülkenin dostluk gurubuna dahil parlamenterleri ile çok yakın dostluklarımız oldu. Resmi davetler haricinde her iki ülkenin diplomatik misyon şefleri ziyaretlerini bir aydan fazla uzatmazlardı.

Dönemimizde Rusya ve İran ülkeleri ile ülkemiz arasında oluşan dostluğa katkılarımız unutulmamış olmalı ki, bizi hala hatırlıyorlar, toplantılarına davet ediyorlar.

İşte İran'lıların böyle bir daveti esnasında çağrılı bir başka eski Milletvekilimiz ile ayık üstü sohbet ediyorduk. Zaten Vekilliğimiz sırasında da bu arkadaşımız ile sık sık sohbet eder ve çeşitli konuları bir anlamda tartışırdık.

Bu arkadaşımız davette bana döndü "gidişatı nasıl görüyorsun" dedi. İyi dedim. Peki sen nasıl görüyorsun deyince birden "Partiyi Kapatacaklar" dedi. Ak Partiyi mi kastediyorsun diye sordum, evet dedi.

Bunun üzerine ben "bunlar herhalde şaşırmışlar, ülkeyi kaosa sürüklemek istiyorlar galiba, böyle bir şey olabilir mi" gibi cümleler kullandım. Ama o fikrinde ısrar etti.

Aradan 2 ay gibi bir zaman geçtikten sonra gerçekten Ak Partinin kapatılması davası ile karşı karşıya kaldık.

Kapatma davası ile ilgili iddianamede isnatların ne kadar afaki ve hayali olduğu, haklarında siyasi yasak istenen kişilerden bir teki hakkında bile bir ceza davasının açılmamış olması ile ortaya çıkıyor.

Ben fikrimde ısrar ediyorum. Ak Partinin kapatılması için ileri sürülen isnatların, gerekçelerin hiç birisi varit değildir. Normal bir hukuk düzeninde bırakın parti kapatmayı, böyle bir şeyin akıldan geçmesi bile inanılmazdır.

Anlamsız da olsa dava açıldı ve yürüyor.

Bu davanın açılmasından sonra ülkenin mali kaybının 110 katrliyon civarında olduğunu ekonomiden sorumlu Devlet Bakanlarından birisi olan Mehmet Şimşek söyledi.

Hiçbir şey olmasa bile , yani açılan dava red ile neticelense de ülkeye böylesine büyük bir kayıp verdirildi ya, müsebbipler ellerini oğuştura oğuştura bayram ediyorlardır.

Mesele, bu ülkeye ne kadar zarar verilebileceğidir, hesap budur.

Ben bu söylemimi davayı açan İddia Makamı için söylemiyorum. Orası işin belki de en son halkasıdır. Aslolan yıllardan beri çeşitli organizasyonlarla bu ülkeye zarar vermek isteyenlerin durumu hakkında bilgisizliğimizdir.

2003 yılı içerisinde Meclis Genel kurulunda yaptığım konuşmada, aslında bu tür organizasyonlara işaret etmiş ve Türkiye'nin GLOBAL BİR SALDIRI ile karşı karşıya kaldığını anlatmıştım.

Şamil Tayyar bey ERGENEKON OPERASYON isimli kitabına benim o konuşmamı almış ve ismimden söz ederek bir iki makale de yazmıştı. Şamil Tayyar bey yazısında, "başta Türkiye'de cirit atan yasa dışı örgütler olmak üzere, yasal zemin üzerinde yürüdüğünü söyleyen ve hatta kendilerine bu konuda özel bir misyonun yasalarca biçilmiş olduğunu iddia edenlerin(resmi sıfatlarına güvenip yasa dışına çıkanların) belli bir ana damarın piyonu olduklarını, biri birlerini vuran, kıranların, yani biribirlerine düşmanca tavır içerisinde olanların farkında olmadan aynı el tarafından idare edildiğini ve Türkiye'yi zayıf düşürmek için var güçlerini ortaya koyan bu menhus zihniyetin idaresinden kendimizi çekip almamız gerektiğine" dair beyanlarımı çok önemsediğini belirtiyor.

Evet ülkemizin içerisinden geçtiği inanılması güç sıkıntılardan kurtulması elbette mümkün.

Bu konuda bana göre en büyük görev yine Orduya düşüyor.

Bunun için

1-Askeri okulların her kademesindeki eğitim sistemi gözden geçirilmelidir.

2-Bu okullardaki dini eğitimin kalite ve kapasitesi ele alınıp, yeni bir düzenleme yapılmalıdır.

3-Askeri okullarda dini yaşamı kolaylaştıracak ortam oluşturulmalıdır.

4-Milli Güvenlik Siyaset Belgesi olarak bilinen ve bu belge içeriğine göre İslami hayatlarına dikkat eden Müslümanlar ile Kürtlerin Potansiyel birer suçlu oldukları düşüncesi derhal terk edilmelidir. (ben bu konuyu bir iki yerde tartışma gündemine taşıdığımda, bana konuyu yanlış biliyorsun, orada Müslümanlar ve Kürtler potansiyel suçlu olarak gösterilmiyorlar, ancak bu kesimler içerisindeki insanların Laik Demokratik Cumhuriyeti karşı tehdit oluşturdukları algılaması var, orada kastedilen budur, dediler. Ben bu söyleme karşı HA ALİ VELİ , HA VELİ ALİ,sizin söylediklerinizin bundan başka bir anlamı yok, diyerek algılamamın doğru olduğunu ifade ettim)

5-Ordunun İÇ DÜŞMAN konsepti ve algılamasındaki yanlışlık giderilemediği sürece , güç ve enerji kaybedeceğimiz bilinmelidir.

6-Askerliğini muvazzaf Jandarma olarak yapan kişilerin bu ülkede bir çok suç örgütüne dahil olduğu gözetilerek, en kısa zamanda Jandarma Kuvvet Komutanlığı lağvedilmeli ve bu kesimdeki görevliler gerçek sorumluluk alanlarına dönmelidirler. Onların boşaltmış olduğu alanlar kır polisleri tarafından doldurulmalıdır.

7-Ergenekonlar, Atabaylar, Saunalar, Lahikalar, ihtilaller, gece yarısı bildirileri inanın milleti canından bezdirmiş bulunuyor. Ordunun yasa dışına çıkan tavırlarından bu güne kadar sağ duyu sahibi hiç kimse memnun olmuş değildir. Kimsenin böyle bir durumu Ordumuza yakıştırmaya, onları bu tür yasa dışı eylemlerin töhmeti altında bulundurmaya hakkı yoktur. Bu itibarla Ordu en kısa zamanda kendi içerisinde toplanarak yanlışlıklarını ortay koymalı ve bunların düzeltilmesi için derhal yasal düzenlemelerin yapılmasını sağlamalıdır.

8-Bu Vatanın gerçek evlatları, ordusunu canı gönülden seven insanları kimi haramzadelerin yanlış yönlendirmesi ile ordunun resmi söylemine , ordu düşmanı, vatan haini gibi yaftalamalarla girmiştir. Ordu da olan biteni görüyor ve yanlışlığın nereden kaynaklandığının pek ala farkında . O nedenle artık Ordunun da Pardon deyip, işe yeniden vaziyet etmesinin zamanıdır.

9-Ülkenin orduya karşı yumuşak karşı olarak gösterilen İslami hayatını yaşayan kişilerle, Kürtlerin kahir ekseriyetinin vatan bağlılığı müsellemdir. Ordu aracı yapılarak bu alanlara yapılan atışlar, en büyük zararı orduya veriyor,bu görülmelidir.

Birkaç maddeye sığıştırmaya çalıştığım bu görüşler hayata geçirilebilir ise,hiçbir karanlık güç, ülkenin birlik ve bütünlüğünü bozamaz. Bu niteliğe bürünen ordu,ülkeyi her 10 senede bir 50 yıl geriye götüren organize bir güç olmaktan çıkıp, her türlü ilerlemenin , hamlenin, atılımın motor gücü olur. Sevgi bir iken bine katlanır, buna inanın.