BU MEVCUT DÜZEN, ÜLKEYİ NEREYE GÖTÜRÜYOR?! (IV)
Önceki yazılarımda da aktardım. Maalesef, ülke ve toplum mevcut düzenin girdabı içerisinde, meçhullere sürükleniyor. Ki “vahim, ürkütücü” gidişat bugüne özgü değil… Yüzyıldan beri aynı tempoyla, aynı teranelerle, kimi yerde Kemalizm, kimi yerde Laiklik, kimi yerde Batılılaşma, kimi yerde sözde çağdaşlık adıyla oluşturulan “vesayetlerin” himayesinde, tüm değerler tarumar edildi.
***
Şunu net görmek, okumak ve konuşmak gerekir… Üstlendiğimiz misyon noktasında da objektif olarak değerlendirmelerde bulunmak lazım. Ki günlerdir bu minvalde, “ülkenin ve toplumun” kanayan yaralarını dillendirirken, çözüme odaklanılması noktasında da toplumsal duyarlılık yaratma gayreti içerisindeyim… Bunu öncelikle siyasal iktidar, bilaistisna Türkiye Millet Meclisi’nde temsiliyet alan milletvekilleri, toplumun kanaat önderleri başta olmak üzere, ilgili ve yetkili herkesin, taşın altına elini koyması gerekir.
***
Herkesin de malumudur, mevcut Anayasa, artık ciddi manada miadını doldurmuştur… Değişim ve yenilik şart… Onun özünü de, bu toplumun bin yıllık tarihi, kültürü, medeniyeti, inancı ve aba ecdadının kendisine bıraktığı, milli ve yerli değerleridir... Bu mirasın rotasında, geçmişini de bilen, tanıyan, okuyan ve öğrenen bir nesil yaratma gayretiyle; yol almamız lazım…
***
Çünkü yüz seneden beri aynı felsefeyle, aynı anlayışla, aynı anayasayla, aynı kanunlarla memleket yönetile gelinmiştir... Ama sadra şifa verici değil, bilakis şifa değil, daha beter mevcut hadiseleri kangrene dönüştürdü... Birilerini pohpohlamak, kahraman ve kurtarıcı göstermek adına, “vesayetler” ikmal edildi, ama memleketin ve toplumun yarınları açısından, taş üstüne taş konulmadı... Hep yerinde saydı ki hala da yerinde patinaj yapıyor…
***
Dile kolay, geldiğimiz çağ değişim, dönüşüm, teknoloji, sanayi ve dijital çağ iken, Türkiye toplumu yüz yılda olduğu gibi halen beklediğini yakalayabilmiş değil. Herhangi bir maddi, manevi ilerleme yok. Yer küresinde, güç olabilme adına kalkınma hiç yok. Sanayi ve teknoloji deseniz, çağın çok ama çok gerisindeyiz...
***
Diyeceksiniz ki daha ne zamana kadar ülkenin hal-i pür melali böyle olacak… Yüz yıllık bir mazinin köhnemiş düzen anlayışı, bu ülke insanını daha ne zamana kadar kandırmaya devam edecek?
***
Bakınız, toplum karınca misali çalışıyor... Kendine özgü bilgilidir, imanlıdır… Tarihsel bir iman şuuruna sahip… Enva-i işte çalışıyor... Emek sarf ediyor… Para kazanıyor. Vergisini de veriyor, harcını da yatırıyor… Yani alın teriyle kazandığının, devlete olan payını esirgemeden ödüyor…
***
Lakin gelen giden iktidarlardan herhangi biri, ne toplumun beklentilerini karşılıyor, ne de aldığı vergilerle oluşturduğu bütçeyi, toplumun hayrına, harcamıyor... Bir yatırım yok, bir organize yok.
***
Şu Diyarbakır’ımız, yer altı ve yer üstü zengini… Diyarbakır yöresinin Karacadağ eteğinden tutun da Dicle Nehri kenarına kadar rivayet odur ki, dört bin kilometre derinlikte, petrol denizi var… Peki, madem öyleyse gelen giden iktidarlar paçalarını sıvayıp da yer altı zenginliklerimize odaklanmadılar. Petrol kuyuları açmadılar... Elin gâvuru gelip, yüz yılda sömürüp gitti… Nerde Peranco, nerde Shell... Nerde bilmem hangi ABD, Alman ve Fransız şirketi…
***
Onlar istediklerini aldılar, bize de çıkardıkları petrolün kimyasal atıkları kaldı? Evet, hiçbir iktidar samimiyet içerisinde, petrol zengini bölgemizde kuyu açmadı, sondaj çalışmasında bulunmadı. Bir tek hükümet üyesi, dünün veya bugünün dâhil olmak üzere, çıkıp desin ki, “Biz Güneydoğu’da şu bölgede sondaj çalışması yaptık, petrol bulamadık” İzah edemez. Öyle de bir cesaretleri yok. Çünkü verebilecekleri bir cevap yok. Halk çok büyük bir merakla beklenti içerisindedir.
***
Demek ki, Cumhuriyet tarihinden bugüne kadar, gelen giden tüm iktidarlar; “gün oğlu siyasetini” icra ettiler... Sadece kendi iktidarlarını devam ettirmek, oturdukları koltukları kalıcı kılmak ve milyarlarca dolara, liraya, Euro’ya sahip olmak…
***
Yer altı, yer üstü zenginliklerimizin varlığı karşısında “ülke ve millet” olarak varlık içerisinde yokluğa mahkûm edilmişiz... İşte bölgenin kaderini teşkil eden diğer bir gelir kapısı, Tarım! Ki Hayvancılık, o bile... Çökertilme adına her şey yapılıyor... Gün geçtikçe kayıplar var…
***
Sonuç deyim yerindeyse “Sallabaşı, al maaşı” gibi gelen iktidarlar, giden iktidarları hep aratma durumuna giriyor. Geçmişi sorguladığımız ve hesap verilmesi noktasında “suçlu ayağa kalk” derken, aynı zamanda mevcut iktidarı da “dost acı söyler” babında uyarıyoruz... 22 Yıllık, iktidarın toplumun geldiği nokta, istenilen nokta değildir...
***
Bugün, iktidar da muhalefet de samimiyet karinesi içerisinde, “sokağa inemez” durumda... Çünkü toplumun temel beklentilerine cevap vermiyorlar... Ülkeyi de, kendilerini de, devletin mekanizmasını da, maalesef suni gündemlerle meşgul ediyorlar... Müspet bir sonuç sağlayıcı değiller…
***
Netice itibariyle, ahalinin büyük beklentileri var. Ve bu beklentileri sağlayabilecek, yerine getirebilecek, çözüm olabilecek kişi, hiç kuşkusuz ki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dır. Ve tabi ki AK Parti hükümetidir... Mevcut siyasilerin içerisinde her şeye rağmen, toplum yine de Erdoğan’ın arkasında yürüyor. İşte bu inanç, bu yürüyüş diyoruz ki artık karşılık bulsun. Ötelenmesin, geri tutulmasın…
***
Eğer ki Erdoğan da toplumun temel beklentisi olan, “yüksek kazanımları” sağlamada, üstüne düşeni yapmaz ise… Vebali büyük olur, kendisine… Toplum olarak da Allah’tan başka millet kimden ne bekleyecek ki? Hep hayal kırıklığı gibi görünüyor.
Bu itibarla basın olarak bizim görevimiz halkla hükümet arasında bir köprü olmaktır.
Halkın isteklerini, beklentilerini iktidarla paylaşmaktır...
İnanın ki günde yüzlerce telefon, mesaj, e-mailler alıyorum!
Birçoğu kişisel ise de özüne baktığımızda halkın temel beklentisi “milli ve yerli” olabilme adına, bin yıllık tarihin, geçmişin, aba ecdadın ve tabi ki Kur’an-ı Kerim’in hükümlerini içeren, toplumsal mutabakatı oluşturan “ter-ü taze bir Anayasa’nın ikmal” edilmesidir...
Ve devletin tüm kurumlarının, ülkenin ve milletin zenginliği için de, yeraltı ve yer üstü zenginliklerimize odaklanıp, projeler üreterek, yatırımlarda bulunsun…
Hâsılı kelam…
Dedik ya, bizim görevimiz hükümet ile halk arasında köprü vazifesi yapmak. İşte bu noktada, biz tebliğ memuruyuz, icra makamı değiliz, diyerek bugünkü tebliğimizi yapmış olalım…
En derin saygı ve sevgilerimle.