İTHAL MALI SİSTEMİN SONUCU..!? (II)

Hiç kuşkusuz ki felakettir.. Tefrikanın vücut bulmasıyla “helak bir hale” gelinmesi de kaçınılmazdır!… Evet, bir önceki yazımızda bu mevzuu detaylı bir şekilde, irdelemiştik..

Çağımızın büyük allamesi Üstad Bediüzzman Said-i Nursi Hazretleri’nin İslam âlemini ve bizleri nasıl da uyardığından söz etmiştik…

Ve şu vecize sözünü aktarmıştık…

“Mariz bir asrın, hasta bir unsurun, alîl bir uzvun reçetesi, ittibâ-ı Kur'ân'dır.

Azametli, bahtsız bir kıt'anın; şanlı, talihsiz bir devletin; değerli, sahipsiz bir kavmin reçetesi, ittihad-ı İslâmdır.”

Eğer biz toplum olarak, millet olarak bunlara kulağımızı tıkarsak “gaflet ve dalaletten” kendimizi arındıramayız…”

* * *

Ne yazık ki, yaşadığımız hal hiç de iyi bir hal değil…

Onun için de; “İttibâ-ı Kur'ân” reçetesine ihtiyacımız var…

Hem de şiddetle ve ivedi bir şekilde sımsıkı sarılmamız lazım..

Yoksa, şunun, bunun, onun, batıl sistemlerle veyahut ithal sistemlerle “ne sulhu, ne salahiyeti ve ne de sosyal, ekonomik” refahı sağlayamayacağımız gibi!.. İman şuurundan yoksun, beri-berdan hale düşeriz..

Ülke ve millet sürekli kaygan zeminde debelenip durur..

Ki, hal-i âlem meydandadır.

Allah, maddi ve manevi musibetlerle sanki bizi cezalandırıyor…

Sürekli bir felaketle yüz yüzeyiz…

Onun için aklımızı başımıza almamız lazım.

Kur’anın ipine sımsıkı sarılmamız lazım.

***

Bunu söz olsun, laf olsun torba dolsun misali söylemiyorum.. Yaşadıklarımız da şaka değil.. Olağanüstü haller içerisindeyiz.. Vahim ve ciddi bir süreçten geçiyoruz.. Aynı zamanda, büyük bir vebal altındayız…

Onun için de hakikatleri haykırmamız gerekir..

Kur’ana sırt çevirmek, toplumu büyük badirelere sokmak demektir…

Uçurumlara mahkûm etmek demektir…

Tefrikanın ve şiddetin, şirretliğin körüklenmesi demektir…

Ve tüm bunlar, gayriahlaki iş ve işlemlere “kültür ve medeniyet” libası olur…

Bu itibarla bu millet ne yapıp yapıp yeni gençliğini, neslini Kur’an ilmiyle yetiştirmelidir.

Bir tarafta ilim, diğer tarafta fen ve teknolojiyi…

Çünkü Kur’an-ı Kerim hem fennin hem de teknolojinin membaıdır…

Yeryüzünün hazinedir Kur’an-ı Kerim…

Kur’an hükümleri bugün yürürlükte olmadığı için İslam dünyası, debelenip duruyor…

Ahlaken yozlaşmış..

Tefrikanın cenderesinde şiddeti, terörü, kan ve gözyaşını yaşıyor..

Batının ve batılın “vesayeti” altında.…

Bu helak ortamdan kurtulmamız için önceliğimiz gençliğimizi Kur’an terbiyesiyle büyütmeliyiz..

Ki Allahû Teâla bizi korusun.

***

Bakınız, şu son üç-dört ay içerisinde toplumun başına gelenler…

Depremler ve seller.?

Daha nice olaylar…

Peki, bunları bu memleket hak ediyor mu?

Hayır etmiyor..

Ancak toplumu dinden uzak tutma halinin sonucudur diye düşünüyoruz…

İllaki, İlahi kudretin hükümlerine sarılmamız lazım…

Aksi takdirde zelzeleler, depremler ve çöküntüler kaçınılmazdır.

Kendi düşüncemiz bu yöndedir…

Nitekim eski çağların başına gelenler hep böyle olmuştur.

Bu işte devleti yönetenlerin, iktidarı elinde tutanların, yönetimlerin sorumluluğu var…

Ki baş sorumludurlar..

Millet tek başına bir şey yapamaz.

Bunun vebali yönetimlerden sorulur.

Bu itibarla Türkiye, yüz seneden beri iki yakasını bir araya getiremiyor.

Neden mi?

Çünkü milleti kendi kültüründen, tarihinden, inancından uzak tutma anlayışını ikmal ettiriyor..

Temel sebep bu…

***

Şunu iyi düşünmek lazım, iyi kavramak lazım…

Devlet, bu milletin alın terinden akan bütçelerle, vergilerle yönetilmektedir.

Bu itibarla milli iradeyi ön plana almak zorundadır.

Milli irade ise milletin temel inancıdır, dini esaslarıdır ve İslam kültürüdür.

E sen bu milleti bunlardan uzak tuttuğun zaman, millete hizmet etmiş sayılamazsın.

Kaldı ki, millet bunu sizden bekliyor..

Ki bunun vebali de çok ağırdır.

Onun için herkes bu yükün altından kalkamaz.

Çünkü gençlik tamamıyla başıboş bir hale geldi, ne yaptığını bilmiyor?

Mesela bugün batı dünyasına git, Almanya’ya git, birinci sınıftan tutun da üniversitenin son sınıfına kadar öğrenimin ilk cümleleri Hz. Meryem ve Hz. İsa’yı tanıtmakla başlıyor…

Çocuklarına, kendi dinleri öğretiliyor…

Ama Türkiye’de hiç de öyle değil…

Müfredatımızda derslerimizin başlangıcında Kemalizm anlatılıyor, laiklik anlatılıyor, dinden uzaklaştırılma ilkeleri dayatılıyor?.

Onun için memleket kendini yüz yıldan beri terörizmden kurtaramıyor.

Denir ya, sıfıra sıfır, elde var yine sıfır…

Terör çeşitleriyle devlet karşı karşıya kalıyor.

Ki bu da iç donatıları da kavga içindedir.

Bunun temel sebebi de dinden uzaklaştırma planlarının yürürlükte olmasıdır.

Halbuki millet bunları istemiyor..

İnkârcı bir sistem yıllardır dayatılıyor, “milli ve yerli” olarak millete yutturulmaya çalışılıyor…

Artık millet bunu kaldıramıyor.

***

Siyasete bakıldığında, aman Allah’ım diye insan kaçıyor…

Siyasiler bu milleti kaygan zeminde yürütmenin gayreti içerisindedirler…

Herkes rantını istiyor..

Kim iktidara gelirse gelsin sadece kendi koltuğunu düşünüyor..

Koltuk sevdası peşine düşüyor.

Sadece kişisel menfaatini düşünüyor.

Çıkarını ön plana alıyor.

“Ben kazanayım da, millete ne oluyorsa olsun” misali…

Özetle, millete yeni bir kültür, yeni bir İslam ahlakı gereklidir…

O da, Üstadın ifadesiyle “İttibâ-ı Kur'ânla” kâmil olabilir…

En derin saygı ve sevgilerimle.