MEVCUT DÜZEN, İNSANLIK DÜZENİ MİDİR?! (III)

Değerli okurlar…

Dünden devamla diyoruz ki mevcut düzenler kesinlikle inanmışların düzeni değildir. Hele ki, müminlerin ve Müslümanların hiç ama hiç kabul ettiği ve ikmale getirdiği düzen değildir. Çünkü zerre-i miskal “ilahi hükümleri” içermiyor. Tüm müştemilatıyla küfre ve irtidada dayalı, insanları doğru yoldan saptıran jakoben anlayışı dikte ediyor.

***

İslam dünyasını “gark edici” noktaya taşıyan bu düzenlere karşı biz de diyoruz ki “Ey İslam alemi, Ey İslam dünyasını yönetenler, Ey Müslümanlar, yeter artık gaflet ve dalalet uykusunda uyuduğunuz.. Uyan.. Kendine gel.. Senin tarihin de, kültürün de, medeniyetin de, tüm gerçekleriyle ortadadır.. Aba ecdadının inancına dayalı iman şuurunun zaferleri tarihe altın harflerle yazılmıştır!… İşte Selçuklular.. İşte 625 yıl süreyle yer yüzüne hükümran olan Osmanlı İmparatorluğu..

***

Peki, Türkiye’de ne oluyor da, böylesi şan, şeref ve üstünlükler içeren tarih ve medeniyet vaki iken; neden bugün orta yerde olan “düzenin” ruhunda bunun zerre-i miskali, yer almıyor? Ya da sahip çıkılmıyor? Önceki yazımda bunun etkenlerini dile getirmiştim… Ve demiştim ki; vaz-i kanunlara, insanların getirmiş olduğu eften-püften aldatıcı, inançtan ve iman şuurundan yoksun, keyfiliğe dayalı hükümlerin vesayetini ikmal ediyor mevcut düzenler.

***

Ruhunda, insani, vicdani ve rahmani duygu yok! Adalet, hukuk, insan hakları, barış, huzur, güven ve istikrarı benimsemiyor! Vahim ve korkunç bir ahlaki çürümüşlüğü, batı ve batıla endeksli, aşılamaktadır.. Milli ve yerli olma noktasında, teknoloji, sanayi, medeniyet, kültür derseniz, hak getire! Hilenin, desisenin, ihanetin ve yozlaşmanın adeta membaı gibi üreme gösteren siyasi mekanizma söz sahibi! Ne yazık ki 1,5 asırdan beri millete rağmen, milleti yönete gelmektedir!

***

Ki son yüzyıla baktığımızda, tüm bu sosyoekonomik, kültürel yozlaşma operasyonlarına rağmen halen Ülke insanı kendi inancı paralelinde yaşamak istiyor! Piyonların, devşirmelerin, batıdan ithal ettiği sistemler ve kanunlarla yönetilmek istemiyor. Çünkü aldatıcı formüllerle veyahut makyajlı nutuklarla ülkenin hal-i hazırda yönetilemeyeceği orta yerdedir…

***

Onun içindir ki millet gerçekleri istiyor. Gerçek tarihini ve kültürünü istiyor… Onunla yaşamak istiyor. Bazı devşirmelerin istek ve arzuları paralelinde, ceberuti olarak bu millete yutturulmaya çalışan anlayışı istemiyor. Kaldı ki inanmıyor... Çünkü bu milletin bir kıblesi var, Kâbe’si var, camisi var, cemaati var. Hiçbir küfür sistemini bunlarla kıyaslayamaz, kabul etmez.. Mukayese de edilemez.

***

O yüzden kimse kimseyi kandırmasın. Bu milletin sistemi İslam düzenidir, iman düzenidir. Bu millet ne olursa olsun 7’den 70’e kadar bu meyanda inanıyor ve bu durumda da yaşamak istiyor. İlahi ruhun yer almadığı uyduruk kanunlarla, bilmem laikçilik anlayışlarıyla kendini idame etmek istemiyor... Ki bu millet dinden çıkmayı kabul etmiyor.  Bu milletin yegâne dayanak noktası Kur’an hükümleridir.

***

Bugün, İslam hükümleri ortada olmadığı içindir ki vurgun, rüşvet, suiistimal, despotizm, dayatma, hırsızlık, yolsuzluk, uyuşturucu ve fuhuş alabildiğine yaygın... Zorbalık diz boyu… Cinayet, şiddet, terör, kan ve gözyaşı kaçınılmaz bir noktada seyrediyor... Fakru zaruret deniyor ya, hal-i âlem orta yerde per perişanlık var…

***

Bakınız, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V) diyor ki;

“Benim ümmetim kendine istikamet düzenini verirse, ömrü bir gündür. Eğer düzenini bozarsa, zigzag çizerse, İslam dışı yolları tercih ederse ömrü yarım gündür.”

Buradaki 1 gün, bin sene demektir, yarım gün demek 500 senedir.

Osmanlı Selçuklu beraber, dürüst çalıştıkları için 625 sene gibi bir hükümranlık sürmüşlerdir. Sonrasında da inişe geçmişlerdir.

***

Demem o ki İslamiyet’i sonradan tam manasıyla muhafaza edemediler ve yıkıma doğru gittiler.

Bu itibarla çok dikkatli olmak lazım. Özellikle bu hadis, devleti ve milleti yönetenlere yöneliktir. Onların bunu kulaklarına küpe yapmaları gerekir. Onlar doğru istikamette yürüdükleri sürece millet arkalarında yürür, onlara kuyruk olur… Baş nereye giderse kuyruk da onun devamı olarak oraya gider…

***

Onun için başın daima sağlam olması lazım... O baş da, imanlı olması lazım... İstikametini doğru yapması lazım. İşte o zaman sulh-u umumi genel bir iç ve dış barışa mazhar olunur. Olmazsa ne iç barış sağlanır, ne dış barış sağlanır ne de toplumun bir itibarı söz konusu olabilir.  İstikametimiz, tarih kitaplarıdır. Aba ecdadımızın yaşantıları gösteriyor ki hep Kur’an hükümleriyle yaşamışlar, şeriat düzeniyle devletlerini kurmuşlar… Ve böylece kısa bir süre içinde dünyaya hükümran olmuşlardır.

Ama bugün öyle bir şey yok.

***

İslamiyet’i, şeriatı, Kur’an hükümlerini arka plana atmışlar. Millet şimdi de bir türlü kendine bir istikamet veremiyor. Çünkü ne siyaseti siyaset, ne ekonomisi doğru dürüst bir ekonomi, ne de büyük bir teknolojiye sahip! Hepsinin ibresi çöküşe yöneliktir... Bu itibarla iç ve dış barışa yönelik elzem olan gerçek, 85 milyon insanın yönünü kıbleye, Kâbetullah’a ve Kur’an’a yönlendirmek lazım, çevirmek lazım.

***

Efendimiz (S.A.V) diyor ki; “Benim ümmetim istikametini düzeltirse 1 gün yaşar, eğer istikametini muhafaza etmezse, eğri büğrü yollarda giderse yarım gün yaşar.”

Evet, Selçukludan tut Osmanlıya kadar bunu tamamlayamamıştır, demek ki istikametlerini düzgün tutamamışlardı. Eğer istikametlerini düzgün tutsalardı bin sene yaşarlardı.

***

Bugün cumhuriyet düzeni diye adlandırılan bir sistem var. Yüz seneden beri bu millet bununla yaşıyor. Fakat ne çare ki ne huzur var, ne barış var, ne mutluluk var, ne bol ekonomi var, ne teknoloji var, ne de ahlak var.  Bu şekilde nasıl yaşanabilir? Şahsen bu beni çok düşündürüyor.

***

Sohbetimize son vermek üzere Nisa suresinin 65. Ayetinin mealini tekrarlayarak sizinle paylaşmak istiyoruz.  İşte Nisa suresinin 65. Ayeti mealen aynen şöyle buyuruyor;

“Hayır! Rabbine andolsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar.”

En derin saygı ve sevgilerimle.