O YÜCE PEYGAMBERE İNTİSAP!?

Ne mutlu o kimseye ki Hz. Peygamber (S.A.V)’e intisap etsin.. Ve onun sünnet-i seniyyesini hayatında idame etsin.. Onun hayatını kendine rehber edinsin.. Ve ne mutlu o toplumlara ki; onu kendine tek kurtarıcı olarak seçsin..  Ki bu mutluluk, kutlu bir mutluluktur..

***

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V)’in bize getirmiş olduğu Kur’an hükümleri en büyük kurtarıcı rehberdir… Mürşittir… İnsanları doğru yola sevk ediyor.  Helali helal, haramı da haram olarak, gösteriyor.. İyiliği emrediyor, kötülüğü de yasaklayıp, reddediyor… Kur’an hükümlerine riayet eden bilmeli ki, Allahû Teâlâ’nın koruması altındadır..

***

Demem o ki, Kur’ana intisap beşer için en büyük şereftir.. Meziyetlerin de en üstünüdür. Birey kadar, milletler için de, hükümetler için de, devletler için de, Peygambere intisap, Kur’an’a iman etmek en büyük izzettir, meziyettir ve de üstünlüklerin de üstüdür.. Kur’an-ı Kerim 114 suresiyle, 6666 ayetiyle kainatın Anayasasıdır…

***

Allah’ın emir ve yasaklarını içeriyor.. Ve her bir harf ve o harflerden oluşan her bir kelime, her kelimeden mütevellit oluşan cümlelerin hepsi; Peygamber Efendimiz’in kalbi üzerine, Allah’ü teala tarafından “vahiy” yoluyla, nakşedilmiştir.. Hem fani hem de ebedi dünyanın yaşam biçimine bizi davet ediyor…

***

Siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel! Bir bütünlük içerisinde “iman nuruyla” yoğrulan bir hayat manzumesi olan Kur’an-ı Kerim, sıradan kağıda basılı olan kitaplardan biri değildir.. Hiç olmadı.. Medeniyetler üstü bir medeniyeti bahşedendir… Netice itibariyle; Kur’an’a sımsıkı sarılmalıyız, onu yaşam biçimimize libas etmeliyiz ki; “düştüğümüz veya düşürüldüğümüz” girdaptan kurtulabilelim.

***

Tüm bu hakikatler orta yerde iken; ne oluyor da bugün İslam dünyası, Müslümanlar, Türkiye dahil olmak üzere; İslam’a, Kur’an’a ve Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed(S.A.V)’e “yıkıcı ve yok edici” bir anlayışla yaklaşım gösteriyor.. Ne hayatında, ne yönetiminde ne de toplumsal birlikteliğinde; “Kur’an yok, Peygamber yok” pek tabi ki iman da yok!

***

Dün de ifade ettim, dilimin döndüğü kadar da ifade edip, uyaracağım! Ey beşer, ey ben Müslümanım diyen zat-ı muhteremler; “Kur’an’a intisap ediyorum” demek kâfi gelmiyor?.. Ki Kur’an da bunu kabul etmiyor. Kur’an hayati tüm içtimalarında beni bilmeli, okumalı ve yaşamalısın diyor?!

***

Okuyacağız, okutacağız, ibadetlerimizi de, günlük yaşamımızı da, devlet idaresini de, otoritemizi de; bununla ikmal edeceğiz.. Allah’a karşı kulluk görevini yerine getirmen, senin en büyük sermayendir… Güçtür, kuvvettir ve de birliktir..

***

İnanan toplumlar, inanan milletler, rengi, dili, ırkı ne kadar değişik olursa olsun Kur’ana inanıyor ve ona sarılıyorsa; her anı nurludur.. Çünkü Kur’an’ın deyimiyle ihvan-ı Müslimindir.. İslam kardeşliğinin teşekkülüdür.. Kur’an nerde okunursa rahmet-i ilahi oradadır. Bolluk ve berekettir, zenginliktir; sağlıktır, mutluluktur, temiz ahlakın ikmalidir…

***

Ruhunda ve yaşam ilkelerinde riya yoktur, hile, desise, aldatmaca yoktur.. İnsanoğlu için, “sağlıksız olan her ne ise, toplumu sıkıntılara ve badirelere sürükleyen her ne olursa olsun” haram kılar, yasak hükmüyle cezaya tabi tutar… Barışın ve sulhun teminatıdır, devletlerin de bekasıdır…

***

Onun için rantsız, menfaatsiz, Kur’anı emtia haline getirmeden okumak gerektiği gibi; onu yaşamak da lazım.. Görünen ve görünmeyen tüm dengemizle, uzuvlarımızla ve tabi ki ruhumuzla, bir bütün etmeliyiz… 7’den 70’e, yaşlısından, gencine, kadınından, erkeğine, engellisinden, özürlüsüne; bilaistisna “beşer olarak” ilahi hükümleri beşeriyete götürmemiz gerekir..

***

Eğer ki birey ve toplum olarak bu anlayışla, felsefeyle ve yaşam biçimiyle Kur’an-a sarılırsak, işte o zaman da Kur’an-ı Kerim bizi kabul eder.. Peygamber Efendimiz de, bizi ümmetine dahil eder, Yüce Yaradan da “kulluk görevini yerine getirenlerden” sayar.. Amma velakin, hal-i hazırda hiç de sağlıklı değiliz ve iman şuuruyla hareket etmiyoruz…

***

Bakınız günlerdir, dilimin döndüğü, kalemimin yazdığı kadarıyla toplumun düştüğü “bedbaht” hale dikkat çekiyorum!.. Ve uyarımı yine yapıyorum.. Eğer ki, gerçek manada Kur’ana sarılmıyorsak, Kur’anı bir emtia kaynağı olarak kullanmaya çalışıyorsak, ölülere mezarlıkta veyahut Ramazan aylarında para karşılığında okunan cüz ve hatimlere Kur’anı düşürüyorsak, bilmiş olalım ki, bu hal ve tutum Kur’ana bir hakarettir.. Kur’anı açık bir şekilde küçük düşürmektir.  Onun için de Kur’an, yeri ve zamanı geldiğinde tokadı indiriyor…

***

Rahmet-i ilahiden şaşmamalıyız.. Rantsız, menfaatsiz, Kur’anı emtia haline getirmeden okumak, inanarak onu yaşamak gerekir.. Bunu sağlayacak olan birinci mekanizma da milleti yöneten iktidarlardır… Önce onlar görev üstlenecek sonra da misyonu aksiyona çeviren de, millet olacak…

***

Millet haykırarak diyecek ki “Benim kitabım Kur’andır, günlük hayat akışımı onunla biçimlendireceğim, onunla yaşayacağım, onunla uyuyup uyanacağım…” Devleti idare edenler de; “milli irade temsiliyetiyle” bunu hakkaniyet ölçüsünde, tavizsiz yerine getirecektir…

***

Bakıyor ve görüyoruz!.. Mezarlıklarda Yasin okuyor parayla.. Cenazeler kaldırılıyor, hatim indirmek parayla.. Ramazan-ı Şerif geldiğinde, hatim okumak parayla.. İbadet giderek bazı kesimler tarafından ne yazık ki; “ticari sektör” haline getirildi.. O ilahi rahmet, ranta dönüştürüldü.. Bazı hafızların kendini İbrahim Tatlıses’in gazel okumasına benzetmesi, klipler çekip, “şarkıcı” konumuna düşürmeleri…

***

Bir kere güzel okuyup bunun karşılığında para toplamanın İslam’da yeri yoktur… Kur’an bunu kabul etmiyor.  Kur’an ders kitabıdır, ibret kitabıdır, kanun ve adalet kitabıdır, ilahi mesajlar kitabıdır.  Kur’anı böyle bilmek lazım, böyle anlamak lazım.. Bu şekilde ona sarılmak lazım.

***

Yıllardan beri burada yazıyoruz, dile getiriyoruz, inşallah da inandırıyoruz. Durum bundan ibarettir.  Bizim yazdığımızdan daha fazlasıyla, Diyanet İşleri Başkanlığının buna sahip çıkması lazım. Diyanet İşleri Başkanlığının yegâne görevlerinden birisi bu olmalıdır..

***

Yeni nesli, Kur’anın eğitimi altına alıp yetiştirmek temel görevdir.. Kur’ana sahip çıkmak demek; onları Kur’an-ın nurlu yolunda giden kervanlar olarak görmektir.. Hafız yetiştiriyoruz, sonrasında da para karşılığında Kur’an okumasını teşvik ediyoruz.. Olmaz…

***

Kur’anı okumak, okutmak lazım, toplumun tüm bireylerine enjekte etmek, aşılamak gerekir. Bu Diyanet’in başlıca görevlerinden biridir.  Yalnızca “Ben Kur’an okuyorum, öğreniyorum” demek yetmez.  Okullarda, Milli Eğitim Müfredatı paralelinde başlıca derslerden olması lazım.

***

Ne var ki, Cumhuriyet’i “laikliğe” boğduran anlayış yüzünden, Kur’an dışlanmış, sıradan bir kitapmış gibi gösterilmiş.. Fatiha okuyorum, Yasin okuyorum, Ramazan aylarında hatim indiriyorum aldatmacalarıyla, uyutulup gelinmiştir…

***

Hasılı kelam.. Kur’anın hükümleri esastır, emir ve yasakları temeldir. Kur’ana bu şekilde bakmak lazım, bu şekilde uygulamak lazım. Aksi takdirde Kur’an bize sahip çıkmaz, bizi yalnız bırakır ki bu da en vahim bir haldir.

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı Cumalar..