ÖZELLİKLE 1982 ANAYASASININ DİBACESİ VE BÜYÜK ÇELİŞKİLER!? (II)

Evet, sevgili okurlar.

Cuma günkü sohbetimize başlık olarak kullandığımız “ÖZELLİKLE 1982 ANAYASASININ DİBACESİ VE BÜYÜK ÇELİŞKİLER” ifadesi kapsamında bugün, hasb-i hal edeceğiz...

Tabi ki, konuların kapsamını genişleterek, kamu vicdanı paralelinde memleket meselelerini ve ülke sorunlarını irdeleyerek açık ve net olarak, konuşacağız...

Kanıtlayıcı belge ve bilgileri paylaşma taahhüdünde bulunmuştuk.

***

Demokratik, sosyal bir hukuk devleti anlayışıyla yola çıkarsak, bu paralelde ülkemizdeki siyaset alanı gerçekten, hukukun üstünlüğüne inanıyor mu?

Beri yanda, sosyal bir hukuk devleti olma yönündeki mekanizma doğru işliyor mu?

Ya da siyasetteki zevatın kaçta kaçı, hukuka uyuyor, ya da hukuka uymuyor?

İşte bu yüzdelikleri hakikat terazisinde ortaya çıkarma adına, yazıları seri şekilde kaleme alarak; “zihinleri” zorluyoruz...

***

Sevgili okurlar..

Dikkatinizi, 1982 Anayasasının özellikle 2. Maddesinde geçen ifadelere çekmek istiyorum...

Madde bir bütünlük içerisinde; “çelişkiler” ağını oluşturmaktadır...

Keza çelişkiler yalnızca bu maddeye münhasır değil.

Darbeci vesayetçilerin kaleminden geçen Anayasa, tüm şekliyle çelişkileri barındırmaktadır...

Yanlışlıklar vardır, tezatlar vardır.

Zira hukukun üstünlüğü ifadesi her ne kadar kelime itibariyle telaffuz ediliyorsa da, “somut ve fiili” bir durum yok..

Bilakis anlam itibariyle mevcut çelişkiler, hukuksuzluğun ta kendisini içermektedir...

Hatta hukuksuzluğun dik alasıdır.

Hukuk tanımama faslıdır, beyanıdır ve girişimidir.

Bu da suçtur.

Hem de vatana ihanet suçu durumuna girer.

Gerçek hukuk anlamı da budur.

Zira bakınız sevgili okurlar.

Şöyle diyor;

“Anayasanın 2. 5. Ve 13. Maddeleri yönünden inceleme yapılırsa, anayasanın değinilen bu maddelerinde sırasıyla cumhuriyetin niteliklerinden biri olarak demokratik devlet ilkesinden, devletin demokrasiyi koruma amaç ve görevinden ve demokratik toplum düzeninin gereklerinden söz edilmektedir.

Demokratik devletin özü; siyasal haklar, seçim ve kamusal yetkilerin anayasal temelidir.

Gözetilmesi gereken husus yasama organının, yani TBMM’nin seçimle oluşturulmasının yanında siyasal hakların tanınması ve kamusal yetkilerin anayasa ile belirlenmiş sınırlar içinde kullanılmasıdır.

Yasama organı, düzenleme yaparken anayasa ile kendisine tanınan sınırları aşamadıkça anayasaya aykırılıktan söz edilemez.”

Amma velâkin hiç de öyle değil...

Bir taraftan “Demokratik bir hukuk devleti” diyeceksin, diğer taraftan “kutsal din duygularını” devlet işlerinden uzaklaştıracaksın?..

Sonrasında, “Laiklik” diyeceksin...

Ne yaman çelişki bu!...

Mademki “dini kutsal” olarak tanımlıyorsun.

Din kutsalsa, bu kutsiyetini, bu yüceliğini, neden devletten uzaklaştırıyorsun...

Neden, yüce devletin, kutsal devletin “değerlerinin” bütünlüğüne, karşı duruyorsun...

Mademki din kutsaldır.

Devleti ve milleti temsil ediyor.

Din varsa, millet vardır.

Dinsiz bir millet söz konusu olamadığına göre, dinsiz bir devlet de olamaz.

Denir ya, bu yaman çelişki, “hukuku tanımama” anlamına gelmez mi?..

Bir yandan da “Demokratik Türkiye” diyorsun.

Öbür yandan dini duyguları devletin temel çizgilerinden kaldırıp atıyorsun.

Deyin bakalım...

Bu durumda, milletin inanç duygularına, dinin kutsallığına saygısızlık yapıyor olmuyor musunuz?..

Saygısızlığın dibidir bu yapılanlar..

Çünkü milli iradenin kabul etmediği bir gerçektir, sizin fikriyatınız..

Ki dinin kırmızı çizgileridir.

Yanlı bir laklik,

Yanlı bir demokrasi,

Yanlı bir hukuk olamaz...

Hele hele “Atatürk’ü” istismar ederek, “Atatürkçülük ve Kemalizm” adı üzerinden, vesayet sağlayamazsınız...

Milli irade ruhu, bunları kabul etmez, sinesinde de tutmaz!...

***

Hiç kuşkusuz ki...

“Hukuk devletinin en önemli niteliklerinden biri de güvenilir olmasıdır...”

Anayasanın 2. Maddesi;

Türkiye Cumhuriyetinin nitelikleri arasında “hukuk devleti” ilkesine de yer vermiştir.

Hukuk devleti; devletin bütün faaliyetlerinde hukukun egemen olduğu devlettir.

Bu tür devlette de hukuk güvenliğini sağlayan bir düzenin kurulması asıldır.

Devlet, görevlerini yerine getirirken hukuk devleti niteliğini yitirmemelidir.

Hukukun uygar ülkelerde kabul edilen temel ilkelerini sürekli göz önünde tutmalıdır.

Böyle bir düzende devlette güven ilkesi vazgeçilmez temel öğelerdendir.

Devlete güven, hukuk devletinin sağlamak istediği huzurlu ve istikrarlı bir ortamın sonucu olarak ortaya çıkar.

Yasaların anayasaya uygunluğu karinesi asıldır...”

Sevgili okurlar.

Bu yorum, anayasa dibacesini tefsir eden ve maddelerine açıklık getirmek üzere hazırlanmış bilimsel yorumlardır.

Peki, sormazlar mı?

Allah billah aşkına!

Bir sistemin, bir rejimin, yüz yıldan beri yani nerdeyse cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar hep darbeci vesayetçilerin direktif, talimat ve dayatmalarıyla kendini var etmeye çalışmıştır..

Hele hele jakoben ve milleti tanımayan CHP anlayışıyla yönetilen bir milletin, bir ülkenin içinde bulunduğu keşmekeşlik nereden geliyor diye sormak gerekmez mi?

Bu kargaşa, bu terör odaklarının artık ülkemizde vazgeçilmez bir unsur haline getirilmesinin sebebi nedir?

Yıllardan beri devlet, ekonomiyi, teknolojiyi, yatırımları bırakmış veyahut azaltarak bütçenin çoğunu terörle mücadele yoluna harcamaktadır...

Neden terör, neden şiddet, neden sürekli kaos üreten hadiseler yaşanıyor?

CHP’nin getirmiş olduğu egemen bir sistemin ürünüdür bu yaşanılanlar?..

Ne kadar bozuk bir sistem olduğu, devleti güvenilir bir devlet olma halinden ne kadar uzaklaştırdığı ortadadır?..

Çünkü devleti bir hukuk devleti olma niteliğinden çıkarmış durumdadır.

Gelen giden iktidarlar, her ne kadar inançlı muhafazakâr milletin oylarını almak üzere berrak nutuklarla milleti kendine çekerek iktidara gelmişlerse de, CHP’nin jakoben anlayışının gölgesinden kendilerini kurtaramamışlardır.

Ve millete de bir arpa boyu kadar güven sağlayamamışlardır.

Tam tersine güvensizlik hep yaşanmıştır..

Yasama erkine bir bakar mısınız?

Muhalefetiyle, iktidarıyla beraber 600 tane milletvekili var…

Sadece seçimlerin ne zaman yapılacağını, seçim yasasının nasıl tanzim edileceğini, hangi partinin nasıl daha fazla oy alacağını, o kutsal mekan olan meclisin çatısı altında küfürleşme ve yumruklaşma halinin ekranlarda nasıl gösterildiği, millete güven yerine güvensizlik verdikleri aşikâr değil mi?

Yürütmeye gelelim.

Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki bazı illere gönderilen Valilerin ve bazı kayyımların uygulamaları, zımnen de olsa, hükmen de olsa kendilerini bir türlü kirli şaibelerden kurtaramayacak kadar millete güvensizlik vermeleriyle tüm hal ve gidişatıyla kendilerini ele veriyorlar.

Devletteki millete güven verme şekli bu mudur?

Bir de yargıya bakalım.

CHP’nin jakoben, zorba kendine devrimci ve sosyalist adını takan sendikalardan ilham alarak gerçekleştirdiği mevcut “İş kanununun” ne kadar yanlı, ne kadar tarafgir ve ne kadar antidemokratik hukuk dışı uygulamaları içerdiğini sağır sultan bile biliyor ve duyuyor?

Allah aşkına!

Anayasada geçen devletin güvenilir bir devlet olma niteliğini nerede bulabilirsin?

Devlete güven, hukuk devletine itimat ve itibar etme nasıl oluşur?

İş mahkemeleri, nerdeyse Türkiye genelinde, özellikle de Diyarbakır’ımızda birçok iş mahkemesindeki bazı hakimlerin yanlış uygulamaları, kendi prensibiyle verdikleri kararın hepsi olmasa dahi yüzde 70’i, 80’i hukuk dışıdır, antidemokratiktir, yanlılıktır ve tarafgirlik içermektedir!.

Neden mi?

Zira davalı tarafın göstermiş olduğu kanıtlayıcı resmi belgeleri kale alınmıyor, göz önünde tutulmuyor.

Kanıtlayıcı resmi belgeler, karşı tarafın kıytırık iki tane yalancı tanıklarının tanıklığıyla çürütülmeye çalışılıyor?

Soruyorum, bu hukukun neresinde var?

Türkiye genelinde elini vicdanına koyan her hukukçu bunu anlamalıdır ve derinden derine düşünmelidir.

Sormak istiyorum sevgili dostlar.

Sosyal, hukukun üstünlüğüne bağlı bir hukuk devletinin neresindeyiz?

En derin saygı ve sevgilerimle.