SİYONİZM DÜNYASI = KÜFÜR VE İNKÂR DÜNYASI!? (II)

Sevgili okurlar…

Öncelikle sizlere çok çok teşekkür ediyorum… Şu son günlerde, İslam dünyasının hal-i pür melaline ilişkin burada ortaya koyduğumuz Kur’an-ı Kerimin ışığındaki tespitler olsun! Üstad Beddiüzzaman Said-i Nursi’nin hayat hikâyesinden aldığımız feyizler olsun... Ve de “Siyonizm” denilen “ifrit yapının da” İslam dünyasına karşı süre gelen düşmanlığına dair tarihsel verilere dair analizimiz olsun… 

***

Yekûn şekilde sizlerin ortaya koyduğu yüksek dozajlı duyarlılığın, inanın ki bizde yarattığı hissiyat tarif edilemez ölçüdedir… Bende duygu seli oluşturmaktadır… Sizden gelen bu geri dönüşümler, yazmamıza, çizmemize, konuşmamıza şevk veriyor... Kimi telefonlar var ki gözyaşı döktürüyor bize… Takdir ve tebrikleriniz hırs aşıladığı gibi; sorumluluk açısından yeni sayfaların açılmasına da vesile oluyor… Sizlere minnettarız…

***

Değerli okurlar…

İman etmiş, kelime-i şehadet getirmiş kişi, her kim olursa olsun... Rengi, dili, ırkı, yaşam coğrafyası önemli değil... “Ümmet” anlayışıyla, şu hakikati unutmaması gerekir… “Siyonizm”, İslam dünyasının ve yaşam biçiminin “baş düşmanıdır…” Yahudi “milliyetçiliğinden” üreyen bu kör, ifrit, küfür membaı, hem İslam’ın hem de İnsanlığın düşmanıdır?

***

Son bir asra baktığımızda, Siyonizm denilen “küfre dayalı ideoloji” yer küresinde hızla gelişen, büyüyen, palazlanan bir kimliğe dönüştüğünü görüyoruz! Ne hazindir ki ektiği küfür de yarattığı şiddet sarmalı da akıttığı kan ve gözyaşı da; “kazanç” olarak yanına kâr kalıyor... Bir korku imparatorluğuyla “dediğim dedik” diyor...

***

İşte bu “şeytani ruha” sahip ideolojiyle ancak ve ancak, İslam dünyası bir bütünlük içerisinde, Kur’an-ı Kerim’in ana çizgileri paralelinde, mücadele etmesi gerekir... Tavizsiz bir ciddiyetle, Siyonizm’in oksijeni olan İsrail’e karşı ve onu sahiplenen Yahudi dünyasına karşı radikal duruşlar sergilemelidir… Kur’an’ın düsturuyla yol yürünmelidir...

***

Siyonizm’den akan zehir; “bizi bizden eden bir zehirdir…” Sosyal, siyasal, ekonomik... Kültürel yönde; “asimile” edicidir… İnanç noktasındaki tüm değerleri yok sayan bir anlayışı enjekte etmektedir… Günlük hayat koşullarının “keyfiyetiyle” zihinleri sarhoş ederek kendine bağlıyor... Dünyevi ihtiraslara, maddiyata köle edici bir karakteri benimsetiyor… “Batılı” teşvik ediyor…

***

Ne yazık ki bugün İslam dünyasının ekseriyetinde “batıl anlayışına ve yaşam biçimine, kültürüne” korkunç bir yöneliş var... Bunu çağın teknolojisinde görüyoruz… Sosyal medya alanlarında görüyoruz... Gençlerin eğitim ve öğretimlerinde, sokaktaki yaşam biçiminde, aile bağlarında görüyoruz… Türkiye’de genç neslin mevcut hali “sağlıklı” diyebiliyor muyuz?

***

Ya da suç ve suç unsurları! Uyuşturucudan fuhuşa, hırsızlıktan gaspa, yolsuzluktan rüşvete, suiistimalden ihanete! Şiddet, cinayet, aldatmacalar! Beri yanda, ırkçı, şoven, tekçi, vesayetçi, siyasi fraksiyonlar! Denir ya; “küfrün batağına” ha bire kirli su akıtacak bir yaşam kulvarı oluşturulmuş durumda! Onun içindir ki ülke ve millet olarak “sulhu ve huzuru” bulamıyoruz, yakalayamıyoruz!

***

Hep ifade ediyorum… İslam dünyasının, Kur’an’ın ana çizgilerine odaklanması lazım... İslam bayrağı altında yaşayan her fert, Kur’an-ı Kerimi okumalı, onunla amel etmelidir… Bütün milletin, toplumun her kesimine, “bu manevi zenginlik” sunulması lazım, enjekte edilmesi gerekir… Aksi takdirde beterin beteri bir hal yaşamaya devam ederiz…

***

İslam dünyası, Mescid-i Haram’daki Kabetullah’ı  “turistik” bir gezi mekânı olarak görmekten vazgeçmeli... Onu, kıble olarak bilmeleri ve sarılması lazım. Medine’deki Resulullah’ın yattığı yer Ravza-ı Mutahhara’yı da kendilerine düstur edinmeleri gerekir... 7’den 70’e kadar bağlılık sağlamalıyız… Yani tek kelimeyle Kur’an’a harfiyen ne kadar emir ve yasakları varsa, tüm ayetlerinin hükümlerinin uygulanması gerekir.

***

Kendimizi sorgulamamız lazım… Hep derim; Nisa suresinin 65. Ayetinin hükmü bize yetmiyor mu? Biz bu ayetten neden ders almıyoruz? Ki Maide suresinin 44, 45 ve 47. Ayetleri de mi bize yetmiyor? Bu kadar uyarıcı emirler var iken... Ve bu uyarıların hükmü, Kur’an’da Allah’ın kelamı olarak yazılı iken… Ne oluyoruz da gaflet ve dalaletin çukuruna kendimizi mahkûm ediyoruz…

***

Neden; ABD’nin teknolojisine, İngiliz gâvurunun teknolojisine, yani bütün batı dünyasının teknolojisine… İslam memleketleri olarak hükmen teslim olmuş durumdayız. Daha bir asır önce, yeryüzünün en büyük İmparatorluğuna sahiptik… Osmanlı İmparatorluğu… Sanayinin de teknolojinin de enva-i zenginliğine sahip idik... Osmanlı gittiği her yere, bir tarafta medeniyeti, diğer tarafta maddi zenginliği inşa etmiştir…

***

Ama bugün, esaret altında... Dinleri batıl, fikirleri batıl haçlı zihniyetine sahip toplumdan medet umuyor… İnancını bağladığı Kur’an bilimselliğinden, ilminden faydalanmıyor... İşte bu hakikate sırt çevirdiğimiz içindir ki Kur’an’a sahip çıkmamamızın ağır faturası olarak, Kur’an bize sırtını dönmüştür, sahip çıkmıyordur... Sürekli, Kur’an’ın manevi tokadını yiyoruz, ama ders-i ibret almıyoruz…

***

Bizden dostça bir uyarıdır! Ama kime dersin, dinleyen var mı? Ey İslam âlemi bilmeliyiz ki Kur’an Allah’ın kelamıdır. Hz. Cebrail vasıtasıyla Hz. Muhammed (S.A.V)’e vahiy olarak inmiştir ve kıyamete kadar tek ilahi düstur olarak kalacaktır... Tek kanunlar manzumesi odur... Ondan başka kitap gelmez, insanların getirdiği kanunlar vaz’i kanunlardır… Kaldı ki ona inanıp tapanlar da mutlaka küfre girerler. Kendilerini küfür sistemlerinden de kurtaramazlar.

***

Bu itibarla Kur’an-ı Kerim orta yerde bizim önderimizdir. Kur’an’ın hükümleri, Hz. Resulullah’ın önerileridir. İslam dünyasının yegâne önderi Hz. Resulullah’tır ve onun kalbine vahiy olarak inen Kur’an-ı Kerim’in hükümleri; ilahi bir yaşam manzumesidir… İslam’da riya yoktur, aldatma, hile, desise yoktur... İslam nettir, şeffaftır...

***

Ne “ben Müslümanım” demek ne “ben güzel Kur’an okuyorum” demek ne de “sesim güzel, şarkı, türkü misali Kur’an okurum” yakıştırmasını kendine yapmak bir getiri sağlamaz!

Vaki olan durum; aldatmaca olur... Samimiyet karinesi içerisinde; kabul görmez… Zira Kur’an-ı Kerim’i okuyan nice kişiyi Kur’an’ın “lanetlendiğine” ilişkin, Hadis-i Şerif var... Der ki; “Nice insanlar var ki Kur’an okuyorlar ama Kur’an onlara lanet okuyor.”

***

Bu itibarla Müslüman olarak kendimize Kur’an’a karşı bir çekidüzen vermemiz lazım. Kur’an’ı sadece süslü bez kılıflara koyup duvara asmakla bir yere varamayız.

Bu itibarla İslam dünyası Kur’an’ın ana hükümlerine 6236 ayetinin tümüne bağlı kalmalı ve uygulamaya geçmelidir.

Cenazelerde, mezarlıklarda, Cuma akşamları Yasin okumakla olmaz. Kur’an’da böyle bir şey yoktur. Fıkıh kitabında da geçmiyor. Lakin çıkarcı bazı din adamları yüzünden bu uygulama nerdeyse ağlebiyet kazanmıştır, hükümranlığını da mezarlıklarda Cuma akşamları görüyorsunuz. 

***

Böyle olmaz. Bu şekilde Kur’an bize sahip çıkmaz, bizi yalnız bırakır ve en şiddetli manevi tokadını da bize atar. Kur’an’ın hakkını vermek lazım İslam dünyası olarak. Ramazan aylarında hatim indirmek, sene boyunca devretmek, ondan sonra cenazelerin üzerine hatim indirmek için inmemiştir Kur’an.

***

Her zaman yazıyoruz; merhum Mehmet Âkif “Kur’an’a Hitab” şiirinde bakın neler diyor;

“İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin

Ne teze mezara okunmak, ne fal bakmak için

İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin

Ne duvarlara asılmak, ne el sürülmemek için”

En derin saygı ve sevgilerimle.