SİYONİZM’İN VARLIĞI İSLAM DÜNYASINI ZAYIFLATIYOR!?

Sevgili okurlar.

Ne yazık ki, mevcut tablo bunu kahredici bir şekilde haykırıyor! Gerek maddi ve gerekse de manevi yönde, “Siyonizm” palazlanırken, İslam dünyası ise aksi yönde, “hezimetler” yaşıyor... Güç yok, birlik yok, dirlik yok... İslam’ın değerlerinden kendisini ırak tutan bir anlayışın, yönetimin ve siyasi bağnazlığın, peşinde koşar durumda! Bu gidişat neyi getirir; o da meçhul!

***

İslam dünyasının hal-i pür melalindeki zilletliği görmek için Gazze’de yaşananlarla bakmak yeter de artar bile… 70 yıldır Filistin halkının kanı akıyor... Ki son üç aydır, Siyonist İsrail’in Gazze’de giriştiği soykırıma “insanım” diyen herkes vakıf… Ortadoğu’ya kâbus gibi çöken İsrail, çoluk, çocuk, kadın, kundaktaki bebek, yaşlı sivil demeden “kurşun ve bomba” yağdırıyor… On binlerce katledilen insan var…

***

İsrail “akıttığı kandan” beslenen vampir misali bölgedeki hâkimiyetini her gün biraz artırarak, palazlanarak, topraklarını genişleterek yayılıyor… Nasıl bir gaflet ki İslam dünyası da “dut yutmuş bülbül” gibi sessizlik içerisinde, olup biteni izlemekle yetiniyor… Bu vefasızlık, bu büyük sorumsuzluk, küfrün iştahını kabarttığı gibi Siyonizm’in yer küresinde, söz sahibi olmasına da yol açıyor…

***

Gidişat çok kötü ve vahim! Eğer İslam dünyası bu vefasızlık ve sorumsuzluk tutumundan kendini alı koymazsa, üstüne düşeni yerine getirmez ise korkarız ki “kana doymayan bu vahşi iştah”, daha nice İslam ülkelerini ve milletlerini gözüne kestirir… Suriye, Irak, İran, Mısır ve Türkiye! Hepsi tehdit altında ve bu cani Siyonizm onları yutmak istiyor!

***

Kaldı ki, hal-i âlem meydanda… Saydığım bu ülkelerde, “iç kargaşa” hâkim... Huzur, istikrar, güven tehdit altında! Bir tek Türkiye ayakta görünüyorsa da o da yeteri derecede sağlıklı değil… Yalpalıyor... Çünkü içteki devşirmeler, piyonlar, ajanlar, batıya ve batıla biat ediciler çok…

***

Netice itibariyle, İslam dünyasında 1 milyar 700 milyon insan var. Peki bu ne haldir, bu ne derbederliktir, bu ne darmadağınıklıktır? Maalesef samimiyet hasıl değil. Vergisi olmayan, isimleri ve tanımlamaları yapıyoruz… Ne diyoruz; “Biz Müslüman’ız, Biz ümmetiz...” İyi de hani İslam birliği, dirliği ve ümmet şiarı... O da yok!

***

Eğer olmuş olsaydı, devrisaadetteki veyahut Hulefa-i Raşidin dönemindeki gibi ümmet olarak dünyaya meydan okurduk... Her gün bir coğrafyayı İslam ülkelerine katardık... Ama nerde? Bugün bırakın büyümeyi, gelişmeyi, ümmeti çoğaltmayı bilakis küfre karşı derin bir sessizlik ve gaflet uykusuna dalmış haldeyiz?

***

Halbuki elimizde ilahi bir düstur var... O da Kur’an-ı Kerim... Hak, hukuk, adalet, yaşam nizamnamesi hepsi mevcut… Tabi ki Hz. Muhammed (S.A.V) var... Hadisleri de orta yerde... Her biri, Kur’an ayetlerinin birer tefsiri durumunda. Ama ne var ki bugün sadece şeklen telaffuz ediliyor, okunuyor. İçindeki mana değerini ne yazık ki anlamaktan imtina ediyorlar, onu uygulamaktan kaçınıyorlar…

***

Eee haliyle o kişi ne mümin olur ne de Müslüman kimliğini taşır… Ne de İslam’ın birer ferdi olur... Siz “mümin olma” şiarına nail olacaksınız ki ümmet olabilesiniz... Siz, Kur’an’la hemhal olacaksınız ki Kur’an size sahip çıksın… Onun için Kur’an’ın 6236 ayetinin tümünü 24 saat boyunca okuyor okumalıyız… İslam dünyası onu tüm ruhi derinliklerinde yaşamalı. Biz de okuyoruz “Elhamdülillah.”

***

Amma velâkin, denir ya kaçta kaçımız “ihlaslı, samimi ve kalbimizle” bunu ikmal ediyoruz? Ruhi derinliklerimize ve beynimize yerleştiriyor muyuz? İşte orada büyük büyük iri bir soru işareti oluşmakta… Kuşku yüksek... Yoksa bir avuç Yahudi’nin elinde inim inim inleyen, Gazze’li Müslümanların akan kanına, seyirci kalmazdık... Küfrün çizmelerine göz yummazdık? Dut yutmuş bülbüle dönmezdik…

***

Bakın, Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V) Müminliği nasıl tanımlamaktadır? Der ki; “Müminler birbirleriyle bir binanın duvarlarının tuğlaları gibidir, yıkılmaz ve sarsılmaz.”

***

Peki bu hali yaşıyor muyuz? Ne yazık ki yaşamıyoruz... Ezberden, “Ben Müslüman’ım” diyoruz ama İslamiyet’e leke sürdürüyoruz. Müslüman deyince sahabelerin ruhunu taşımamız gerekiyor. Hz. Ebubekir-i Sıddık, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali halifelerimizin ruhunu taşımamız lazım. Hem kendimizi hem değerlerimizi hem de ebedi hayatımızı aldatıyoruz… Bu da İslam dünyasının içine düşmüş olduğu çok kirli badireleri körüklemektedir… Böylesi bataklığın içerisine girmiş bazı İslam ülkeleri ne yazık ki uçurum kenarına doğru yürümektedir.

***

Hasılı kelam…

Kur’an, Kur’an, Kur’an diyoruz! Kur’an’ın hükümleri ortada olmalı… Yalnızca ölüler üzerine, ya da mezarlıklarda ayetleri okumakla... Cuma akşamları Yasin-i Şerif okumakla... Yemin ederim ki Salih ameller içerisinde olmadığımız müddetçe bir yere varamayız! Okuyacağız, okutacağız, ümit bağlayacağız, ama hiçbir zaman Kur’an hükümlerini geri plana atmayacağız, ona sırtımızı dönmeyeceğiz…

***

Bilelim ki Kur’an nerede okunursa okunsun, rahmettir, ibadettir, güzeldir... Sağlıktır, sıhhattir, birliktir, dirliktir... Hiç kuşkusuz ki Kur’an’ın o güzelliğini fiilen canlı olarak toplumun içine götürmek de en büyük vazifedir... Toplum, onunla günlük hayat akışlarını biçimlendirmelidir… İşte o zaman gönül rahatlığıyla diyebiliriz ki “Biz Müslüman’ız, Kur’an kitabımızdır, Hz. Muhammed (S.A.V)’in yolundayız.”

***

Belki kelimeler ve cümleler meramı anlatmada, tekrar ediliyorsa da özü itibariyle, günlerdir seri şekilde anlatmak istediğim hakikat; “Kur’an hükümlerine” sırt çevirdiğimiz için medeniyet erozyonuna uğruyoruz… Değerlerimizi kaybettik. Hatta insani ve vicdani duygularımızı kaybettik… Onun içindir ki Siyonizm’e, emperyalizme, küfür dünyasına karşı zafiyetler yaşıyoruz…

***

Bir bütünlük içerisinde, kendi kendimizi sorgulamamız lazım... Bireyden, topluma, devletten, İslam dünyasına kadar... Ey ümmet, ey İslam dünyası neredesiniz? Ne bu zilletlik, ne bu zafiyet içerisinde küfre biat edici halimiz?

***

Bakınız sevgili okurlar…

Bediüzzaman Hazretleri bizleri bu minvalde öylesine uyarıyor ki, her satırı kulağa küpe…

Çok kez buradan aktardım.

Bir kez daha haykırarak, sizlere aktarmak istiyorum…

Üstad diyor ki;

“Ey âlem-i İslâm! Uyan, Kur'ân'a sarıl, İslâmiyete maddî ve mânevî bütün varlığınla müteveccih ol!

Ve Ey Kur'ân'a bin yıllık tarihinin şehadetiyle hâdim olan ve İslâmiyet nurunun zemin yüzünde nâşiri bulunan yüksek ecdadın evlâdı! Kur'ân'a yönel ve onu anlamaya, okumaya ve onu anlatacak, onun bu zamanda bir mu'cize-i mânevîsi olan Nur Risalelerini mütalâa etmeye çalış. Lisanın, Kur'ân'ın âyetlerini âleme duyururken, hal ve etvar ve ahlâkın da onun mânâsını neşretsin; lisan-ı hâlinle de Kur'ân'ı oku. O zaman sen, dünyanın efendisi, âlemin reisi ve insaniyetin vasıta-i saadeti olursun.

Ey asırlardan beri Kur'ân'ın bayraktarlığı vazifesiyle cihanda en mukaddes ve muhterem bir mevki-i muallâyı ihraz etmiş olan ecdadın evlât ve torunları! Uyanınız! Âlem-i İslâmın fecr-i sâdıkında gaflette bulunmak, kat'iyen akıl kârı değil! Yine âlem-i İslâmın intibahında rehber olmak, arkadaş, kardeş olmak için Kur'ân'ın ve imanın nuruyla münevver olarak İslâmiyetin terbiyesiyle tekemmül edip hakikî medeniyet-i insaniye ve terakki olan medeniyet-i İslâmiyeye sarılmak ve onu, hal ve harekâtında kendine rehber eylemek lâzımdır.

Avrupa ve Amerika'dan getirilen ve hakikatte yine İslâmın malı olan fen ve san'atı, nur-u tevhid içinde yoğurarak, Kur'ân'ın bahşettiği tefekkür ve mânâ-yı harfî nazarıyla, yani onun san'atkârı ve ustası namıyla onlara bakmalı ve "Saadet-i ebediye ve sermediyeyi gösteren hakaik-i imaniye ve Kur'âniye mecmuası olan Nurlara doğru ileri, arş!" demeli ve dedirmeliyiz.”

En derin saygı ve sevgilerimle.