SİYONİZM’İN VARLIĞI İSLAM DÜNYASINI ZAYIFLATIYOR!? (V)

Sevgili okurlar.

Bir önceki yazımızın başlığıyla sohbet serimize devam ediyoruz… Zira başlığa taşıdığımız ifade tartışılmaz bir gerçektir… Hakikatin haykırışıdır...

***

Bugünkü mevcut tablo, eski devrisaadette ve devrisaadetten sonra da ta Osmanlının son dönemlerine kadar İslam dünyasının üstlendiği misyonu icra etmiyor... Bugünkü İslam dünyası o misyonu taşımıyor… Taşımadığı gibi misyonunu da aksiyona çeviremiyor.  Misyon, aksiyona çevrilmediği zaman da o misyon sıfıra düşer.

***

Onun içindir ki dilimizin döndüğü kadarıyla haykırıyoruz ve diyoruz ki İslam dünyası, iman ve izan yoluna girdiği an itibariyle mutlaka o misyonunu aksiyona çevirecektir... Yeter ki sapılan rotadan, doğru yola geçişi sağlayabilsin… Şu yüz yıllık zaman dilimi içerisine baktığımızda, İslam dünyasının içerisine düşmüş olduğu bölünme, anlaşmazlık, iç kavgalar, ne yazık ki İslam ülkelerini perperişan etmiştir. 

***

Bilmeliyiz ki İslam’ın ana temsili Kur’an’dır. Kur’an’ın 6236 ayetine sımsıkı sarılıp onları kendi aralarında uygulama şansının yakalanması gerekir. Kur’an’ı süslü bez çantalara koyup duvarlara asmak, tozlu raflarda tutmak, cenazeler üzerine okumak veyahut Ramazan aylarında mukabele cüzleriyle iktifa etmek Kur’an-ı Kerimin hükümlerine ve hedeflerine hizmet etmez… Özü yaşamaz, sözde kalınır… Ki yüce kitabımız Kur’an, böylesi bir muameleyi de kabul etmez… Kur’an-ı Kerimin ruhuna ve özüne aykırıdır…

***

Zira Kur’an-ı Kerim bir adalet zinciri kitabıdır. Toplumsal günlük hayat akışlarını dizayn eden, onunla hemhal olunmasını isteyen bir nizamnamedir... Kur’an’ın hükümleri paralelinde yaşam biçimlendirilmesi gerektiği gibi, yönetimler de ona göre şekillenmelidir… Şunun bunun malı olan Avrupa’dan ithal edilen hukukla, adaletle, yönetim anlayışıyla, “adil bir sulh” sağlanamaz…

***

Çünkü beşerî yapıda illa ki bir tarafgirlik vardır... Ama Kur’an’da bu yoktur… Kur’an hükümleri ilahi bir kimliğe sahiptir… Her kelimesi, cümlesi, ifadesi Allah’ın kelamıdır. Kur’an’ın emir ve yasakları ne ise İslam dünyası bizatihi hiç kaçınmadan ona uymak zorundadır. 

***

Dikkat edilirse, İslam dünyası Kur’an’ın hükümleriyle yönetildiği zaman, ülkeler ve milletler tüm ruhi derinliklerinde de Kur’an-ı yaşadıkları sürece, birliği ve dirliği sağlayabilmiş, yer küresinde söz sahibi olup, küfre karşı meydan okuyabilmiştir?

***

Yoksa laf-ı güzafla, “Ben Müslüman’ım” deyip Kur’an’ı tozlu raflarda tutmakla, o ruhu diriltemezsiniz? İşte Nisa suresinin 65. Ayeti... “Müslümanım” diyen herkesin bu ruhu yaşaması lazım… Müslümanların o ruhla kendini donatması gerekir ki ebedi ve fani dünyada söz sahibi olabilsin…

Ayetin meali aynen şöyle; “Hayır! Rabbine andolsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar.”

***

Peki, İslam dünyası bu ayetin uyarısına yaşadığı hal içerisinde nasıl cevap verebilir? Hangi yolda yürüdüğünü söyleyebilir? Bu ayetin hükümleri İslam dünyasının hangi memleketinde uygulanmaktadır? “Var” diyen beri gelsin…

***

Şunu da sormak gerekir… Maide suresinin 44, 45 ve 47. Ayetlerinin hükmü nerede, İslam dünyası nerede? Allah’ın kelamı, Hz. Muhammed (S.A.V)’in kalbi üzerine vahiy olarak gelmiş, beşeriyetin hidayet kaynağı olması hasebiyle nerede kalıyor, bugünkü İslam dünyası nerede kalıyor?

***

Özetlersek; 6236 ayetten ibaret o yüce kitap nerede, İslam dünyası nerede? Hangi İslam ülkesi Kur’an’ın bir tek ayeti dahil olsa, hüküm veriyor? Günlük siyasi hayatını Kur’an’ın hangi ayetiyle bağdaştırabiliyor? Günlük ticaret hayatını Kur’an’ın hangi ayetine dayandırabiliyor? Hiçbir İslam ülkesi ne yazık ki “evet” diyemiyor! Çünkü uygulayan yok…

***

İşte bu soruları çok ama çok derinden derine düşünmek lazım… Ve sonuca göre de kendimize çekidüzen vermemiz gerekiyor. Bilmeliyiz ki Kur’an’ı sadece lafız olarak okumak, evet sevaptır ama Kur’an’ın ruhuyla kendimizi donatmış sayılamayız… Kur’an bir hüküm kitabıdır, şeriat kitabıdır, ilahi hükümler manzumesidir. İşte bu ilahi hükümler manzumesini Müslümanların kendi günlük hayat akışlarına pekiştirmesi elzemdir!

***

İnsanoğlu Yüce Yaradanın karşısında, kendisini affettirmek istiyorsa, yapması gereken açık ve nettir... Önce tövbe edecektir... O terk ettiği namazları kaza edecektir... İslam hükümlerine harfiyen uyacaktır... Çünkü Kur’an da “ölen kişinin ardından, okunan Kuranla o kişinin yaptığı günahlar sıfıra iner, yüce Allah onu affeder” diye bir hüküm yoktur…

***

Onun için ölmeden evvel, Kur’an ruhunu hayatımızın her evresinde, solunan her nefeste yaşamamız ve yaşatmamız gerekiyor... Günlük hayat akışlarımızı, eğitim şekillerimizi, ahlak düzenimizi, hepsini Kur’an’ın bayraktarlığı altında düzenlememiz gerekiyor.  Hükümleriyle amel etmemiz gerekiyor…

***

Kur’an bir hüküm, hukuk ve adalet kitabıdır da! Suç işleyen hırsızın illa ki “eli kesilecek” diyorsa, kesilmelidir. Hırsızın eli kesilmediği müddetçe, başka herhangi bir kanunla hırsızlık suçu önlenemez.  İnsanların getirdiği fuhuş yasalarıyla hiçbir zaman fuhuş toplumdan kaldırılamaz. Hatta gittikçe daha fazla artar. Nitekim hal-i âlem meydandadır.

***

Ama Kur’an’ın hükümleri uygulanırsa, fuhuşun kökünden silinip gitmesi bekleniyor ki öyledir de. Suç unsurları ancak Kur’an hükümleriyle son bulabilir. Yoksa insanların getirdiği kanunlarla, aldatmacalarla suçlar azalmaz, ahlaki çöküntü yok edilemez.

***

Bu itibarla yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in özellikle Nisa suresinin 65. Ayetinin hükmü açık ve net olarak İslam dünyasını uyarıyor. Onun hükmünü icra etmemiz gerekiyor. Aksi halde havanda su dövmeye benzer.

En derin saygı ve sevgilerimle.