HAKİKATLERE KARŞI, HAVANDA SU DÖVÜYORUZ!

Konuşuyoruz!.. Ama çok konuşuyoruz.. Lakin, "çözüm üretici" olmadığımız gibi, vuku bulan hadisenin "hakikatine", nedenlerine, niçinlerine, nasıllarına odaklanmıyoruz?!.. Üstü körü, "havanda su dövme" misali gündemleştiriyoruz.. Sonra; bir başka olay yaşanırsa, "çemşit pilavi gibi aynı süreci" bir daha işletiyoruz!…

***

İşte son günlerde çok sıkça konuştuğumuz olaylar serisi!.. Kadına şiddet, kadın cinayetleri.. Taciz, tecavüz.. Sapıklık.. Ve "serseri mayın" gibi dolaşan, "canilerin" cirit atma hali!.. Olayları hep "tekil" olarak ele alıyoruz.. Ama aslında hepsi; "toplumsal, kanayan" ve giderek milli mesele haline gelen; olaydır.. Birbirini tetikleyen, "domino" taşı hadiselerdir..

***

Dikkat edin!… Bir koç gün öncesi ne konuşuyorduk "toplu intihar vakıalarını..!" İzmir'de, İstanbul'da, Sakarya'da.. Peş peşe, "siyanürlü" intiharlar.. Kimi ekonomi, kimi psikoloji, kimi çevresel yani "bir dizi" nedenler ama ayrı mahallelerden bakışla; "konuşuldu?!.." Peki, çözüm üretici bir hal yok..

***

İşte, Ceren vakıası.. Genç bir kız.. Daha önce cinayet işlemiş, 20'ye yakın hırsızlık ve gasp suçu var.. Açık cezaevine konulan cani, firar ediyor.. İki gün sonra, genç kızı yolda yürürken "gözüne kestirip" kalbine bıçak vurup, öldürüyor.. Konuşulan ne "kadına şiddet, sokak sapık" dolu.. Bakanlar konuşuyor, medya konuşuyor, Ceren ailesi konuşuyor.. İyi de, çözüm vaki mi değil..

***

Yani, "Ceren geri gelebilir mi?".. Hayır.. Ceren'i katledilen "caniler" biter mi hayır?. İşte dün TÜİK 2018 verilerini açıkladı.. Bir önceki yıla göre "suçlu sayısı" yani cezaevine giren kişi sayısında, yüzde 14 artış var. Beri yanda, "suç oranları da" artmış..

***

Demek ki, "ne suçlu eğitimi" var, ne "suçu önleme" tedbirleri var, ne de "suca dair caydırıcı" hükümler var?.  En önemlisi de, "adil ve eşitlikçi" bir hukuk ve yargı sistemi olmadığı gibi; "nesli yetiştirmede" eğitim ve aile müessesisinin "doğru bir zemine" oturmuş değiliz.. Çünkü, "her şeyimiz" ezber, "her şeyimiz" günü birlik; ve de "siyasi ile ideolojik..!"

***

Yasalarımız!.. Yani kanunlarımızın ilk cümlesi dikkat ederseniz "fail" odaklıdır; mağdur değil.. İşte işin "çözümsüzlük" düğümü ilk olarak buradan atılıyor.. Denir ya, ilk düğüm de, ilk düğmede "yanlış" bağlanıp, iliklenirse hepsi seri olarak; "yanlış" olur..

***

En basit; bir "kadın cinayetinde" odaklanılan; gerekçelere bakar mısınız?!.. Neyi "öne çıkarıp", faile, "kalkan" mağduriyet de; "suç" isnat gayretinde bulunuluyor… Klişeleşen soru; "Mağdurun o saatte ne işi varda orda.. Niye evinde değildi de, sokaktaydı?".. Yani, "o vahşeti" kısmi olarak hak ediyor, eee katil de etki-tepki "kepazeliğiyle", masumlaştırılıyor..

***

Ceren'in katilini "savunma erki" olarak savunacak avukatın, ilk gerekçesi bu!… Önceki davalarda görüldüğü gibi; ana savunma "maktulü suçun işleyişinde etkileştiren kişi konumuna getirmek.."

***

Eşler arasındaki "cinayetlerin" en vahimi; "git katilinle uzlaş" mantığıdır.. İster erkek, ister kadın, "şiddetin tozu" birbirini yaralama, öldürmeye teşebbüs noktasına gelmişse; "uzlaşma, barışma" yeniden bir "hayat sürdürme" gibi fikriyat görülüyor ki; "sonu ölüm.." Biri mezara, diğeri mahpushaneye!..

***

Peki, cezaevlerimiz!.. İstifle de, istifle.. Yer yok.. Tutuklu ve mahkumlar yerde yatıyor.. Ama enva-i suç, sokakta olduğu gibi "cezaevinde de" vuku buluyor.. İşte son günlerde hükümetin gündeme aldığı "kısmi af" paketi.. Cezaevleri doldu; "af çıkaralım" mantığı..

***

Psikopatı, sapığı, canisi, insani karakterini yitirmiş yüzlerce kişi; "sokaklara" salınacak.. Peki Ceren'i katleden kim; "açık cezaevinden" firar eden, bir suçlu!.. Peki "ıslah" edilmişlik var mı yok?.. Bilakis; "açık cezaevleri" bir yetkilinin itirafıyla "en büyük batak yer?"…

***

Demek oluyor ki, "cezalarımızda, cezaevlerimizde" mantık yönünde "ıslah" etmeden uzak, bilakis "şirretleştiren" suçlu üreten birer "eğitim kampına" dönüşmüştür….

***

"Çocuk cinayetine, tecavüzüne, tacizine, kadın cinayetine" yani psikopatça heveslere dayalı aşağılık karakterlere karşı, "idam, idam, idam" deyip duruyoruz.. Bir kısmımız "idam olursa" böylesi "sapkınlıklar" yaşanmaz diyoruz.. Ama bir kısmımız da; "idamı" ilkel görüyor, çağdışı kabul ediyor...

***

Hasılı kelam; "suç ve suç cezasında", "fail ve maktul" arasında net bir fikriyat ve mantık içerisinde olmadığımız için, denir ya ne söylenirse söylensin, "teneke çalmaktan" öte gitmez.. Çünkü; anlık bir düşüncenin girdabında debeleniyoruz… Dünü, bugünü ve yarına "idrak" etmeden..

***

DİYARBAKIR İZMİR FUARINDA İMİŞ?..

Sizi bilmem, ama bende dün "sosyal medyadan" duydum.. Hem de "eleştirisel" bir paylaşımla!.. Travel Turkey İzmir Fuarı.. Bu yıl 13. yapılmış.. Bugün son gün imiş...

***

 

İşte bu fuara, Diyarbakır'da "bir çok kurum, kuruluş ve oda" temsiliyetiyle katılım göstermiş.. Hiç kuşkusuz ki, "fuarlar" şehirlerin sosyal, ekonomik, kültürel ve tabi ki "işbirliği" açısından önem arz edicidir..

***

Yani tanıtım!.. Ancak paylaşımdaki "eleştiride" fuara katılan her il, çarşaf çarşaf, görsel görsel, yorum ve makalelerle "kendinden" söz ettirip, "tanıtım reklamı" yaparken, Diyarbakır "tek satır" dillendirilmiyor…

***

Doğrusu!.. Gazeteleri, ekranları, köşeleri "irdeleyip" durdum.. Hakikatten de; "tek satır" yok!.. Niye, neden diye merak sorgusuna girince işin sırrı çözüldü; "biz bize heyran, biz bize kurban" aklıyla, organizasyon yapılmış..

***

İbrahim Tatlıses'in bir repliği var.. "Çağrılan yere erinme, çağrılmayan yere görünme..!"

***

Öyle ya, daha önce yerel ve ulusal yayın yapan medya kuruluşları "davet" edilip, organizasyona dahil, edilirdi.. Haber, yorum, köşe, programlar "yapılır" tabiri caizse, Diyarbakır çarşaf çarşaf tanıtılırdı..

***

Sonuç itibariyle, "organizasyonun akilleri" şu kanıya varmışlardır; "ma Diyarbakır'ın tanıtıma ihtiyacı mı var?.. Biz, millet laf etesin diye katılıyoruz.."

***

GÜNÜN SÖZÜ..

Kapısı kapalı olanın gözü kapısı açık olandadır..