KAHVALTI YASAK!..

Sakın ha!… Yok ya, ya da "haydaaa" diye, çıkışmayın.. Öyle "nerden çıktı, gibi lafları da ağzınıza getirmeyin…"   Yuh yani, dalgamı geçiyorsunuz diye de, burnunuzu havaya kaldırmayın… Kültürmüş, yaşammış, gelenekmiş yok öyle bir şey… Bahsetmeyin…

***

Ha, sabah sabah.. Hafta sonu keyfine "bu ne limon" sıkmadır da, çekiştirmeyin!.. Ailece şu oturma gibi fikrimize nedir bu "çelme" atma haliniz gibi de, dedikodu yapmayın…

***

Hele ki; kızarmış ekmekten… Pide.. Yağlı, etli ekmekten… Zeytin, peynir, reçel, yoğurt, bal, kaymak, aman ha, bunlardan söz etmeyin, aklınızdan bile geçirmeyin!.. Hayal dahi, edilmesin!…Şu, "serpme kahvaltı" menüsünden da uzak durun..

***

Zaten, büyük bir "israf…" Beri yandan, sucukmuş, yumurtaymış, mıhlamaymış, söz etmek yok!.. Rafadan, mafadan da, kavurmadan da dem vurmayın!…

***

Yani bunların zerre-i miskal bir tekini dahi aklınızın dahi artık uçuna getirmeyeceksiniz?.. Sofraya almayacaksınız, sofra kurmayacaksınız? Mutfakta, balkonda, bahçede de oturmayacaksınız..

***

Öyle, böyle tavra atıp, "kahvaltı yapayım" gazetemi okuyup, internette biraz dolaşayım, ne var, ne yok gibisinde; "şelfiler de" meyil vermeyeceksin.. Televizyonu bi izleyip, "haberlere de takılmak yok… Sadece; "yüzünüzü yıkayın" yeter...

***

Velhasıl kelam!.. Eğer ki sağlıklı yaşamak istiyorsanız; tüm bu söylediklerimi harfi harfiyen yerine getirerek; "Sabah Kahvaltısına" yasak koymanız gerekiyor?.. Artık "kahvaltı" yok" deyip, ona göre tavır almanız laaazıım...

***

Sahi niye kızdınız, morardınız, tepki veriyorsunuz!… Gıcık bir moda girip; "yandan “bakış atıyorsunuz!. İnanın ki, şuana kadar aktardıklarımın "tek bir kelimesi" ne benim ağzımdan çıkmıştır ve ne de; benim fikrimdir…

***

Bende sizin gibi şuan bu sözlerin "sahibinin" yüzüne, odaklanmış noktadayım.. Ha bu arada, bunları diyen adam öyle böyle, sıradan, biri değil haaa.. Kelli, felli biri…Kim mi?.. Bizim Dr. Mehmet Öz!… 

***

Biliyorum, fena gerildiniz!…Ve mutfağa doğru da koşmaktasınız.. Öyle ya, gerilim ve stres biraz da insanı "obur" eder ya.. İşte o ruhla, şuan mutfaktasınız.. Ve "medyatik tıbbın vitrini ve popüler kültürün de cambazı" Öz'e inat yumulmuşsunuzdur "kahvaltı sofrasına..!"

***

Hani bir söz vardır.. "Can boğazdan gelir..!"  Kahvaltı yaparken, içinizdeki duyguların köpüğü de şöyle olmuştur… Ne çektikse şu, "mevsimlik, sezonluk, yazlık ve kışlık" bilim adamı kesilenlerden çektik… Bunlar "modern sağlık ideolojisinin" üretkenleri..

***

İçtihatları hep; "bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu" olmuştur…"Sağlıklı yaşam" diye sunulan öneriler, önlemler, özendirmeleri bize "bilim" üzerinde sunduklarını sanıyoruz.. Hiç değil…Tümü, "endüstriyel ve medyatik bir kurgu" albeni yarat…

***

Ben kahvaltıya oturdum.. Siz de oturun; şöyle "serpme kahvaltının" keyfiyetiyle, Öz'e "ey hocam, brokoli, maydanoz suyunu" sakın inkar edip zararlıdır diye çıkışmayasın; "bak kavurmalı yumurta çok" güzel diye seslenip, bulunduğu "kanala" ambargo koysanız!.. İnanın ki "daha sağlıklı" olursunuz…

***

Var mı öyle, üç kuruşa "bizim kahvaltımıza" yasak koymak!…8 saat uyu.. Kalk.. Sonra da; "kahvaltı yasak" deyip, bir o kadar saat "aç kal?"… Sağlıklı yaşamak için; "sağlıklı öğün ve yemek" olmalı, sağlıksız "aç bırakılma" değil...

***

Neyse!.. Bizimkisi de, "pazar mahiyetli" yazı kurgusuyla "kahvaltıya" aksiyonel bir sohbet renklilik kazandırmak.. Hele bir çay getirin; kahvaltı ne oldu ya, geciktik.. Açım aç..???

***

DEVRAN "DEVRANIM" DİYENLERİN OLUNCA?!…

Azıcık ta, politik takılalım.. "Kahvaltı" yasağından, "fikir ve siyasi kısırlığa", yelken açalım…

***

Hani bir söz var.. Denir ya; "bir elin beş parmağı bir mi?" diye!… Evet, bir değil.. Farklı özelliklere, boy uzunluk ve kısalığa sahip. Ama bir kola bağlı..

***

Bence fikirler de, düşünceler de, siyasi tavır ve yönetimsel anlayışlar da; ayrı olmalı.. ki bu "yaşamın" güzelliğidir.. Yoksa "tek tipçi" bir beşer olunurdu?..

***

Tek bakış, tek fikir, tek düşünce, tek "beşer" modeli!… Neyse; "fikirler üzerinde" tartışmak güzeldir… Yeter ki, "can düşmanı" olunmasın… Hep yan yana gelinebilinsin...

***

Ama günümüze baktığımızda!.. Ne yazık ki, toplumun tüm katmanlarında birbirlerine karşı "bir can düşmanlığı" söz konusu!. Hasımlık!…

***

Kör bir taassup.. Kısır bir fikir.. Verimsiz bir zihin.. Tekçi bir "ahlak ve kültür" ile geliştirilmek istenilen bir "siyasetin" kulvarında, "eller gırtlakta.."

***

Yani; "devran" bizim ya da sizin günahkarlarına döndük.. Siyaset ayrı, sanat ayrı, bilim ayrı, akademisyen ayrı, yazar ayrı, fikir üreten ayrı diyoruz… Ve hepsi için de "budur" diyoruz.. Ama velakin; "bağnazlaşan" siyasi mahallemizde "işimize" geldiği gibi "yaşam" hakkı tanıyoruz…

***

Ya gırtlağına basıp, boğuyoruz!.. Ya da, "bizdendir" deyip, "her türlü kirliliğine rağmen "başa çıkarıyoruz"…

***

Yani; "Devran, Devranım diyenlerin" olduğu sürece "can düşmanlıkları" bitmez!…Ülkede, millette "huzur" bulmaz!…

***

Bizleri, bölünmüşlüğün, parçalanmışlığın, ötekileştirmenin "gemisine" bindirenler "tayfası" olarak, rotalarına göre yelken çekmeye devam ederiz…

***

Ki hal-i pür melalimiz neye delalettir!?..

***

KANUNUN HÜKMÜ?

Bir gün Nasrettin hoca mahkemeye kadı yapılmış.

Adamın biri gelmiş;

-İki inek otlakta dövüştü, biri öldü, öldürenin sahibi sorumlu olacak mı?” diye sormuş

-“Yerine göre” demiş Nasreddin hoca…

-“Karar vermene yardımcı olabilir hocam, senin ineğin benimkini öldürdü” demiş adam.

***

Bu sefer hoca,

-“İnekler hayvandır, hayvanlar yaptıklarının doğrusunu yanlışını bilmediğinden sahibi sorumlu tutulamaz” demiş.

Adam,

-“Hocam özür dilerim yanlış söyledim, benim ineğim seninkini öldürdü” demiş.

***

Hoca sinirlenmiş, düşünmeye başlamış sonra:

-“Bu ilk söylediğimden daha karmaşık bir durum” demiş,

Katibe dönüp:

-“Yanındaki kara kaplı kitabı ver bana bakayım şunu …”

***

GÜNÜN SÖZÜ…

Özgürlüklerin önündeki engeller fiziksel değil, zihinseldir!…