GİZLİ GÜÇ HİPOFİZ BEZİ

 

İspatlanmamış bir yargı olarak ‘insanların doğum ve ölüm anında hipofiz bezindeki DMT molekülü (normalde vücutta salgılandığından) çok daha fazla salgılandığı görülmüş.

Hipofiz bezinin ürettiği DMT molekülü mistik deneyimlerin açığa çıkmasına neden oluyor. Normalden fazla salgılandığında hayal gördüren (belki de gerçek)

Yaşam ötesi boyutlarda gezdiren etkiler yaratır.

Bilim adamları DMT’ye ruh mokekülü diyorlar. Bu arada hipofiz bezine epifiz bezi de denir. Bazı kültürlerde kalp gözü, bazı kültürlerde akıl gözü diye isimlendirilir.

Üçüncü göz diye adlandırılmasının bir sebebi hipofiz bezinin beyin tabakamızda gözlerimizin arka kısmına denk gelmesi ve psişik anlamda farkındalığı ve

bilinçliliği, yaşanacak deneyimleri önceden sezilmesini sağladığı içindir.

Hipofiz bezinin bilinen işlevleri nelerdir dersek; duyuların ve algıların kontrolünü sağlamaya yardımcı olur.

Aydınlık ve yüksek ışıkta salgıları dururken karanlıkta salgıları artar.

Bilimsel bir kanıt henüz yok ama rüya gördüren organında hipofiz bezi olduğu düşünülür.

Hipofiz bezi sağlıklı ve aktif olduğu sürece zekâ, yaratıcılık ve önsezi yüksek düzeydedir.

1800’lerin sonlarına doğru Güney Amerika, Afrika kıtalarının yerlileri DMT hormonu salgısını artırmak için AYAHUASCA denen bitkiyi kaynatıp içiyorlarmış.

Bizde de üzerlik tohumu bitkisinin DMT yi artırdığı söylenir. DMT açığa çıkınca üst düzey zihinsel deneyim diye tarif edilen, bedeni yukardan kendinden ayrı görme gibi durumlar yaşanıyor.

DMT’nin etkileri geçince kişiler normal seyrine geri dönüyor. Bunu neden yapıyorlardı bir sır.

Şuna inanırım, eski insanlar bugünkü onca kitap, bilgisayar, teknoloji ve kaynağa rağmen bugünün insanından daha akıllı ve daha bilgiliydi. Daha kaşifti.

Bugün sonradan erdiğimiz ve anlamlandırmaya çalıştığımız birçok yaşamsal bilgiye bizlerden daha çok vakıftılar.

Yazının keşfi olmadığından, depremler savaşlarla harabeye dönen kadım bilgiler günümüze ulaşamadı.

Bazen de barbarlar tarafından ulaşılmasın diye yakılıp yıkıldı.

Mısır tanrısı RA. Nın (mitolojik) gözü figürü resmine baktığınızda, RA. Gözünün tasvir edilen şekli beynin kesitlerinden hipofiz bezinin kesitlerine birebir benzer.

 

Gözün bu içsel yönetici sistemde ve aydınlanmanın buradan çıktığına gönderme olduğu düşünülür.

Özetle antik çağdaki insanlar hipofiz bezini ruh ile beden arasındaki köprü gibi kullanmışlar.

Aramızda sezgileri, öngörüleri, kuvvetli yani altıncı duyu organına sahip milyonlarca kişi var. Yapılan kısıtlı araştırmalarda öngörüleri sağlam kişilerin

epifiz bezlerinin kireçli olmadığı kanaatine varılmıştır.

Hipofiz bezi; yaş ilerledikçe, yaşam biçimi, tüketilen gıdaların çeşidine göre kireçlenmeye başlar.

Kireçlenen hipofiz melatonin (uyku hormonu) serotonin (mutluluk hormonu) salgılamamaya başlar. Açık bilinçlilik ve şuurda yavaş seyreden gerilemeler başlar.

Bir takım komple teorisyenleri kapitalizm sahiplerinin hipofiz bezimizi bilerek devre dışı bıraktığına inanır. Florür’ün (içme suyunda ve diş macunlarında bulunan bir madde) hipofiz bezini hızla kireçlendirdiği düşünülüyor.

İnsanların öngörülerinin kapalı, bilinçsizliğin had safhada olup itaate hazır insancıklar istendiği için florür ya da farklı kimyasalların dayatılarak bunları sağladığını düşünenlerin sayısı az değil.

Dünyanın yuvarlak olduğu keşfedilmeden önce herkes dünyanın düz olduğuna yemin edebilirdi.

Tek bir sava bir iddiaya takılıp körü körü inanmak yanlıştır. Çünkü her geçen gün yeni bilgiler keşfediyoruz.

Mutlak hiçbir şey yoktur.