Emirdağ Lahikası
Hem, benim tarafımdan ona yazsınlar ki: Eski Said’in birinci talebesi bulunduğun gibi, yeni Said’in dahi Hulûsi ile beraber yien birinci safta talebelerisiniz.
Hem benim hakkımda musibet ve fena haberleri aldığı vakit, merhum pederim Mirza (R.H.) gibi olsun, merhume validem Nuriye (R.H.) gibi olmasın. Çünkü eski zamanda, dağdağalı hayatımda hakkımda acib havadisler peder ve valideme ihbar ediliyordu. ‘’Sizin oğlunuz öldü veya vuruldu veya hapse girdi’’ gibi fena haberleri babam işittikçe, keyifleniyordu, gülüyordu. Derdi:
‘’Mâşâallah... Oğlum, yine bir ehemmiyetli iş, bir kahramanlık göstermiş ki, herkes ondan bahsediyor.’’
Vâlidem ise, onun süruruna karşı şiddetle ağlıyordu. Sonra zaman, babamın haklı olduğunu çok defa gösteriyordu.
Sâlisen: Lütfü’nün sebatkâr ve pek ciddi vârisi Abdullah Çavuş ve İslâm Köylü merhum Hâfız Ali’nin şâkird ve vârislerinden Mustafa’nın mektuplarını umum Nur fabrikasının kahramanları hesabına kabul ettim. Cenab-ı Erhamürrahimîne hadsiz şükür olsun ki; o köyleri de Sava ve Kuleönü gibi bir medrese-i Nuriye hükmüne getirmiş.
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Sizin bu defa müteaddid mektuplarınıza, rahatsızlık mecburiyetiyle, bir tek mektupla iktifa ediyorum.
Evvelâ: Risale-i Nur’un kahramanı Husrev, benim bedelime ölmek ve benim yerimde hasta olmak samimî ve ciddî istiyor. Ben de derim: Te’lif zamanı değil, şimdi neşir zamanıdır. Senin yazın, benim yazımdan ne derece ziyade ve neşre faideli ise, hayatın dahi hizmet-i Nuriyede benim bu azaplı hayatımdan o derece faidelidir. Eğer benim elimden gelseydi, hayatımdan ve sıhhatimden size memnuniyetle verirdim.
Saniyen: Şehid merhum Hâfız Ali’nin tam bir vârisi Hasan Feyzi’nin, Denizli hesabına ve o civarda ciddî kardeşlerimizin namına yazdığı parlak kaside ve dördüncü şehnamesi; ve orada dahi şâkirdlerin faaliyetle Nura çalışmaları, benim zehirli, şiddetli hastalığıma bir merhem oldu. Cenâb-ı Erhamürrahimîne hadsiz şükür olsun, Denizli’yi ikinci bir Isparta ve büyük bir İslâmköy’ü yapıyor.
Evet, hâkim-i âdil, Muharrem ve Feyzi ve Hâfız Mustafa, bir-iki senede, yirmi sene kadar hizmet-i Nuriyeyi yaptılar; Nurun şâkirdlerini ebede kadar minnetdar eyledilr. Cenâb-ı Hak, onlardan ve beraberlerinde Nura hizmet edenlerden ebeden razı olsun, âmin!
Sâlisen: Medrese-i Nuriyeinin kahramanlarından ve Barla’lı Marangoz Mustafa Çavuş ve Hâfız Mehmed’in tam vârisi Marangoz Ahmed’in medrese-i Nuriye nâmına pek samimî ve hazîn tâziyenamesi, beni sürurla ağlattırdı. Ben de derim: Madem o mübarek medresede küçük ve büyük çok Saidler var; ihtiyar, âciz, vazifesi bitmiş bir Said noksan olsa, ehemmiyeti yok. Hayat-ı bâkıyede mâdem beraberiz, bir muvakkat müfarakat olsa da, sizi müteessir etmesin.
Râbian: Hâkim-i âdilden sonra en ziyade hakikî adalete çalışıp Risale-i Nur’un serbestiyetine hizmet eden mim, re, ayn, mim en hâlis şâkirdler içinde ve benim öz kardeşim ve birinci talebem Molla Mehmed ismiyle onun nâmı, dualarımda ve mânevî kazançlarımda beraberdirler.
Hâmisen: Bu saatte Konya’lı Sabri de; -Halil İbrahim ve Hasan Feyzi tarzında vasiyetnamem münasebetiyle- kısa, fakat güzel bir kaside yazmış, üstadına çok ziyade kıymet vermiş; kendi hüsn-ü zannının parlak âyinesinde, bu bîçare kardeşine fevkalâde ehemmiyet vermiş. Ve oranın âlimleri pek ciddi Nura çalışmalarını yazıyor.
Devam Edecek