Emirdağ Lahikası
Bana verilen Risale-i Nur’dan birisi, bu mecmuanın eczalarıdır.
Isparta’da hem mekteplerde, hem câmilerde din lehindeki icraatlar, Zülfikar’ın mânevî fütuhatı sayılabilir. İnşâallah, Isparta nasıl Nurların medresesi olmuş, başka vilâyetlere de ders veriyor, inşâallah şeâir-i İslâmiyede de birinci hüsn-ü misâl ve nümune-i imtisal olacak. (Hâşiye-2: Ehl-i siyasete hiç bakmadığım halde, bugün tesadüfen kulağıma girdi ki, bâzı câmileri kaldırmak için bir mecliste, bir kısım dinsiz meb’uslar çalışmışlar. Aynı vakitte beni tesmim (zehirlendirmesi) ve Hasan Feyzinin ölüm hastalığı tesadüfe benzemiyor. Bu üç sû-i kasd aynı zamanda birbiriyle alâkadar görünüyor. İkisi şimdilik akim kaldı, birisi bir kahramanı aldı.)
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Evvelâ: Bu şiddetli maddî ve mânevî kışın, sıkıntılı maddî ve mânevî hastalığı vaktinde dünyadan müfarakat ve pek çok alâkadar olduğum Nurcu kardeşlerimden iftirak ihtimalinden gelen elemler beni sıkarken, birden Sıddık Süleyman, Nur Santralı Sabri, umum o havalideki kardeşlerim nâmına ve nesebî akrabalarımın da hesabına, Abdülmecid ve Abdurrahman mânâsında buraya geldiler. Cenâb-ı Hakk’a şükrediyorum; onların gelmesi, bir panzehir hükmünde bana ilâç oldu. Ben de buradaki âdetime muhalif olarak ne olursa olsun yanıma dâvet ettim, geldiler. İki-üç saat kadar tam bütün meraklarımı, hususan Barla’daki dostlarımın hallerini anlamakla, Barla’daki eski zamanıma mesrurane bir seyahat-ı mâneviye-i hayâlî yaptık. Ondan bir ferah, bir inşirahla elîm sıkıntılarım zâil oldu. Onları bir-iki gün burada bırakmak isterdim. Fakat bu fena zaman ve buranın evhamlı vaziyeti müsaade etmedi. Bu iki kardeşimizi, umumunuzun hesabına kabul ettim. Ve kendime bedel, umumunuza iki canlı mektup olarak gönderdim.
Saniyen: İkinci gün, çok ziyade merak ve alâka peyda ettiğim darü’l-fünun gençlerinin, üniversite talebelerinin nâmına, şimdiden, dokuz tane hakikî Nurcu ve küçük Salâhaddinler ve Abdurrahmanlar nevinde darü’l-fünunun tenvirine ciddî çalıştıklarını bildiren bir mektup aldım. O küçük Abdurrahmanlar ise: Mustafa Oruç, Konyalı Ziya ve Sabri’nin mahdumu Feyzi ve Bahaeddin, Abdurrahim ve Kastamonu’lu Ömer ve Aziz ve Şükrü ve Sabri gibi ciddî genç Nurcular Nurlara sahip olmaları, merhum biraderzadem Abdurrahman ve Fuad yeniden on tane olarak dünyaya gelip vazife-i Nuriyeye başlaması gibi beni hem sevindirdi, hem hastalığımı da hafifleştirdi.
Sâlisen: Zülfkar’ın makine ile hitama yaklaşması, Nurcular, belki bütün memleket için bir saadettir. Bu saadeti elden kaçırmamak için, ne kadar ihtiyatlı tebdirler varsa yaparsınız. Eğer farz-ı muhal olarak, inşâallah olmaz, Âyetü’l-Kübrâ’ya yapılan tecavüz gibi bir arama olsa, bütün nüshalar tecavüze mâruz kalmasın. Gerçi şimdi tecavüz etmezler ve edemezler.. belki müsalâhaya çalışıyorlar; fakat gizli zındıklar, kendilerini, istikbâlin lânetinden kurtarmak için, elbette bahaneler arıyorlar ve hüküm ellerinde bulunanları aldatıyorlar. Onun için, hıfz ve inayet-i İlâhiyeye tam îtimad ederek ihtiyat edilmeli. İnşâallah Zülfikar kendini tecavüzden muhafaza edecek ve mütecavizlerin başını dağıtacak veya îmana getirecek.
Aziz, Sıddık Kardeşim ve Bu Fâni Dünyada Hamiyetli ve Ciddî Bir Arkadaşım!
Evvela: Bütün dostlarım ve hemşehrilerimden en ziyade zâtınız ve bâzı Erzurumlu zâtlar, benim bu işkenceli ve mazlumiyet hâletimde şefkatkârane ciddi alâkadarlığınıza ve imdadıma fikren koşmanıza cidden çok minnetdarım; âhir ömrüme kadar unutmayacağım. Size bin Mâşâallah ve Bârekâllah derim.
Saniyen: Mesleğime ve Risale-i Nur’dan aldığım dersime bütün bütün muhalif olarak ve on seneden beri fâni dünyanın geçici, ehemmiyetsiz hadiselerine bakmamak olan bir düstûr-u hayatıma da münafi olarak, sırf senin hatırın ve merak ettiğin ve bu defaki uzun mektubun için vaziyetime ve zâlimlerin işkencelerine ait bir kaç maddeyi beyan edeceğim.
Devam Edecek