Emirdağ Lahikası

Beni de bu mânevî itabdan kurtarınız. Hem benim düstûr-u hayatına, hem Risale-i Nur’un sırr-ı ihlâsına gelmek ihtimali bulunan zararı çabuk tâmir ediniz. Hem o otomobil burada kalmasın. En büyük hisseyi veren zâtın yanına gitsin. Üç ehemmiyetli sebebi izah ettiğim vakit, bu telâşımın hakikatini anlarsınız. Zaten hem şuhur-u selâse, hem üç ay mühim mecmuaların çıkmasına kadar bütün dünya saltanatı verilse de bakmamağa mecburum. Şayet otomobile verdiğiniz para tam çıkmazsa, o noksanını alâ külli hal ben, her şeyimi satıp tekmil etmeğe karar verdim.

Umumunuza selâm. Hakkınızı bana helâl ediniz. Ben de size helâl ediyorum.

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

Merak etmeyiniz.. inayet-i Rabbaniye devamdadır. Bu yeni taarruzları inşâallah akim kalacak; hem Nurun fütuhatına yardım edecek. Şimdilik telâşsız, kanun dairesinde hakkımızdaki kanunsuz muameleyi defetmek için, bir kardeşimiz Ankara’ya gitsin. Eski partinin müfettişi Hilmi Uran ve Afyon Vilâyetinin müfettişi, mebus Celâl’i ve Diyanet Riyasetinde Ahmed Hamdi ve ehl-i vukufdaki Yusuf Ziya gibi zâtları görsün, bize edilen kanunsuz ve keyfî muameleyi değiştirmeğe çalışsın.

Hem müsadere edilen Zülfikar ve Asâ-yı Mûsa ve makine için mahkemeye ve zabıtaya deyiniz ki: ‘’Bunların nüshalarının teksiri, hariç içindir; harice gönderilecektir.’’

Mâdem şimalde üç devlet Kur’ân’ı kabul edip mekteblerinde ders vermeğe başlamışlar; ve mâdem Hindistan bu hükûmetten iki milyon liralık Kur’ân-ı Kerîm istedi; ve mâdem Zülfikar ve Asâ-yı Mûsa eczalarını iki sene üç mahkemeniz ve feylesof âlimleriniz onları tedkik ettikten sonra ittifakla beraetimize karar verip bu kitapları takdir ve tahsin etmişler; ve mâdem bu iki kitap, Kur’ân’ın iki keskin kılıncı ve iki parlak hüccetleridir ve en muannidleri de teslime mecbur ediyorlar; ve mâdem bu iki eser, dehşetli ve tahribci anarşistliği yetiştiren, şimâlden gelen dinsizlik cereyanına karşı tam mukabele edebilir bir kuvvette olduklarına binler ehl-i tahkik ve ehl-i fen şehadet ediyorlar; ve mâdem şimdiki hükûmet Kur’ân mekteblerini açıyor ve mekteblere dinî dersler vermeğe emir etmiş; elbette bize karşı bu muamele, emsalsiz ve keyfî bir zulüm ve vatana ve millete ve âsâyişe ve hürriyet-i vicdana bir cinayettir. Biz istemiyoruz ki dünya siyaseti bize bulaşsın. Yoksa, haberiniz olsun ki biz hakkımızı tam müdafaa edebiliriz. Bizi mecbur etmeyiniz...

Umumunuza binler selâm...

Benim için münasip bir vakitte cildlendirdiğiniz Asâ-yı Mûsa’dan gönderirsiniz. Husrev’in, vazifesini tam yaptıktan sonra gelen bu maddî zararın hiç ehemmiyeti yok. Zülfikar’lar tam intişar etti, Asâ-yı Mûsa da az zayiat olmakla beraber inşâallah mânevî pek çok menfaati olacak. Yalnız Nurcular sebat ve tesanüdlerini muhafaza edip telâş etmesinler, şevkleri kırılmasın.

Kardeşiniz

Said Nursî

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

Mâdem Isparta Nur dershanesi hükmüne geçmiş ve şimdiye kadar her yerden ziyade oranın hükûmeti ve zâbıtası müsamahakâr belki dost nazariyle Nurculara bakmış, ziyade incitmemiş; biz dahi Ispartanın mübarekiyeti hesabına onların bu hadisede ilişmelerinden gücenmiyoruz ve bir cihette onları da tebrik ediyoruz ki; Nurun eczalarını vazifece tedkik etmeğe ve okumağa ve istifade etmeğe muvaffak oluyorlar. Zaten onların hakkıdır. En evvel onların okusunlar. İmanı kuvvetli bir zâbıta veya adliye memurunun, on adam kadar millete ve vatana faydası olabilir. Onun için, maddî zayiatımız, bu mânevî faideye nisbeten hiç ehemmiyeti yok. Münasip gelse, benim tarafımdan da emniyet müdürü ve müdde-i umumîye selâm edip deyiniz ki: ‘’Ben onlara beddua değil, bilâkis dua ediyorum ki: Yâ Rabbi! Onlara îman-ı kâmil ve hüsn-ü hâtime ver ve Nurlardan müstefid yap.’’

Devam Edecek