Emirdağ Lahikası
Sonra ilâve etti: ‘’Bu, oradaki adliye memurlariyle zâbıtanın sizin mes’eleye vukuf-u tâmmeleri olmadığından ileri geliyor. Şimdi evrak önümdedir. Su’-i tevehhüme uğramış mütalâalarına birer birer cevap vereceğim’’ dedi ve eserleri takdir ettiğini söyledi. Ben de Üstadımızın selâmını söyledim, bilmukabele selâm ve duanızı istediğini bildirdi.
Ondan sonra oradan ayrıldım, Diyanet Reisinin yanına girdim. Onunla da bir müddet görüştüm ve izahat verdim, cevaben: ‘’Ben Hoca Hazretlerini Dârü’l-Hikmet’ten tanırım, hürmetim vardır. Kendisine selâm ve hürmetlerimi iblâğ ediniz.’’ dedi. Ve bize: ‘’Lâzım gelen cevabı vereceğiz, inşâllah iyi olur.’’ dediler.. ve bilumum Diyanet müntesibleri, eserleri takdir ile karşıladılar. Bu gibi yolsuz işlerin, ancak âsâr-ı dîniye mütalâasında hüsn-ü niyet taşımayarak kendi kafalarına göre mâna vermelerinden ileri geldiğini anladım. Ertesi gün, Mehmed Efendi kardeşimiz, Erzurum mebusu Vehbi Paşa’yı görmüş. O zât dahi ‘’Ben dahiliye vekilini görüp bu hususta uzun uzadıya görüşeceğim. Üstad Hazretlerine hürmet ve selâmlarımı götürünüz’’ demiş. Bunun üzerine parti erkâniyle görüşmeyi İsmail Efendiye havale ederek Ankara’dan ayrıldık.
Kusurlu, âciz talebiniz
Re’fet
Bu şa’şaalı baharın (Hâşiye: Bu senenin emsalsiz bir rahmetli yağmuru ve ordunun başından şapkanın kısmen kalkması ve Kur’an mekteplerinin resmen açılması ve Zülfikar, Asâ-yı Mûsa’nın iman kurtarmak için te’sirli bir surette intişar etmesi, bunun gibi çok rahmetli neticeleri vermesine delildir. Umum kardeşlerimize binler selâm ve dua ediyoruz.) çiçeklerini temâşa etmek için araba ile bir-iki saat geziyorum. Hiç hayatımda görmediğim bri tarzda bütün çiçekli otlar, âdetin fevkınde bir tarzda büyümüş, çiçekler açmış, tebessümkârane tesbihat edip, lisan-ı hal ile Sâni-i Zülcelâllerinin san’atını takdir edip alkışlıyorlar gibi hakkalyakîn hissetiğimden; hayat-ı dünyeviyeye müştak hissiyatım ve gafil ve tahammülsüz nefsim bu halden istifade ederek, dünyadan nefret; ve hastalıklı ve sıkıntılı hayattan usanmak ve berzaha gitmeğe ve oradaki yüzde doksan dostlarını görmeğe iştiyak cihetinde karar veren kalbime; ve fânide, bâki zevk arayan nefsime itiraz geldi.
Birden hissiyata da damarlara da sirayet eden îman nuru o îtiraza karşı gösterdi ki; mâdem toprak bu kadar cemâl ve rahmet ve hayat ve zînetlere maddî cihetinde mazhar olmasından hadsiz bir rahmetin perdesidir ve içine giren hiçbir şey başı boş kalmıyor.. elbette bütün bu zâhirî ve maddî zînetlerin ve güzelliklerin ve hüsün ve cemâl ve rahmet ve hayatın mânevî merkezlerinin ve bir kısım tezgâhlarının fa’al bir nevi, toprak perdesinin altında ve arkasındadır; elbette bu himayetli annemiz olan toprak altına girmek ve kucağına sığınmak ve o hakikî ve daimî ve mânevî çiçekleri seyretmek, daha ziyade sevilir ve iştiyaka lâyıktır.. diye o kör hissiyatın ve dünyaperest nefsin itirazını tamamiyle izale ve defetti. Dünyaperest nefsime de dedirtti.
Said Nursî
Aziz, Mâsum Evlâdlarım!
Kur’ân’ı öğrenmek için ders almağa çalışıyorsunuz. Sizin bildiğiniz yeni harfde noksanlar olduğu için, mümkün oldukça yeni harfden okunmamak lâzım gelir.
Hem, Kur’ân’ı okumanın faidesi, yalnız hâfız olmak ve dünyada onunla bir makam kazanmak, bir maaş almak değil; belki herbir harfi, hiç olmazsa on hayrından tâ yüze, tâ binlere kadar cennet meyvelerini, âhiret faidelerini vermesini düşünüp ve ebedî hayatın rahatını ve saadetini te’min etmek niyetiyle okumak lâzımdır.
Evet, mekteplerde, dünya maişeti, ya rütbeleri için fenleri ders okumak, bu kısacık dünyevî hayatta derecesi, faidesi bri ise, ebedî hayatta Kur’ân ve Kur’ân’ın kudsî kelimelerini ve nurlu ve îmanî mânalarını öğrenmek binler derece daha kıymetlidir. Onlar şişe hükmünde, bunlar elmas hükmündedir.
Devam edecek