Emirdağ Lahikası
Hem dünyaya bakmamak ve hem de hizmet-i îmaniyede ihlâsına zarar gelmemek için on sene zarfında -mahkemece isbat edilmiş ki- Harb-i Umumîye bakmamış, merak etmemiş. Yine siyasete ve dünyaya bir meyil uyanmamak için, yirmibeş sene bir gazeteyi dinlemedi ve okumamış, bütün kardeşlerine ve talebelerine de karışmayınız diye tavsiye etmiş.
Hem maişetçe yalnız ve ihtiyar olduğu halde, evham yüzünden kendisine yapılan sıkıntılara tahammül edip dünyaya bakmamış ve yirmi senedir istirahatı için hükûmete müracaat etmemiş, zarurî bir hizmet olmadıkça kimseyi kabul etmiyor ve hiç kimsenin yardım ve ihsanını kabul etmiyor. Ve diyor ki:
Ben, bu millet ve bu vatana en büyük, en elzem hizmet bildiğim îmanlarına kuvvet vermek için Kur’ân-ı Hakîm’in bu zamanda bir mu’cize-i mâneviyesi olarak bâzı hakaik-ı îmaniyeyi dertlerime deva bulduğum gibi, derhal kaleme aldım. İki sene üç mahkeme ve Ankara ehl-i vukufunun tedkikinden sonra, bu millet ve vatana hiçbir zararı olmadığına dair ittifaken beraet kararı verildiği için, bu hizmet-i îmâniye devam etmek gayesiyle arkadaşına izin vermiş ki, bâzıları teksir edilsin.
Hem biz bu adamdan işitiyoruz ki: Bu memleket ve millet ve hükümet, bu eserlere şiddetle muhtaçtır. Hükûmetin erkânlarından bekliyordum ki, bâzıları bu eserlere sahip çıksın. Çünkü ben, ölmek üzereyim; hem elim bağlı, sahip olamıyorum. İnşâallah, Ahmed Hamdi gibi dindar, muktedir zâtlar benimn bedelime sahip çıkacaklarına ümidle müteselli oluyorum. Bu vatanın ve İslâmiyet camiasına yapacağınız bu kudsî vazifenizin mahkeme-i kübrâda şefaatçi olmasına dua eder, hem de bilhassa o iki zâta selâm ederim.
Aziz, Sıddık Kardeşlerim,
Evvelâ: Leyle-i Kadirde kalbe gelen pek uzun ve geniş bir hakikata pek kısaca bir işaret edeceğiz. Şöyle ki:
Nev-i beşer, bu son Harb-i Umumînin eşedd-i zulüm ve eşedd-i istibdadı ile ve merhametsiz tahribatı ile ve bir düşmanın yüzünden yüzer mâsumu perişan etmesiyle ve mağlûbların dehşetli me’yusiyetleriyle ve galiblerin dehşetli telâş ve hâkimiyetlerini muhafaza ve büyük tahribatlarını tâmir edememelerinden gelen dehşetli vicdan azaplariyle ve dünya hayatının bütün bütün fâni ve muvakkat olması ve medeniyet fantaziyelerinin aldatıcı ve uyutucu olması umuma görünmesiyle ve fıtrat-ı beşeriyedeki yüksek istidadatın, mahiyet-i insaniyesinin umumî bir surette dehşetli yaralanmasiyle ve ebed-perest hissiyat-ı bâkiye ve fıtrî aşk-ı insaniyenin heyecan içinde uyanmasiyle ve gaflet ve dalâletin, en sert, sağır olan tabiatın Kur’ân’ın elmas kılıncı altında parçalanmasıyla.. ve gaflet ve dalâletin en boğucu, aldatıcı, en geniş perdesi olan siyasetin rûy-i zeminde pek çirkin, pek gaddarane hakikî sureti görünmesiyle; elbette, hiçbir şüphe yok ki, şimâlde, garbde, Amerika’da emareleri göründüğüne binaen, nev-i beşerin mâşuk-u mecazîsi olan hayat-ı dünyeviyesi böyle çirkin ve geçici olmasından, fıtraten beşerin hakiki sevdiği ve aradığı hayat-ı bâkıyeyi bütün kuvvetiyle arayacak.. ve elbette, hiç şüphe yok ki, bin üçyüz altmış senede her asırda üçyüz elli milyon şâkirdi bulunan ve her hükmüne ve dâvasına milyonlar ehl-i hakikat tasdik ile imza basan ve her dakikada milyonlar hâfızların kalbinde kudsiyet ile bulunup lisanlariyle beşere ders veren ve hiçbir kitapta emsali bulunmayan bir tarzda beşer için hayat-ı bâkıyeyi ve saadet-i ebediyeyi müjde verip bütün beşerin yaralarını tedavi eden Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyanın şiddetli, kuvvetli ve tekrarlı binler âyâtiyle belki sarihan ve işareten on binler defa dâva edip, haber verip sarsılmaz kat’î delillerle, şüphe getirmez hadsiz hüccetlerle hayat-ı bâkıyeyi kat’iyetle müjde ve saadet-i ebediyeyi ders vermesi, elbette nev-i beşer bütün bütün aklını kaybetmezse ve maddî ve mânevî bir kıyamet başlarında kopmazsa, İsveç, Norveç, Finlândiya ve İngiltere’nin Kur’ân’ın kabulüne çalışan meşhur hatibleri ve dîn-i hakkı arayan Amerika’nın çok ehemmiyetli dinî cemiyeti gibi, rû-yi zemininin kıt’aları ve hükûmetleri, Kurân-ı Mu’cizü’l-Beyanı arayacaklar ve hakikatlarını anladıktan sonra bütün ruh u canlariyle sarılacaklar. Çünki, bu hakikat noktasında kat’iyyen Kur’ân’ın misli yoktur ve olamaz ve hiçbir şey bu mu’cize-i ekberin yerini tutamaz.
Devam Edecek