Emirdağ Lahikası

İşte bunun bir misali, yüz bin hârikaları tazammun eden bir kanun-u İlâhîyi, beşerin istifadesine vesile olmak için bir keşfiyat, yâni fiilî dualarına bir nevî kabul hükmünde bir ilham-ı İlâhî ile keşf olan radyo ile, beşer istifadesine vesile olan bîçare, âciz-i mutlak bir insana; “Hah!.. Radyoyu filân keşşaf icad etti ve elektrik kuvvetini buldu. Ve bazı keşşaflar da, beşerin kafasını okumak için bir madde icad etmeğe çalışıyorlar (!)”

Evet, Cenâb-ı Hak -bu kâinatı; insana lâzım ve lâyık her şeyi içinde halk etmiş bir misafirhanedir- ziyafetler nev’inde bazı zaman ve asırlarda gizli kalmış nimetlerini dua-yı fiilî olan telâhuk-u efkârdan ileri gelen taharriyat neticesinde ellerine ihsan eder. Buna karşı şükür etmek lâzım gelirken, bir küfrân-ı nimet nev’inden âdi, âciz bir insanın icadı, hüneri nazariyle bakıp; sonra o küllî bir şuur ve ilim ve irade ve rahmet ve ihsanın neticesi olan o harikaları unutturup, yalnız ince bir perdesini gösterip; şuursuz tesadüfe, tabiata ve câmid maddelere havale edip, ahsen-i takvimde olan insaniyetin mahiyetine zıd bir cehl-i mutlak kapısını açmaktır.

                                 

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

Evvelâ bu günlerde sûre-i Ankebûtta, âyeti okurken birden şiddetli bir vehim geldi ki: “En zayıf hane örümceğin hanesidir. Allah’a şerik yapanlar faraza bilseler, yâni îmana gelmeyen Kureyş rüesâları eğer bilseler...” mânasında olan bu âyetin belâgatına münasib bir vaziyet görülmedi.

Birden aynı zamanda Zülfikar-Mu’cizat-ı Ahmediye’yi tashih için açtım. Birden şu satırlar nazarıma ilişti:

“Birinci Hadise: Mânevî tevatür derecesinde bir şöhret ile Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Ebu Bekir-i Sıddîk ile küffarın tazyikinden kurtulmak için tahassün ettikleri Gâr-ı Hira’nın kapısında iki nöbetçi gibi iki güvercinin gelip beklemeleri ve örümcek dahi perdedâr gibi hârika bir tarzda kalın bir ağ ile mağara kapısını örtmesidir.

Hattâ rüesâ-yı Kureyş’ten, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın eliyle Gazve-i Bedir’de öldürülen Übeyy İbni Halef, mağaraya bakmış. Arkadaşları demişler: “Mağaraya girelim.”

O demiş: “Nasıl girelim? Burada bir ağ görüyorum ki, Muhammed (A.S.M.) tevellüd etmeden bu ağ yapılmış gibidir.” Birden bu âyet-i kerîmenin iki harfinde yani “Lev” harflerinde bir mu’cize gördüm ki, benim vehmim yerine yüksek bir lem’a-i i’caz bildim. Şöyle ki:

Sûre-i Ankebût Mekke’de nazil olduğu için Kureyş’in îmana gelmeyen reisleri Peygamber (A.S.M)’a su-i kasd edeceklerini ve o su-i kasdın içinde en zayıf ve en küçük bir hayvan olan bir örümcek o reislerin o şiddetli hücumlarına karşı mukabele edip galebe edecek.

Devam edecek