Emirdağ Lahikası

Evet, bu zamanda dinsizlik hesabına, benlikleri fir’avnlaşmış derecede ve îmana ve Risale-i Nur’a hücumları zamanında onlara karşı tedafü vaziyetimizde tevazu ve mahviyet göstermek büyük bir cinayet ve hiyanettir. Ve o tevazu, tezellül hükmünde bir ahlâk-ı rezile olur. Onlara karşı izzet-i diniyeyi ve şerafet-i ilmiyeyi muhafaza etmek için kahramancasına bir ebat bir kuvve-i mâneviyeyi göstermek, acaba hiçbir vecihle hodfuruşluk olur mu? Hiçbir şöhretperestlik ve enaniyet olur mu ki: O zât öyle tevehhüm etmiş.

Hem Risale-i Nur’a muhtaç ve imanını kuvvetlendirmek ve kurtarmak için Nurları arayanlara karşı ki, onda üçü veya dördü şahsıma bakmayıp Nurdaki kat’î hüccetlerle iktifa ettiği gibi, beş-altı tane hüccetlerin kıymetini bilmediği için benim şahsıma bakar. “Acaba bizi kandırdı mı, yoksa hakikat mı söylüyor?” diye şahsıma karşı hüsn-ü zanlarını kırmamağa mecbur olduğumdan, şahsımın gizli fenalıklarına perde çekmek bir enaniyet olur mu?

Nefis kusursuz olmaz. Fakat şimdi bu zamanda ejderhalar, ifritler hükmünde dinsizlik komitelerinin hücumları ve tahribatları zamanında mütafaamda, bende görünen o sinek kanadı kadar kusurları görmek, o hücum edenlere bir yardı hükmüne geçmektir. Ve on adet muhtaçlardan beş altı biçareyi Nurun ilaçlarından mahrum etmektir. Bu nokta için ben kendi kuvvetime, meziyetime hiç itimad etmeyerek, yalnız hakikat-ı Kur’âniye ve onun tefsiri olan hakaik-ı îmaniyedeki kuvvete istinaden dünyaya ilân ediyorum ki: Bütün dinsizler toplansalar, ben onlara karşı çekinmeyerek meydan okuyorum. Ve başımı eğmiyorum. Ve izzet-i ilmiyeyi kırmıyorum. Eğer bu bir benlik ise, o hiçbir cihetle bana ait değil ve benlik olamaz. Salâbet-i îmaniye olur.

Zaten ben nasıl tabiatı, îcad itibariyle inkâr ediyorum. Ve Risale-i Nur bunu kat’î isbat etmiş. Öyle de; beşeri gurura, enaniyete, fir’avunluğa sevkeden iktidarı da tabiat gibi inkâr ediyorum. Yalnız beşerin duası, bir fiili dua nev’inden samimi bir ihtiyaç ile cüz’î kesbi, bir makbul dua hükmüne geçer. Onu da Cenâb-ı Hak kabul eder. Keşfiyat namındaki beşere lâzım olan hârikaları ihsan eder diye kat’î delillerle ilm-i usuli’d-dinin uleması, kader ve cüz’-i ihtiyarî bahsinde isbat ettikleri gibi.. ben de aynelyakîn derecesinde kat’î kanaatla feyz-i Kur’ânî ile Risale-i Nur’un hüccetleriyle evvelâ kendi nefsimde, sonra herkesteki benlik ve iktidarın icad ve ihsan ve tevfîk-ı İlâhînin yalnız bir perdei olduklarını kat’î bildiğim için nurlara ve kardeşlerime ilân etmişim ki: Ben bir çekirdektim. Çürüdüm. Acz ve ihtiyaç ve samimî istemek ve fiilî dua etmek neticesinde Cenâb-ı Erhamürrahimîn, Risale-i Nuru o çekirdekten halkedip ihsan etmiş. Nurun mektubatındaki bütün medâr-ı medih fıkralar o nuranî ağaca aittir. Benim hissem kat’iyyen hiçbir cihette Fahir olamaz. Belki, yalnız ve yalnız şükürdür. Öyle ise kâinat adedince Eşşükrü Lillâh Elhamdülillâh…

Said Nursî

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

Evvelen: Çok emarelerle ve bâzı hadiselerle kat’iyyen tahakkuk etmiş ki, Nurun has talebelerinden bazılarının bir zaif damarını bulup hizmet-i Nuriyeden vazgeçirmek veya zaifleştirmek için Nurun ve Nur talebelerinin düşmanlarının çok plânları var. Medâr-ı ibret bir-iki nümuneyi beyan ediyoruz:

Devam Edecek