ÇÖZÜM SÜRECİ, KARANLIK BİR DEVRİN KAPANMA SÜRECİDİR! (3)

Sevgili okurlar.

Hatırlayacağınız gibi.

Geçen hafta; "Ülke Genelinde Terör Çeşitleri" başlıklı, seri yazımız olmuştu.

Ülkemizde ve bölgemizde "yaşananların" daha net anlaşılabilinmesi için…

Yazımızın ana muhtevasında, şu hakikatlere dikkat çekerek şöyle demiştik;

"Terör yalnız dağda, eli silahlı teröristin kan dökmesinden ibaret değil.

Terör örgütleri de; PKK'dan.

İran yanlısı, Hizbullah terör örgütünden, DHKP-C veya ETÖ silahlı terör örgütünden.

Ya da ülkücü terörü yapısından, ibaret değil.

Salt bu oluşumlar "terör" ve terörist faaliyeti içerisinde olmaz!

Bilakis, onlardan daha haşin ve despot terör ve terörist yapılar vardır.

Ki Ülkemizde, ortaya çıkan kozmik yapılar hepimizin malumudur.

Devletin bünyesinde;

Üniforma taşıyan veya resmi makam ve mevkii de yer alan "şer" düşünceli şahsiyetler; Ülkenin, milletin, ahalinin üzerine despotça şiddeti, enva-i hainliği terör mezalimiyle, dayattıkları gibi uygulamaktadırlar.

Şimdi bunların hükmi veya fiili terör örgütlerinden ne farkı var?

Asıl bunlardan gelen "'terör" en acımasız ve şiddetlisidir"…

***

İşte bu tarihi tespit ve hakikatleri gün ışığına çıkaran eldeki vesikalar.

Yıllardır da, buradan ifşa ediyoruz.

Ama kime?

Nitekim dört gün önce, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da "MÜSİAD" kongresinde, yaptığı tarihi konuşmasıyla bu tespitlerimizi "kanıtladı".

Ve dede ki;

“Sadece terör sona ermeyecek, şu anda Türkiye için karanlık bir devrin kapıları kapanıyor.

Türkiye’nin adeta makûs talihi değişiyor.

Türkiye, yeni bir evreye, yeni bir kulvara geçiyor…”

***

Sayın Başbakanın bu tespitleri tarihidir.

Bizim önceki tespitimizle birebir örtüştüğü gibi bizi de onaylamaktadır.

Hakikat şudur ki;

Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze dek geçen süreç içinde oluşturulan karanlık mezalim ve şiddet keyfiliği…

Hele hele devletten gelmesi daha bir fazlasıyla karanlığın şiddetini yansıtmakta olduğu gibi daha çok belalı bir mezalim ve fitne unsurlarının ardı arkası kesilmeyen zincirleme olayların vuku bulmasına neden olmuştur.

Onun için de, ülke ve millet olarak bir türlü "iki yakamız" bir araya gelmedi.

Ne barışı, ne kardeşlik, ne huzur ve istikrar!

Her daim, şiddet, terör, kaotik ve vesayetçi, bir zihniyet hâkim oldu.

Hep deriz;

“Cumhur” ve “Cumhuriyet” adına kurulan despotik yönetimlerin tarihi entrikaları yüzünden ki, ülke bir türlü sahil-i selamete kavuşamamasıdır.

Hep kazalı, hep belalı, fitne unsurlarıyla boğuşmuşuzdur.

* * *

İşte,

Bu karanlık fitne yapı, ne yazık ki bölgemizde.

Hele ki, Diyarbakır’ımızda.

Ve hele ki, Söz ailesine yönelik icra edilen, "anti-demokratik" uygulamalar!

Hepsi, tarihi birer vesikadır.

Onun için de;

Dünkü yazımızın son bölümünde "hakikatler" için şu çağrıyı yapmıştık.

Devletin yönetimini elinde tutan AK Parti ile Başbakan ve Adalet Bakanlığına.

Aynı zamanda, Adalet Bakanlığı Teftiş Kuruluna ve HSYK’ya sesimizi duyurmak maksadıyla herkesi göreve davet etmiştik.

Ve aynı minval üzere bugün de o çağrımızı yenilediğimiz gibi.

Bazı "belge ve dokümanları da" buradan aktarmaya devam ediyoruz.

***

Ve diyoruz ki;

“Bu kutsal vatan topraklarını artık kirli ellerden arındırın.

Ve bu kirli ellerin genel potansiyeli de rejimin ve devletin bünyesinde birikimini sağlamıştır.

Bundan dolayı devlet kurum ve kuruluşlarıyla kirli eller vasıtasıyla çok kötüye kullandırılmış ve despotizm unsurlarını milletin kaderini sıkıntıya sokmuştur.

Dünkü yazımızda emekli Jandarma Albay Eşref Hatipoğlu ile dönemin Jandarma Genel Komutanlığı’nda Harekât Daire Başkanlığı görevini yürüten Tümgeneral Mehmet Çavdaroğlu’nun, Söz Gazetesi ailesi hakkındaki tüm askeri birliklere gönderdikleri ferman yazısının küpürlerini sunmuştuk.

Bugün de aynı paralelde, JİTEM’le işbirliği yaparak hakkımızda tanzim ettikleri sahte fişlemeler, iftira, yalan ve tezviratların belgelerini sizlere aktaracağız.

Bizi mağdur etmek için bu "hayali" uyduruk belgeleri tanzim ederlerken, dönemin aynı başsavcı tarafından da fütursuzca sahte evrak tanzimiyle, sahte iddianame hazırlatmış ve dava açmıştı.

Ama adil vicdanını koruyan hâkim ve savcılar bu "karanlık tezgâhın" farkına varmışlardı.

Ne var ki, "ipliklerinin" pazara çıkacağını anlayınca bu kez "O hâkim ve Savcılara" baskı organizasyonuna girmişti.

Hakkımızda ceza verilmesi yerine suçsuz bulunduğumuzdan beraat kararları veren dönemin 4 Nolu DGM Başkanı ve üyeleri hakkında dönemin HSYK’na şikâyet etmişti.

Ne acıdır ki, o dönemin HSYK'sı da aynı zihniyetin uygulayıcısı olması münasebetiyle "bu heyeti, başkanıyla beraber" tenzili rütbeyle dağıtarak mağdur etmişti.

* * *

İşte bu "kozmik" yapının tarihi kanıtlayıcı delili;

Dönemin 4 Nolu DGM Başkanı Hâkim Ali Çağan ile aynı mahkeme heyetinin üyesi Hâkim Albay Dr. Tarık Senkeri ile DGM Savcısı Abdurrahim Yaman’ı, bizi cezalandırmak için baskı altına almıştır.

Bizim dönemin Adalet Bakanı Prof. Dr. Hikmet Sami Türk’e şikâyet etmemiz sonucunda müfettiş gönderilmiş ve iki hâkim ile savcı Abdurrahim Yaman’ın ifadelerine başvurulmuş ise de maalesef hiçbirisi geçerli olmamıştır ve dürüst bir şekilde görevlerini yerine getiren birer hukuk timsali olan bu hâkimler ve savcıyı görevlerinden alıp, başka yerlere gönderilmişlerdir.

Bakınız, Tarık Senkeri’nin üç sayfadan ibaret ifade tutanağında dudak uçuklatan ifadenin bazı paragraflarını sizinle paylaşalım.

“Müşteki Dr. M. Tarık Senkeri Mehmet oğlu 1948 Doğumlu İstanbul Eminönü ilçesi nüfusuna kayıtlı olup, Hâkim kıdemli albay halen Van Jandarma Asayiş Kolordu Adli Müşaviri olarak görev yapar.

Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 1999/138 muhabere nolu 6.10.1999 tarihli yazısı ve ekindeki 9.9.1999 tarihli yazısı.

Sayın Prof. Dr. Hikmet Sami Türk Adalet Bakanı Ankara, başlığıyla başlayan dilekçe sureti kendisine okundu, gösterildi, soruldu, altındaki imza bana aittir, benim tarafımdan verilmiştir, yazı gereğince sorulan hususlara aşağıdaki maddeler halinde cevap vermem mümkündür.

a) Anılan tarihli ve şimdi size suretini ibraz edeceğim diğer bir dilekçe ile hakkımızda yapılmış olan bir soruşturma olduğunu, Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesinden ilişkimi kesmeye geldiğim 8.9.1999 tarihinde vakıf oldum.

Bunun üzerine arkadaşlardan 4 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinde yargılanan ve yeni esas numarası 1999/186 olan Mehmet Ali Altındağ’ın dosyası ile ilgili hakkımızda şikâyette bulunulduğunu ve soruşturma yapıldığını öğrendim.

Aynı soruşturmada mahkeme başkanı Ali Çağan’ın da soruşturmaya uğradığını öğrenmiş bulundum.

b) Diyarbakır 4 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinde 1997 Temmuz tarihinden ibaret görev yaptım. 14.5.1999 günü odama gelen savcı Abdurrahim Yaman, Başsavcı Nihat Çakarı kastederek kendisine Mehmet Ali Altındağ hakkında ÇETE TEŞKİLİNDEN soruşturma yapmasını emretmiş, benim bu konudaki hukuki mütalaamın ne olduğunu sordu, ben de kendisine çete teşkilinin ne şekilde oluştuğu konusunda kısaca açıklamada bulundum.

Daha sonra savcı Abdurrahim Yaman kendisine Nihat Çakar’ın (…. Mehmet Ali Altındağ hakkında çete teşkilinden soruşturma yapacaksın) dediğini kendisine bunun çete olmadığını, yapamayacağını söylemesi üzerine (sen benim dediğimi yapacaksın, yoksa 1. sınıfa ayrılamazsın, hakkında müfettiş çağırır, soruşturma yaptırırım, zaten 4 Nolu DGM Başkanı Mehmet Ali Altındağ hakkında maddi menfaat karşılığı beraat kararı verdi, onları da şikâyet edeceğim) dediğini tarafıma bildirmiştir.

Bilahare Abdurrahim Yaman bu hususu 4 Nolu DGM Başkanı Ali Çağan ile Savcılar Bekir Sami Kuzu, Mahir Kalebek ve yanılmıyorsam Savcı Müsebbih Ergün’e de bildirmiş”

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Dönemin Adalet Bakanlığı’nın Diyarbakır 4 Nolu DGM’ye gönderdiği müfettişler tarafından alınan bir hâkim ve savcının ifadesidir.

Burada önemle üzerinde durulması gereken husus şudur ki;

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı sırasında Siirt’te yaptığı miting esnasında okuduğu şiirden dolayı soruşturma açan yine DGM’nin aynı başsavcısı Nihat Çakardı.

Ve yargılama esnasında Recep Tayyip Erdoğan aleyhinde hazırlanan iddiaya karşı müspet ve tarihi bir mütalaa veren savcı da Abdurrahim Yaman’dır ve bu zat yanılmıyorsam hala Antalya’da görev yapmaktadır.

Evet, bu yazının devamını Ali Çağan’ın yazısıyla beraber sürdüreceğiz.

Devamı yarın diyoruz.

Hâkim ve savcının geri kalan ifadesini de size aktaracağız.

Bu yazının kupürünü de bugün sizlere sunuyoruz.

Saygılarımızla.

Diyarbakır Söz.