HAYALİ HAKİKATLER VE PERDE ARKASINDAKİ OYUNLAR!

Evet, sevgili SÖZ okurları!
Dün akşam SÖZ TV’yi izlerken, ekrana şöyle bir haber düştü.
"Hakikatleri Araştırma ve Geçmişle Yüzleşme Komisyonu Kuruldu" ve Diyarbakır Adliyesi önünde yeni Baro Başkanı Sayın Mehmet Emin Aktar bildiri okurken, arkasında da eski Baro Başkanı görünüyordu.
Doğrusu bu haberi duyunca biz keyiflendik, hatta kahkaha attık.
Kendi kendimize dedik ki,
"Maşallah, nazar değmesin yarab! Evlere şenlik. Ne güzel komisyonlar Diyarbakır’da kuruluyor. Ne güzel kurtarıcı komisyonlar Diyarbakır’ımıza mal oluyor."(!)
Böylesine genç avukatlarımız, büyük davaları göğüslüyor ve mağdur, mazlum, biçare yöre insanının haklarını arıyor, tarıyor ve mücadele veriyor.(!)
İnanın bu tür girişimler, çabalar, mücadelelerin içinde gerçek payı da olsa çok güzel…
İstismar etmeden, reklam yapmadan, halkı çıkar malzemesi olarak kullanmadan yola çıkılırsa elbette ki çok sevindiricidir.
Ve göğüs kabartıcıdır.
Buna diyeceğimiz yoktur.
Ama heyhat tam tersine, sizi geçmişte yaşanan bazı olaylara götürmek istiyoruz.
Şemdinli olaylarında aynı ekip provokatör Astsubay Ali Kaya’nın, Seferi Yılmaz’ın dükkanına attığı bomba ve ölen bir insanın hakkını aramak için Diyarbakır Barosu, Van Barosu, birçok demokrat, ileri düşünen hukukçular davayı savunmak için Van 3.Ağır Ceza Mahkemesi’ne müdahil olarak başvurmuşlardı.
Çok sevindiriciydi ve ümit vericiydi.
Mehmet Ali Altındağ da o davada tanık olarak Savcı Ferhat Sarıkaya’ya ifade vermişti ve ifadesi mahkeme nezdinde kabul görmüştü.
Ve o sayede sanıklar Ali Kaya ile arkadaşı ildeniz 39 yıl 10 ay gibi ağır bir cezaya maruz kalmışlardı.
Bundan dolayı Ergenekoncu Marksist kartel medyanın bazı önemli yazarları tarafından Mehmet Ali Altındağ topa tutulmuştu.
"Vay sen miydin Türk Silahlı Kuvvetleri’nin mensuplarına karşı ifade veren?"
Bir ay süreyle manşetlerini ve sürmanşetlerini süsleyen Doğan medya grubu ve diğer bazı kalemşorlar…
Bunların başını çeken de Saygı Öztürk’tü, Yılmaz Özdil’di, Fatih Altaylı’ydı…
Tabi Altındağ dava açar, Yılmaz Özdil’i 10 bin TL’ye, Fatih Altaylı’yı da iki yazısından dolayı 7’şer bin TL’ye mahkûm ettirir.
Bir baktık ki Yılmaz Özdil’i savunan, Altındağ’ın karşısında eski Baro Başkanı’nın eşi Remziye Tanrıkulu çıktı…
Ve Yılmaz Özdil’in Altındağ hakkındaki yazdıklarının haklı olduğunu, basın özgürlüğü olarak tanımladığını, kullandıkları ifadelerin mecaz anlamı taşıdığı gibi büyük bir özveriyle Yılmaz Özdil’i savunmuştur.
Ve yerel mahkemenin Yılmaz Özdil hakkındaki mahkûmiyet kararı, Tanrıkulu’nun savunması sayesinde Yargıtay’ca bozularak reddedilmişti.
İşte buyrun gelin, pirincin taşlarını ayıklamaya.
Demezler mi acaba arkadaş bu ne turşu, bu ne lahana, bu ne perhiz…
Bir yandan Van 3.Ağır Ceza Mahkemesi’nde Ali Kaya ve arkadaşları hakkında Şemdinli davasına müdahil olursun, öbür yandan Şemdinli davasında şahitlik yapan Mehmet Ali Altındağ hakkındaki kalmadık hakaretleri savuran Doğan Medya’nın köşe yazarlarına avukatlık yapacaksın, sözde hakkını savunacaksın…
Hukuk ve avukatlık ahlakına bu sığar mı acaba?
Halk bu tür olaylara karşı ne gibi avukatlık mesleğine güvenebilir ve böyle demokrat(!) kesilen, mazlumların hakkını savunan(!) bazı hukuk baronlarına halk nasıl güvenir ve inanır.
Bu çifte standartlık oyunları "avukatlık" mesleğinin hangi ilkelerine sığar?
Bir avukat aynı davanın iki farklı "savunucusu" olabilir mi?
Maalesef oluyor?
Onun için "Hakikatleri Araştırma ve Geçmişle Yüzleşme Komisyonu" ancak güvenilir, gerçekçi, menfaatini ve çıkarını düşünmeyen, şov yapmayan, halkın hakkaniyetine ve hukukuna sahip çıkan, çifte standart işleri yapmayan gerçek hukukçular tarafından kurulabilir.
Zaten halkın istediği de budur.
Evet, sevgili okurlar!
Bakınız, kurulan komisyonun amaç ve temel hedefi "Hakikatleri Araştırma ve Geçmişle Yüzleşme" misyonunu taşımasıdır.
Peki, Sayın Baro Başkanı’ndan ve ekibinden sormazlar mı, "Gerçekten hakikatleri araştırıyorsanız, geçmişle yüzleşme hakikatini taşıyorsanız, öncelikle kendi bünyenizde yıllar öncesinden bugüne dek bazı mensuplarınız tarafından çok yanlış işler yapılmıştır.
Ve meslek taassubuna girişilerek adeta dokunulmazlık zırhı kullanılarak onlar himaye edilmiştir.
Örneğin Avukat İ.Fikret Biçici yıllar öncesine dayalı kadim bir avukattır.  Yani uzun bir süreç Diyarbakır’da avukatlık yapmıştır ve aynı zamanda birçok önemli bürokratların vekâletini de almıştır.
Bunların başında gelen Anayasa Mahkemesi eski Başkanı Yekta Güngör Özden ile eski DGM Cumhuriyet Başsavcısı Nihat Çakar olmak üzere birçok bürokratların avukatlığını üstlenmişti.
Fakat yasa gereği müvekkillerine verdiği tüm vekâletlerini vergi mükellefiyet numarasını hayali olarak kullandığını, olmayan firma ve şirketlerin numarasını noter marifetiyle göstererek meşrulaştırmaya çalışmıştır.
Yıllar yılı bu sahteciliği "dava" dosyalarına girmiştir.
Resmi evrak üzerinde yapılan bu sahtecilik ve hayali vergilendirme suçunu işleyen o zat, her nedense uzun süreç içerisinde baronun gözbebeği ve ağabeyi durumunda olmuştur.
Vatandaşlar tarafından hem vergi dairesine hem de baro başkanlığına şikayet edildiği halde, vergi dairesince suçu tespit edilmiş, ancak o zatı muhteremi kurtarmak için dosyanın uzun bir sürece dayalı olduğu için SEKA’ya gönderildiği ileri sürülerek suç örtbas edilmiştir.
Peki, o günkü Baro Başkanlığı tarafından bu kişi hakkında ne gibi bir işlem yapıldı?
Hiç bir işlem yapılmadı.
Bilakis Baro’nun saygın ve onursal bir ağabeyi olarak sayıldı.
İşte buyrun "Hakikatleri Araştırma ve Geçmişle Yüzleşme" geçerliliğine ve gerçekçiliğine eğer söz konusuysa önce kendi bünyenizdeki olumsuzluklardan başlayın beyler.
Ama ne çare ki İsrailoğulları topluluğu gibi hak kanunlar mağdurdan yana değil, güçlüden yana işliyorsa o zaman vatandaşın yapacağı hiçbir şey yok, tek bir şey var o da nefret ve güvensizlik.