YARGIDA KIPIRDANMA!

Evet, değerli okurlar.

Dünkü yazılı medyanın sürmanşet ve manşetlerinde konu edilen haberlerden en önem taşıyanları hiç kuşkusuz ki "yargıyla" alakalı haberler olmuştur.

Özellikle gazetemizin dünkü sayısında sürmanşetten verilen haberin önemine binaen özetleyerek başlık olarak bazı cümleleri size aktarmak istiyoruz.

Haberin başlığı “Yargı zirvesi”

Haber şöyle devam ediyor;

“Yargıda birlik platformu Güneydoğu Buluşması toplantısı, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki 10 ildeki görevli hâkim ve savcıların katılımıyla gerçekleşti.

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcısı Ramazan Solmaz’ın girişimleriyle Diyarbakır’da Yargıda Birlik Platformu başlığı altında düzenlenen istişare toplantısına 10 ilden yaklaşık 500 hâkim ve savcı katıldı.

Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Selahattin Menteş, yargıda birlik sözünün başka bir söze hacet bırakmadığını belirtti.

Menteş, ‘Bir grup savcı ve hakim ile birlikte gönüllülük esası üzerine yargıda gelinen nokta itibariyle yargının hak ettiği konumda olması amacıyla, hep birlikte bir inisiyatif alarak bu hareketi geliştirmeye çalıştık’ dedi.

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcısı Ramazan Solmaz ise “Yargıda Birlik Platformu için bir araya geldiklerini söyledi.

Tüm yurttaşların güven duyacağı bir yargının oluşması için çaba gösterdiklerini belirten Solmaz; “Hak edenlerin hak ettikleri yerde olmasını nasıl tesis edebiliriz düşüncesiyle Yargıda Birlik Platformu kuruldu.  Platformun yargıda bütün renkleri temsil ederek, etnik köken, siyasi görüş, mezhep ayrımı yapmaksızın görevi liyakatlerine tevdi etmek yolundaki çalışmalarında başarılar diliyorum” dedi.

* * *                                          

Evet, sevgili okurlar.

Gerçekten çok önemli bir platform. Bu platformun adının Birlik Platformu olarak tanımlanması da apayrı bir teselli…

Ama anılan ifadelerin gerek Bakanlık Müsteşar Yardımcısı Selahattin Menteş Bey’in “Yargıda birlik sözünün başka bir söze hacet bırakmadığını” belirtmesi ve “Bir grup savcı, hakim ile birlikte gönüllülük esası üzerine gelinen nokta itibariyle yargının hak ettiği konuda olması amacıyla hep birlikte bir inisiyatif olarak bu hareketi geliştirmeye çalıştık” demesi.

Bir de Sayın Başsavcı Solmaz’ın da “Yargıda Birlik Platformu için bir araya geldiklerini, tüm yurttaşların güven duyacağı bir yargının oluşması için çaba gösterdiklerini, hak edenlerin hak ettikleri yerde olmasını nasıl tesis edebiliriz düşüncesiyle Yargıda Birlik Platformu kuruldu” ifadesi gerçekten toparlayıcı ve kuşkusuz, kamuoyu için bir tesellidir ve yargıda bir aşamadır.

Geçmişe yönelik yargının bünyesinde halka karşı yapılan yanlışlıkların var olduğuna ilişkin de bir itirafı içermektedir.

Gerek müsteşar beyin, gerek başsavcının tespitleri doğrultusunda bakılırsa, açıklanan bazı cümlelerin mefhumu muhalifi olarak, yargının yıllardan beri gerçek hukuk ve adalet terazisinde tartılmadığını, demokratik uygulamaların çok eksik seviyede uygulandığını, yargı bağımsızlığının, halkın % 70’inin tespitlerine kadar, "güvenilirliğini ve bağımsızlığını yitirdiğinin" bir işareti olsa gerek.

Gerçekten, 28 Şubat’taki brifingci bazı hakim ve savcıların, hatta daha geriye gidilirse meşhur Mehmet Moğultay ile Seyfi Oktay’ın bakanlıkları döneminde, yargının ve hukukun, kavram itibariyle içini boşaltarak, mezhepçiliğe, ideolojiye ve siyasete yönelik büyük çapta yargıya müdahale edildiğine dair günü gününe tarihi tespitler söz konusudur.

Nitekim yapılan bu birlik platformu üzerinde duran Adalet Bakanlığı ve özellikle Diyarbakır’da gerçekleştirilmesi anlaşılıyor ki yıllardan beri bu bölgede yargının zaman zaman çifte standart uygulamalara giriştiğinin bir ölçüde farkına varılmış olduğudur.

Bakanlık olsun, Diyarbakır Başsavcılığı olsun, artık devlet olarak gerçekleri görerek, bu sonuca varmış durumdadır.

Bu itibarla, bu çalıştay, gerek Türk halkına olsun, gerek bölge halkına yönelik olsun, elbette ki bir ümittir, bir tesellidir ve bir başarıdır.

Nitekim İstanbul Anadolu Yakası Cumhuriyet Başsavcısı Vekili Ömür Topaç, yargıda dağınıklık olduğunu dile getirmesi de ayrı bir önem taşımaktadır.

Topaç, yargıda bir güven sorunu olduğunu ifade ederken şöyle diyor;

“Yargı artık sorgulanır hale geldi. Maalesef yargının tüm karar ve işlemleri sorgulanır bir halde.

Alınan tüm ciddi kararların meşruiyeti tartışılır halde.

Tüm yargı kararlarının arkasında bir ideoloji aranır halde, büyük hukukçu Yargıtay Başkanımız Sami Selçuk’un ifade ettiği gibi ‘Yargının meşruiyet debisi maalesef diplere vurmuş’

Yargı tüm bireylerin sığınabileceği en son limandır, bu liman herkese güven vermelidir, herkese açık olmalıdır, bu limana herkes demir atmalıdır.

Diyorum ki: Gelin yargı mensupları olarak, yeni güne merhaba diyelim.

Gelin, yargı camiasında oluşan bir bahar iklimine hep beraber merhaba diyelim.

Gelin, yargıda hoşgörü, çoksesliliğe merhaba diyelim.

Düşünsel farklılıklarımızı ve hayata bakış açılarımızı zenginliğimiz sayalım.

Enerjimizi yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını temsil etmek, yargı kurumunu ülkenin en güvenilir kurumu haline getirmek için harcayalım.

Enerjiyle, coşkuyla, hep birlikte Yargıda Birlik Platformuna destek olalım.

Gelin, bu fırsatı kaçırmayarak, iyiye, güzele ve doğruya tam yol alalım, güven kaybını durduralım”

* * *

Evet, değerli Söz okurları.

Bu girişim, bu teşebbüs, bize göre bir milattır.

Ama nereye kadar ve nasıl uygulanır ve şimdiye kadar yapılan yanlışlıklar, uygulanan antidemokratik kararlar ele alınır mı?

Ve keyfilikler içerisinde 28 Şubat’ın Diyarbakır’daki JİTEM’in ve devletin bünyesindeki derinden gelen terör ve karanlık odaklara alet olan bazı hâkim ve savcıların verdikleri keyfi kararlar hakkında soruşturmalar açılır mı?

Bakanlık, bu ayıbı, bu kirlenmeyi, bu skandallar zincirini o günden bugüne dek, kendine namus borcu olarak bilip de bu halka karşı yapılan bu mezalimlerden hesap sorulması için adım atacak mı?

İşte böyle bir şey olursa, gerçekten Adalet Bakanlığının bu girişimi, kamu vicdanında demokratik kutsal bir görev olarak telakki edilir ve inanıyoruz ki halkın alkışlarıyla birlikte Bakanlık ve mensupları dualarını da alır.

Ama Yargıda Birlik Platformu derken, yine meslek taassubu ve yine devletin ve adaletin o kutsal koltuğunu işgal edip, adalet cübbesini giyen bazı kirli düşünceler ve ideolojiler uğruna karar verenler, yine korunarak, meslektaş olarak himaye edilirse, acaba ne derecede Yargıda Birlik Platformunun ciddiyeti sağlanabilir?

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Dünkü ulusal medyanın da bazı sürmanşet ve manşetlerinde şunları okuduk.

Bugün gazetesinin sürmanşetinde şöyle çarpıcı bir haber...

“SAHTE DELİLLER ÜRETMEK, AĞIR SUÇTUR”

Hizmet hareketine yönelik suç üretmek için oluşturulan çirkin kumpasa, siyasilerden, hukukçulardan ve toplumun her kesiminden sert tepki geldi.

Karalama asla kabul edilemez.

Emekli Cumhuriyet Savcısı Sacit Kayasu, sahte delil ve belge üretmek ağır suçlar arasında yer alır.

Avukat Mehmet Kasap: İftira atmak, TCK’ya göre suçtur.

İstanbul eski Baro Başkanı Yücel Sayman, şöyle diyor;

“Nutkum tutuluyor bu olaylar karşısında, sahte deliller üretmek, delil toplama sistemi hukuka aykırı ve yanlıştır.

Hukuk çiğnendiği zaman, herkes kendi istediği gibi kullanıyor.

Güçlü olan bunu kendine göre kullanıyor”

Yani bundan anlaşılan şudur ki normal gerçek hukuk ve adalet normlarına göre yargı daima güçlünün yanında değil, güçsüzün ve mağdurun yanında yer alması gerekmektedir.

Tam tersine yıllardan beri Türkiye’de; antidemokratik, keyfi, ranta ve ideolojiye dayalı verilen kararlar tarih sayfalarına yerleşmiştir ve gerçekten Türk yargısı için unutulmaz bir skandaldır ve ayıptır.

Nitekim 28 Şubat’ta, Diyarbakır’da yapılan keyfi uygulamalar ve bazı hâkim ve savcıların meslek taassubuna dayanarak, JİTEM’in ve askeri vesayetin keyfiliğine alet olarak sahte evrak düzenleyerek, sahte iddianameler hazırlanmış olup, birçok aileyi hukukun ve adaletin gölgesinde acımasızca mağdur etmişlerdir.

Defalarca biz yazdık, çizdik.

Hala da Diyarbakır’da uygulanmakta!

Bazı mahkemelerin uygulamaları, ne kadar antidemokratik, keyfiliğe ve ranta dayalı olduğu hep tartışma konusu.

Basın olarak biz bunu görüyoruz, tespitlerimiz söz konusu!

Ki kamuoyunu aydınlatmak üzere yazıyoruz, güncel olayları da buradan dile getiriyoruz.

Ama ne yazık ki meslek taassubu paralelinde Birlik Platformu tam tersine birleşiyor ve suçlular himaye görüyor.

* * *

Buyrun size bir örnek vermek istiyorum.

Diyarbakır'da bir iş Mahkemesi.

Bir yıl içerisinde, 200 davayı "bir bilirkişiye" veriyor. Tabi, "verilmez" diye bir kaide yok, verilir.

Ama, bunun da kriteri ve yasal zemini olduğu gibi, "etik" ilkesi de söz konusu olmalı.

Şaibelerden uzak olmalı.

Lakin "bu bilirkişi' O İş Mahkemesinin Hâkiminin eşinin mesai arkadaşı ise.

Ve yine; O bilirkişi "İş hukukuyla" alakalı branş ve uzmanlığa sahip değil.

Hukuksal branşı ayrı ise.

Hele hele, O kurumda "İş kanunu" uzmanı bilirkişi var iken…

Bu Mahkeme Hâkiminin, 199 tane davanın "dosyasını" bilirkişi olarak, Eşinin mesai arkadaşı olan bu akademisyene vermesi, sizce normal mi?

Sanmıyorum.

Akl-i melekesine ve sağlam bir vicdana sahip olan hiç bir kimse buna inanamaz.

Ve normalde görmez!

Hiç kuşkusuz ki bu durumda, "illiyet bağının da" pekiştirilmesi söz konusu olur.

İşte illiyet bağı.

Zira o hâkimin başka bir ilde davalı olarak bulunduğu bir davaya karşı mahkemeden herhangi bir bilirkişilik veyahut görüş istemi yapılmadan, keyfi olarak aynı platformda, aynı o kişi tarafından davalı bulunduğu davada bu hâkimi aklamak için yazılı görüş bildirmesine sahi ne dersiniz?

Al gülüm-ver gülüm.

Hiç kuşkusuz ki bu tespitlerimizin kanıtlayıcı bir delilidir.

En önemlisi de, Davacının avukatları tarafından, yanlış görüş bildiren bu bilirkişi hakkında suç duyurusunda bulunduğu halde, yani bulunduğu kuruma, yani üniversite rektörlüğüne, YÖK Başkanlığına suç duyurusunda bulunduğu halde bunu hasıraltı etmek ne kadar hakkaniyete uygundur.

Bir de Diyarbakır Söz Gazetesi bunu tespit edip haber yaptığı için, gazeteyi dava ederek, hâkimlik yetkisini kullanmak üzere diğer mahkemelere hâkimlik gölgesinde, meslek etkisini yaratmak, meslek taassubunu oluşturmak, acaba sormazlar mı yargının hangi birlik platformu tarafından kabul edilebilinir, işlemlerdir yapılanlar?

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Medya olarak, kamuoyu adına, yargıda, özellikle Diyarbakır’ın bazı Hukuk ve İş Mahkemelerindeki işlenen bu keyfiliklerin peşini bırakmıyoruz.

Bundan böyle, temiz bir yargı, bütün şaibelerden arındırılmış bir adalet mekanizmasının teessüsü için ve ettirinceye kadar, böylesi işlemleri deşifre edeceğiz, kamuoyuna yansıtacağız.

Böylece Sayın Adalet Bakanımız Bekir Bozdağ Beyefendi’nin de kulağını da çınlatmaya devam edeceğiz.

Keza HSYK’nın da.

Keza Diyarbakır’da hazırlanan Yargıda Birlik Platformunun müteşebbis heyetlerine de artık duyurmaya çalışacağız.

Ve tabi ki, onlardan beklentimiz de, bağımsız, tarafsız, temiz, adil bir adalet mekanizmasının oluşması için, sorumluluk üstlenmeleridir.

Saygılarımızla…

Diyarbakır Söz Gazetesi