Dünya Ve Din
Dünya, mükafat değil, imtihan yeridir. Yüce Allah'ın, imtihana tabi tuttuğu beni Ademe ikramıdır.
Misak-ı ezel dediğimiz insan ervahının, Cenab-ı hakk'ın
"Ben sizin rabbiniz değil miyim?" sorusuna "Evet, sen bizim
Rabbizsin" diyerek başlayan varlığımızın yolculuğunda, imtihan durağı olan
dünya hayatı, ahiretteki yerimizin şekillendiği ve imtihanın yapıldığı yerdir.
Allah Kur'an da Araf suresi 172 ayette;
"Hem de Rabbin, adem oğullarından, bellerindeki
zürriyetlerini alıp da, onları kendi nefislerine şahit tutarak "Ben sizin
Rabbiniz değil miyim?" (dedi). Onlar da, "Evet Rabbimizsin, şahit olduk"
dediler."
Yüce Allah, dünyaya, sırası geleni gönderir, eceli dolanı
da ahirete alır, şairin dediği gibi "dünya bir gemi, hayat bir liman, her
limanda inen de var binen de"
Dünyaya imtihan için gelecek insan kalmayınca, dünyada olanlarda zamanını
doldurup ecel gelip, göçtükten sonra dünyanın var olma amacı bitecek ve yıkılıp
yok olacaktır.
Yüce Allah, insanların dini konuda tercih etme hakkı
tanımamış ve "Sizin için din olarak İslamı seçtim" (maide 3) yine
aynı ayette "dinin tam olduğunu" "kemale erdidiğini" de
belirterek hiç bir mazarete yer bırakmamıştır.
Ali imran 85
ayette de;
" Kim İslam 'dan başka bir din ararsa, (bilsin ki o
din) ondan kabul edilmeyecek ve ahirette husrana uğrayanlardan olacaktır."
"Ceza ( din günü) gününün sahibi" Allah;
İnsanların hidayet bulacağı yaşam tarzının İslamın, tam ve noksansız olduğudur.
Kaynağı Kur'an ve Sünnet olan İslam dinine, ekleme veya eksiltme gibi bir durum
söz konusu değildir.
Basit, anlaşılır ve herkesin gücünün yeteceği kadarı ile
sorumludur. Bir başka deyişle gücü yetenin de, yapması veya yapmaması
gerekenlerle mükelleftir.
İslamiyet bir yaşam biçimidir. Bir ülkeye, coğrafyaya,
ırka ve topluluğa has değildir.
İnsan varsa İslam da vardır, kişi bu dini bilme ve uymakla mükelleftir.
İslam; Akaid, ibadet ve muamelattan oluşur.
İnanç esaslarını teşkil eden akaid, islamın giriş kapısı
ve kişinin oto kontrol dediğimiz, kendi kendini kontrol etme, vicdanlı davranma
ve güzel ahlakın oluşmasında belirleyici olanıdır.
Kişinin kendi nefsine, insanlara, doğaya karşı olan görev
ve sorumluluklarına müamelat denir. Kul hakkı da bu kategoride değerlendirilir.
Allah kendi hakkından vazgeç se dahi kul hakkı söz konusu
olunca hak sahibi hakkını bağışlamadıkça Allah af etmez.
İbadet ise Allah'a kul olmanın doruk noktasıdır. İman ve
müamelatın kemale ermesinin en güzel yansımasıdır. Kişi ile Rabbı arasında
direk bir bağdır.
Adına İslam dediğimiz bu bağ; İbn Ömer (ra) rivayet
edilen bir hadisle Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem:
"İslam beş temel prensip üzerine kurulmuştur:
Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in Allah'ın kulu ve Resulu olduğuna
şehadet etmek, namaz kılmak, zekat vermek, Beytullah'ı ziyaret etmek (hacca
gitmek) ve ramazan orucunu tutmak."
(Buhari ve Müslim)
İbadet dediğimiz bu prensipler ihmale gelmez mazeret
dışında terk edilmez, yoksa insan asi sayılır tövbesiz ölüp ahirete giderse asi
müamalesini görür.
Dinin direği ve gözün nuru olan namaz'ı eğer iman sahibi
isek ya burada kılacak yahut tövbesiz ahirete gidersek, narı cehennemde kaza
edip çıkacağız.
İslamı bir başka direği Oruç; Ramazan ayında Musluman in
geçerli mazeret dışında tutması gereken oruç ibadetidir.
Peygamberimiz (sav) bu durumu şöyle ifade ediyor:
"Kim Ramazan'da özürsüz ve hasta olmaksızın bir gün
oruç yerse, bütün sene boyunca oruç tutsa onu yerine getirmiş olmaz."
(et-Tergîb Vet' -Terhîb, 2:452)
Sevgili Peygamberimiz (sav)'in oruç tutmayanın ahiretteki
cezasını şöyle anlatıyor:
"Ben uyuyor ken, iki adam geldi, iki koltuğumdan
tutarak çıkması zor bir dağa götürdüler ve: "Buraya çık" dediler.
Ben de: "Çıkamam" deyince: "Biz onu sana
kolaylaştırırız" dediler. Bunun üzerine dağa çıkmaya başladım. Ortasına
gelince âniden kuvvetli sesler duyuldu.
Ben, "Bu sesler nedir?" deyince: "Cehennem
halkının feryadıdır" dediler.
"Tekrar gitmeye başladık. Bir de gördük ki avurtları
yarılmış, bu yarıklardan kanlar akan, ayakları bağlanmış bir topluluk!"
Ben, "Bunlar kim?" dedim. "Oruçlarını vaktinden önce yiyenler
(oruç tutmayanlar)" dediler. (et-Tergîb Vet' -Terhîb, 2:453)
İbadetleri yerine getirmenin büyük mükafatı olduğu gibi
terk etmenin de elbette cezası olacaktır.
DUA VE SELAMLARLA