ALLAH’IN GÖRÜNMEYEN AZAMET ORDULARI!?

Hiç kuşkusuz ki yeryüzünde kâmildir! Nitekim tarih boyunca bel bağladığımız ve inandığımız Allah’ın yüce kitabımız Kur’an-ı Kerimi, bu minvalde bizleri uyarıyor.. İşte Fetih suresinin 4. Ayeti.. Mealen şöyle sesleniyor;

“O, inananların imanlarını kat kat artırmaları için kalplerine huzur ve güven indirendir. Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”

Bu ifade insanoğlu için ders-i ibret olarak yetmez mi? Bize göre yeter de artar… Tabi ki anlayana…

Anlamayana boşuna söylenmiş bir söz değil; “davul zurna bile az..”

***

Bakınız, A’raf suresinin 96, 97, 98 ve 99. Ayetleri de, bizleri ikaz ediyor…

Her dört ayetin meali aynen şöyle;

“96-Eğer, o memleketlerin halkları iman etseler ve Allah’a karşı gelmekten sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereketler(in kapılarını) açardık. Fakat onlar yalanladılar, biz de kendilerini işledikleri günahlarından dolayı yakalayıverdik.

97-Memleketlerin halkları geceleyin uyurken kendilerine azabımızın gelmesinden emin mi oldular?

98-Ya da o memleketlerin halkları kuşluk vakti gülüp oynarken kendilerine azabımızın gelmesinden emin mi oldular?

99- Yoksa Allah’ın tuzağından emin mi oldular? Ziyana uğrayan kavimden başkası Allah’ın tuzağından emin olamaz.”

***

Evet, her şey açık ve aleni! Yaşanan ve yaşadıklarımız noktasında ibret almamız gerektiği gibi; derinden derine düşünmemiz de lazım.. Salt bu dört ayet değil, Kur’an-ı Kerim bir bütün olarak, bizleri “iyilik ve kötülük” noktasında uyarıyor.. İnsanoğlunun kul olma vasfıyla; hayatına yön vermesi gerekir.. Bir halk deyimi vardır, “iyilik yaparsan, iyilik bulursun, kötülük edersen kötülükle imtihan edilirsin?..”

***

Geçmiş kavimlerin başına gelen tarihi vakıalar “birer örnektir?”.. Ki Kur’an-ı Kerim, zulümlerinden, kötülüklerinden dolayı geçmiş kavimlerin nasıl da “helak olduğunu” bize ayetlerle aktarmaktadır…Ne yazık ki, geldiğimiz ve yaşadığımız asır noktasında, öylesine dejenere olmuşuz ki İlahi hüküm ve hakikatlere kalplerimizi ve gözlerimizi kapatmış durumdayız!..

***

İşte son zamanlarda başımıza gelen vakıalar!..  Ders çıkarmadığımız gibi, gerçekleri görmezlikten gelen bir tavır takıntısı içerisindeyiz.. Kur’an-ı Kerimin emrettiği ve uyardığı gibi; “kendimize çekidüzen vermemiz” gerekir.. İstikametimizi, dosdoğru belirlememiz lazım.. Sapmamamız, yalana, dolana, meyil etmememiz gerektiği gibi; helalimizi helal olarak bilmeliyiz ve onunla yetinmeliyiz, haramımızı da haram olarak, bilmeliyiz, tanımalıyız ve ondan de sakınmalıyız.

***

Cenab-ı hakkın “çizdiği” yolda, Kur’an ve Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in rehberliğinde yürümemiz gerekir.. Başka yollara sapmamamız lazım.. Aksi takdirde, bedeli ağır hadiselerle ve faturalarla yüz yüze geliriz.. Kaldı ki milletçe ödüyoruz.. Ama hala da tehlikenin, yaşananlardan çıkarılacak dersin, noktasında değiliz.. Felaketler her an için yaşanabilinir.. Ki kimse bunu da inkâr edemiyor…

***

Tekrar ifade etmem gerekirse okuduğumuz A’raf suresinin 4 ayeti bize birer ders-i ibret olmalıdır.  Parolamız olmalıdır.  Çünkü biz inanmış bir milletiz. Kur’ana inanmışız. Aba ecdadımız 1500 yıllık bir gerçeğe dayanmaktadır… Biz de o gerçeğin rotasında yürümeliyiz… Eğer ki gitmediğimiz takdirde tehlikeli badirelerle karşı karşıya kalmamız kaçınılmazdır…

***

Kur’an bizi uyarıyor.

Diyor ki;

Gök ve yer arasında görünmeyen nice gizli ilahi ordular vardır.

Eğer ki, toplumlar müspet hareket ettiği sürece onlar rahmetle hareket ederler…

Menfi ve negatif hareket ettiği zaman, Allah’ı tanımadığı zaman, Hz. Muhammed (S.A.V)’in yolundan saptığı zaman işte o Allah’ın görünmeyen orduları harekete geçer.. Ve yer küresinde yaşayanların başına çöker ve azaba uğratır…

İster kendimize gelelim, ister gelmeyelim.  Tarihi gerçek vakıalar ortadadır.

***

Duymuyoruz, görüyoruz ve bizzat yaşamaktayız.   Bu itibarla lütfen şunun bunun veyahut sahte kahramanların Türkiye’ye karşı kurmuş olduğu ithal tuzaklardan artık vazgeçelim.  Diyanetimizin buna dair uyarılarda bulunması lazım… Devletin sistemini elinde tutanlara bir uyarı dersi olsun.  Ki millet de onlara bağlı kalsın.

***

Kur’an-ı Kerim, 1500 seneden beri aba ecdadımızdan bize miras olarak kalmıştır.. Ona sımsıkı sarılalım, elimizde tutalım, zihnimizle, fikrimizle, yaşam şeklimizle, biat eden olalım… Kulluk görevimizi yerine getirelim.. Onun gerçekleriyle hayatımızı biçimlendirelim… İşte A’raf suresinin 101. Ayeti…

Bakın bizi nasıl da uyarıyor..

Ve diyor ki;

“İşte memleketler! Onların haberlerinden bir kısmını sana anlatıyoruz. Andolsun, peygamberleri onlara apaçık deliller getirmişti. Fakat onlar daha önce yalanladıklarına inanacak değillerdi. Allah, kâfirlerin kalplerini işte böyle mühürler.”

Kur’anın dostça uyarısına kulak verelim.

Yaşayalım.

Ve gece gündüz Allah’ın gerçek rahmetini ve şiddetli gazabını unutmayalım…

***

Çünkü insanoğlunun önünde iki yol var…

Ya Allah’ın rahmetine müstahak oluruz..Ya da Allah’ın gazabına müstahak oluruz.

İkisi de kazanılabilir.

Bu itibarla diyoruz ki;

Allah hepimize dosdoğru yolu sırat-ı müstakimi nasip eylesin.

Allah’ın Peygamberimiz (S.A.V) Efendimiz’e uyarısı gibi;

“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol..”

Bu emir ve ifade; bizim için de bir uyarıdır.  Özellikle de bir derstir.  Bu dersimizi hiç unutmayalım, daima okuyalım.

Yoksa ülke olarak badirelerden kendimizi kurtaramamış oluruz ki memleketin insanlarına çok ağır faturalar çıkar, aileler yok olup gider..

Depremler, musibetler, hastalıklar vücut bulur.. Ki yaşıyoruz görüyoruz… Onun için bu badirelerin hiçbiri rastgele olaylar değildir.

***

Velhasıl kelam… Kur’an bizi sık sık uyarıyor sevgili dostlar.  Kendimize dönelim, sorgulayalım, öz eleştiri yapalım…

Hem tarihten, hem ecdattan örnekler alalım… O büyük insanlar nasıl yaşadılar, hangi zaferleri neyle kazandılar?

Osman Gaziler ve Fatihler gibi uzun bir ömür devletini yaşatan kahraman ecdadımızın yolundan çıkmayalım.

Şunun, bunun, çağdaş Amerika’nın (!), AB’nin veya Rusya’nın, ya da emperyalist vurguncu devletler dahil..

Onların, hegemonyasında olmayalım…

Aklımızı başımıza alalım.  Sırat-ı müstakim bir yolumuz var, o da Kur’an çizgisidir ve bize gösterdiği yoldur.

En derin saygı ve sevgilerimle.