BÖYLECE SONUÇ NE OLABİLİR?

Elbette ki, ülkenin ve milletin hal-i pür melali hüsran olur.. Şiddetin, çatışmanın, terörün, kin ve nefret, enva-i ahlak duygusunun yokluğu, en vahşi şekilde yaşanır hale gelir… Ki 1,5 asırdır yaşanan ve yaşatılanlar orta yerde cereyan ediyor.. Geçtiğimiz hafta sizinle; “Mevcut sistem milli değildir, yerli de değildir” başlığı altında, iki sohbetimiz oldu.. Uzun uzadıya, nedenlerini, niçinlerini ve nasıllarını dile getirip, aktardık.. Bugün, “sebep ve sonuç” ilişkisine odaklanarak, milli meselelerin geldiği ürkütücü aşamayı aynı minval üzerinde hasbihal etmek istiyorum..

***

Bilaistisna diyorum… Toplum 7’den 70’ine kadar “anormal halleri” yaşamaktadır.. Ki bariz ve açık şekilde,  çarşıda, pazarda, işte, sokakta, caddede, hatta evde bile yaşananların zerre-i miskali, milli ve yerli, özümüz olan medeniyetimizle, örtüşmediği gibi yakışmıyor da.. Belki şahsi bazda, uyuşturucu, sarhoş ettirici müşrikatlarla işimiz olmayabilir.. Ama velakin, içen, çeken, gaflet vadilerinde yürüyen ülke insanlarımızın hal-i durumu, huzur bozucu, rahatsızlık vericidir..

***

Mutlak bir istibdat ve cehalet söz konusu.. Çünkü bir çok kişi “besmeleyi” bile bilmiyor.. Kelime-i şehadeti bilmiyor.. Körü körüne, batıl bir anlayış ile yaşamın cehaleti içerisinde; debelenip duruyor.. Yaşananlar karşısında der demez mevcut duruma “milli cehalet” demek zorunda kalıyoruz.. Elbette ki, cehalet kelimesinin önüne “milli” kelimesi eklenmez ama toplumun giderek ekseriyetinin bu hali yaşadığı ya da dikte edildiği için demek zorunda kalıyoruz.

***

İslam’a aykırı, dinimizle örtüşmeyen, antidemokratik toplumsal bir dejenerasyonun yaşam biçimi haline getirilmesine milli denilemez… Eğer ki denilirse, bu millete ihanettir ve hıyanettir. Millete yanlışları yutturmaktan başka bir şey değildir.  Görüyoruz, duyuyoruz, biliyoruz… Yazılı ve görsel medyanın manşetlerine, haber ekranlarına baktığınızda, mevcut hal kendini deşifre ediyor…

***

Ahali soruyor; bu gençlik nereye gidiyor? Ne oldu da bu aile dejenerasyonu toplumun her kesimini sarmaşık gibi sardı.. Aile müessesesi denilen kurum kalmadı?.. Evliliklerin manevi yönü terk edildi.. Artık maddiyat öncelikli.. Peki neden böylesi bir yıkım yaşanıyor?.. Hiç kuşkusuz ki, İslamsız bir kültürle yaşanıldığında, sonuç itibariyle böylesi bir sonuç doğmaktadır…

***

Öylesine ahlaki bir yozlaşma yaşanıyor ki, anne babaya, baba anneye, evlat hepsine, kız ve erkek, yaşlı bilaistisna “güvensizlik” içerisinde, saygıdan, sevgiden, hürmetten yoksun.. Öylesine aileler biliyorum ve tanıyorum ki, veryansın ediyorlar.. “Evlat evlat diye” haykırıyorlar.. Ne geceleri gece, ne gündüzleri gündüz.. Uyku haram vaziyette.. Gecenin bir vakti, daha evlatları eve gelmemiş.. “Kızım nerde, oğlum nerde” diye, dert yanıyor..

***

Kim bilir ki, kızı ve oğlu ya da bir başka gençler, hangi diskolarda, hangi barlarda, hangi fuhuşhanelerde hayatını zindana, bataklığa kurban ediyor.. Devlet-i aliye sorsanız, ya da aileler tepki gösterdiğinde “özel hayata müdahale, o reşittir” deyip, adeta mevcut hale prim vermektedir.. Ne adına, sözde çağdaşlıktır, laikliktir, yaşam özgürlüğüdür..?

 ***

Öyle ya, ülke insanını bu hale sokan kurtarıcı (!) bir sisteme sahibiz..! Bu sisteme nerdeyse yüz yıldan beri kurtarıcı diyoruz, Atatürkçü sistem diyoruz, Kemalist kurtarıcı yol diyoruz.  E güzel ama (!) gerçekte millet nereye gidiyor?.. Ne yazık ki, yolunu şaşırmış, ne yaptığını bilmez bir halde. Gençlik gece yarılarına kadar dışarıda ve sarhoş bir şekilde evine dönüyor.

***

Hal böyle olunca, İslam’ca yaşayan bir toplumun neresine sığdırabiliriz olup-bitenleri?… Yakışıyor mu bu hal?.. Elbette ki yakışmıyor…Manzara karşısında inanın ki, kelime bulamıyoruz ki konuşalım.  Böylesine antidemokratik, ahlak dışı yaşam, bu toplumun başına nasıl da bela edildi?.. Nereden geldi, nasıl getirildi, nasıl kabul ettirildi nasıl millete enjekte edildi? Hiç kuşkusuz ki, onu gelen giden, rejimi ve sistemi uygulayan hükümetlere, yöneticilere sormak lazım?.. Sorsanız nasıl bir cevap alırsınız? Verilebilecek cevapları yok sanırım..

***

Olsa idi, samimiyetsizlik ikmal olmazdı…Çünkü, hep aldatıcı makyajlı kelimelerle bazı cevaplar verildi.. Ağır yemin ediyorum, azıcık dürüst olsalar, hiçbir şekilde cevap veremezler… Demem o ki; her şeyden evvel ülkenin ve milletin en büyük sermayesi daha fazlasıyla ahlak düzgünlüğüdür, imanlı bir gençliğin yetiştirilebilmesidir.  İşte bunun kaybedilmemesi gerekir?.

***

Netice itibariyle gelinen aşamalara karşılık, Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin dediği gibi;

“Hak şerleri hayr eyler

Zan etme ki ğayr eyler

Ârif ânı seyr eyler

Mevlâ görelim neyler

Neylerse güzel eyler!”

***

Demek ki, bu veciz sözlerin doğrultusunda hareket etmemiz gerekir.. Biz de bekleyelim.. Bakalım Cenab-ı Allah’ın takdiri bize ne gibi sonuçlar getirecek? Beklemekte ve sabretmekte fayda vardır… Tek çare ve çözüm; toplumsal olarak Kur’ana sarılmamız gerekir…

****

Bakınız yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in “Âl-i İmran” suresinin 103. Ayeti bize şöyle sesleniyor…

“Va’tesimû bihabli(A)llâhi cemî’an velâ teferrakû”

“Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin.”

***

O kopmaz ip, Allah’ın ipidir.. O da, Kur’an-ı Kerimdir.. Kur’an’a sarılalım, Kur’an’la yaşayalım, Kur’an’la oturalım, Kur’an’la kalkalım, Kur’an’la uyuyup Kur’an’la uyanalım.  Böyle olmazsa gideceğimiz yol yavan ve dikenli bir yoldur ve tıkalı bir yoldur. Bunu açmak için İbrahim Hakkı Hazretlerinin dediği gibi;  “Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler” inşallah. Allah bizi sırat-ı müstakimden ayırmasın, şaşırtmasın, gençliğimize sahip çıkmayı nasip eylesin.

Aksi takdirde toplum büyük uçurumların kenarına doğru yuvarlanıp düşebilir Allah korusun.

En derin saygı ve sevgilerimle.