İSLAM’SIZ BİR DÜNYADA SİYONİZM’İN HÂKİMİYETİ!? (III)

Sevgili okurlar…

Yeni yılın ilk günündeyiz! Takvim öyle diyor ki resmiyette! Biz de resmiyetin hükmüyle, tüm okurlarımızın ve izleyicilerimizin yeni yılını kutluyoruz!.. Bu kutlamayla birlikte, bir de “yılın muhasebesinin” yapılması yönünde de telkinimiz var.. Çünkü “nefis” denilen olgu her beşer için, özellikle Müslümanlar için “tefekkürü” elzem kılıyor..

*

Şimdi bu noktadan hareketle günlerdir dile getirdiğimiz “İslam’sız bir dünyada Siyonizm’in hakimiyeti kaçınılmazdır” minvalindeki gerçekle sohbet serimize devam ediyoruz! “Görünen köy kılavuz istemez” misaliyle, ülkemizin ve İslam dünyasının hal-i perişanlığı orta yerde cereyan ediyor.. Her şey ortada..

*

İşte Ortadoğu coğrafyası! İslam ülkeleri çoğunlukta, ama gel gör ki 4 milyonluk Siyonist İsrail Yahudi’siyle başa çıkamıyor.. Söz geçiremiyor.. Ki bu Siyonistlerin 70 yıldır, özellikle son üç ay içerisindeki Müslüman Gazze halkına yönelik zulmü arşı alayı inletiyor.. Peki, İslam ülkelerinde bir ses var mı yok?

*

Vaziyete karşı hayrola nedir bu hal-i zilletlik diye sorulmaz mı? Elbette ki sorulur.. Bir önceki yazımda da belirttim.. İslam dünyası “ümmet” olma gerçeğinden uzaklaşmış.. Maneviyatı terk-i diyar etmiş, bencil bir maddiyatın kölesi durumuna girmiştir.. O yüce İslam Peygamberi  Hz. Muhammed (S.A.V) ne diyor?

*

Diyor ki;

“Mümin, mümin kardeşiyle beraber birbiriyle kenetlenmesi sarsılmaz bir bina duvarı gibidir…” Eğer ki İslam dünyası da gerçek manada iman nokta-i nazarında “mümin, müminin kardeşidir” ilkesiyle yaşamış olsaydı, zerre- i miskal sarsılmaz, tehlikelerle yüz yüze gelmez, kardeş kedisin kanını dökmez, Siyonistlere de böyle boyun eğici hale gelmezdi?!

*

Ne Yahudisi, Ne ABD’si, Ne AB… Ne de Siyonisti.. Hiçbiri ama hiçbiri İslam’a galebe çalamazdı.. Ama ne hazindir ki; İslam birliğine dirliğine, Müslüman ülkeler de büyük bir zafiyet içerisinde bulunuyor.. Somut ve fiili bir İslam birlikteliği söz konusu değil.. Osmanlıları hatırlarsak, Selçukluları hatırlarsak, onlar ne zaferler, ne kahramanlıklar yazdılar?!

*

Hepsinde de “iman meşalesi ve şuuru” hakimdi?! Ulemalar, ilim adamları, Devlet-i Âliye’ye rehber olup, “ümmet” ilkesiyle, devletine ve milletine büyük davalar ve topraklar kazandırmışlardı.. Okullarında, medreselerinde “alim ve ulema, ilim ve bilim adamları” yetiştirilirdi…

*

Teknolojiye, sanayiye, tarıma dayalı tarihsel ticarete sahipti!.. Selçuklu ve Osmanlı tarih sayfalarında, alimlerin ve bilim adamlarının “fen ve sanat” yönündeki buluşları dahil, hepsi mevcut! Ama ne zaman ki Osmanlı dağıtıldı, hilafet kaldırıldı, Batı’ya endeksli bir yönetimsel anlayış, söz sahibi oldu! Herşey tembellik hanesinde, “ithale” döndü!

Hem teknolojimizi, hem sanayimizi geri plana attık.. Hem de maneviyatımızı terk-i diyar ettik!.. Ne adına, sözde müttefiklik adına, sözde batılılaşma adına, çağdaşlık adına, sözde tek dişi kalmış canavar “batı medeniyeti” adına!.. Gençlik ise gaflet ve dalaletin batağında, “batıya ve batıla” havale edilmiş.. İlimden, bilimden, alimlikten ırak, bin yıllık kültürdünden, medeniyetinden ve inancından, uzak yaşıyor!..

*

Ülkenin ve milletin tek sermayesi olan gençlik, bugün kendisine ait değil.. Bedeni kendi evladı ama zihin, akıl noktasında değil… Çünkü İslam dünyası yerinde sayıyor, patinaj yapıyor.. Bundandır ki bir avuç İsrail Yahudi’sinin Filistinli kardeşlerimize uyguladığı mezalime seyirci kalıyoruz.. Dut yutmuş bülbül misali suskun.. Büyük bir teslimiyetçilik içerisinde… 

*

Kur’an-ı Kerim “Enfâl” suresinin 60. Ayetinde şöyle sesleniyor, ümmete… Diyor ki; “Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayın. Onlarla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve bunlardan başka sizin bilmediğiniz fakat Allah’ın bildiği diğer düşmanları korkutursunuz. Allah yolunda her ne harcarsanız karşılığı size tam olarak ödenir. Size zulmedilmez.”

*

İşte Allahû Teâlâ bizi böyle uyarıyor.  Biz de İslam dünyası olarak bu işlere sahip çıkmalıyız ve sahip çıkıyoruz diyoruz ama ne yazık ki sözümüzle özümüz birbirini tutmuyor.  O İslam ahlakı üzerinde yetişen, İslam teknolojisiyle donatılan, düşmana korkusuzca gücümüzü gösterebilme halini ne yazık ki yaşayamıyoruz.

*

Demek ki “iğneyi” kendimize batırmamız gerekir!.. Gerçek suçlu biziz.. Yanlış yörüngede yürüyoruz. Eğer yanlış yörüngede olmasaydık, bugün İslam dünyası Amerika ve İsrail’e karşı tek bir güç olacaktı.  Ama heyhat! Küfür dünyasının en düşük devletine karşı dahi gücümüzü gösteremiyoruz?

*

Sevgili okurlar…

Elhamdülillah diyoruz, maşallah diyoruz!.. Hal-i hazırda 1 milyar 700 milyon nüfusa sahip bir İslam dünyası var.. Peki, barışık mıyız? Bir ve iri noktasında, ümmet miyiz? Küfre karşı, bir olabiliyor muyuz? Ne yazık ki? Ne teknolojisi var ne askeri gücün oluşturulması var ne gençliğini kültür ve ilimle yetiştirme hali var!?  Hiçbir şey yok..

*

Demek ki kendi kendimizi özeleştiriyle imtihan etmemiz lazım, soruşturma yapmamız lazım. Eğri oturup doğruları konuşalım… Hal-i âlem meydandadır. Kimse de olup bitenin tersini iddia edemez.  Allah aşkına teknolojimiz nerede?

Dünyaya ders verebilecek bir Osmanlı kültürü bugün yaşanıyor mı, yaşatılıyor mu?  Selçuklu çok küçük bir devletti nihayetinde Osmanlıya kadar büyüdükçe büyüdüler.  Ama bugün o da silindi gitti.

*

Türkiye Cumhuriyeti var.. Ki o da 80 milyonluk bir potansiyele sahip olmasına rağmen dünyaya satabilecek bir teknolojisi yok, dünyayı tehdit altına alacak heybetli bir devlet hali de yok.  Ekonomik güce de sahip değil… Ama aba ecdadımız öyle değildi. Osmanlı, son dönemlerine kadar dünyaya meydan okuyan bir devletti. Çünkü iman ve İslam söz konusuydu. Maalesef o Osmanlı da bugün yok ve yakalayamıyoruz da.

*

O zaman herkes bunu görüyor, temaşa ediyor, seyrediyor. Yeniden bir direniş ve dirilişe geçmemiz gerekiyor. Aksi halde sönüp gideriz ve kimse de bu vebalin altından kalkamaz.  Bunlar rastgele konuşmalar değildir.. Osmanlının o teknolojisi, o muharebe malzemesi bugün esamesi okunmuyor.. Maalesef yok.

*

Peki, yeniden Osmanlı gibi güçlü bir devlet olabilir miyiz? Elbette ki olabiliriz… Bu da ancak danışmayla, dayanışmayla, ilimle, irfanla, okumakla, gençliği ahlaklı bir gençlik olarak yetiştirmekle olabilir.

Yoksa bu sarhoşlukla bir yere varamayız. Bu itibarla İslam ne diyorsa, mutlaka o çizgiden ayrılmamamız gerekiyor.

En derin saygı ve sevgilerimle.