MUTLAK BİR DEJENERASYON SÖZ KONUSU!? (III)

Sevgili okurlar, çeyrek asrı devirdik, yarım asra merdiven dayamış durumdayız ki, sizlerle bu köşeden, sohbetler gerçekleştiriyoruz.. Hasbi halde bulunuyoruz..  Günlük hadiseler kadar tarihsel mevzuları da burada ilmi pencereden, değerlendiriyoruz… Odaklandığımız nokta ise, ülkenin, milletin ve devletin bekası olmuştur..

***

Demem o ki; sizlerle yapmış olduğumuz sohbetler, laf-ı güzaftan ibaret değil. Laf olsun, torba dolsun manasında, yazmıyoruz, konuşmuyoruz, sohbet etmiyoruz.. Ki beni bilen biliyor.. Müdavim okurlarımız da, mütalidirler buradan dile getirdiklerimizin tümü, tarihimizin, kültürümüzün, inancımızın, ulvi değerlerimizin ve bin yıllık geçmişimizin ışığından ve eleğinden geçirilerek, aktarılıyor..

***

İki haftadır, “toplumsal çürümüşlüğe” vurgu yaparak, ülkenin ve milletin yüz yıldan buyana geldiği vahim duruma dikkat çekiyorum.. Özellikle de, “ahlaki dejenere halimize..” Bir asra yakındır, kesintisiz bir şekilde “kültür emperyalizminin” vesayeti altında, “benlik kaybı” yaşıyoruz… Ve bu vesayet mevcut sistemin sahadaki uygulayıcıları tarafından, fiili olarak dayatılmaktadır…

***

Tarihimizle, kültürümüzle, örf, adet, gelenek ve göreneklerimizle, kutsallarımızla, yaşamımızla oynanılarak, bir asırdır “dejenerasyona” uğratılıyoruz. DNA’mızla oynadılar, kimyamızı bozdular.. Dün uzun uzadıya, günlük yaşam içerisinde “suç ve suçlu potansiyeline” yasadışı yapıların birer sektör haline gelmesini, aktardım.. Ki tekrara gerek yok.. Çünkü, halk deyimiyle hal-i durum orta yerde kendisini hissettiriyor ve yaşatıyor.. En barizi gençlik..

***

 

Onun için kimse, “pembe tablo” çizmesin, vücut bulan kültür emperyalizmine de şal çekmesin.. Kaldı ki, buradan aktardıklarımız, söylediklerimiz, dile getirdiklerimiz tarihi hakikatler olduğu gibi, mevcut hal de toplumun bizatihi kendi mevcudiyetidir..  Orta yerde ne bin yıllık bir kültürümüz var, ne de kutsal değerlere bağlılığımız var…

Dedik ya; yaşanılan en büyük tahribatta bariz olan gençliğimizin peru perişan hali!.. Sormak istiyorum vaziyet bu iken.. Gençlik neyi öğreniyor, neyle büyüyor belli mi?.. Değil…  Haddi rüşte geldiği zaman… Yani reşit yaşlara geldikleri zaman ortaya çıkıyor; “neyi öğrendiği ve neyle büyüdüğü?”… Çıkan tabloda, milli bir kültür, milli bir medeniyet, milli bir inançtan daha çok “emperyalizmin çürük kültürüyle” büyüdüğünü görüyoruz..

***

İşte bundandır haykırıyorum!… Memleketin kültür sermayesi nerdeyse sıfıra inmiştir.. Aile terbiyesi, mahalle terbiyesi, semt ve kenar kültürü, hiçbir şey kalmamış.… Diskolar, pavyonlar sabaha kadar açık… Birçok ailelerin gençleri o şekilde yetişiyor… Anne babanın elinden bir şey gelmiyor.. Laf geçiremiyor kimse…

***

Çünkü piyasadaki kültürden aldığı talimatlar, öğrendiği kültür, kültür olmaktan çıkmış, sadece batının mimsiz medeniyetine endeksli, “seküler, zombi” bir yaşam biçimi… Bize göre gelinen aşama milli bir felakettir.. Milletin başına çökmüş batı dünyasının enkazıdır. Bu enkazın dibinden çıkmak bize göre çok zor olsa da, çözüm nettir..

***

Bu enkazın dibinden çıkabilmek için, illa ki bizim bin senelik Selçuklunun, Osmanlının ve İslamın terbiyesini, kültürünü getirmek lazım. Ona da nerdeyse keellemyekün hiç yokmuş gibi ruhuna el Fatiha okumuş gibi bir hal içerisindeyiz… Zira herkes, sabah uyanırken iş başına gidip alış-veriş yapmaya başlayınca, “bismillah” demesi gerekirken heyhat, ağzından tek bir kelime çıkmıyor.. Hep unutulmuş.. Bismillah nerde kaldı, bereket nerden gelsin. O inanç yok!

***

Ben bugün para kazanıyorsam helal midir, haram mıdır ne düşünen var ne de belli? Toplumun nerdeyse yüzde yetmişi bunu idrak etmiyor.? İdrak edenler de nerdeyse tamamiyle o kültürü, o bilgiyi, o terbiyeyi tozlu raflara kaldırmıştır. Bu itibarla toplum ne yaptığının farkında değil. Ben para kazanayım da nasıl olursa olsun, helal mi haram mı önemli değil anlayışı hakim…

***

Sonuç itibariyle, kültür emperyalizminin üstesinden gelmemiz lazım…  Tek dişi kalmış batı dünyasının canavarı hiçbir zaman, bu ülke insanının, bu toprakların, bu coğrafyanın milli ve yerli kültürü olmaz!.. Ve bu kültürün de, kendisine aydınlık yarınlar getirmez… Hayır da bekleyemez… Kumar mı, fuhuş mu, uyuşturucu mu, ne derseniz deyin dayatılan batıl kültürde mübah görülmektedir…Ahlaksızlıklar zinciri, günlük yaşamı ağına almış, nefes kesiyor?…

***

Hasılı kelam, demem o ki millet, devlet ve siyasal yönetimler yaşanan “ahlaki çürümüşlüğe ve kültür emperyalizmine” karşı, kendini silkelemeli, tez elden çeki düzenle, bin yıllık tarihine, kültürüne, aba ecdadın miras bıraktığı medeniyete ve tabi İslam’ın ve Kur’an-ı Kerim'in ipine, Peygamber Efendimizin de yaşam biçimine sımsıkı sarılmamız lazım..

***

Gençlerimizi de, İslamla bütünleştiren eğitim ve öğretimle donatmalıyız.. Bir tarafta manevi üstünlüğü diğer taraftan da, bilim üstünlüğünü aşılamalıyız.. Çünkü ilim ve bilim, ne birbiriyle ayrılamaz oldukları gibi; rakip de olamazlar.. İşte bu anlayışı icra eden tüm milletler, ümmet olabilmişlerdir.. Yarınları da aydınlık olmuştur..

***

Türkiye insanının da, artık bu yolda sorumluluk üstlenmesi gerekir.. Aileler başta olmak üzere, devlet-i aliye ve siyasal iktidar, gençliğine sahip çıkması lazım.. Onları, İslam terbiyesiyle yetiştirmeli, potansiyel sahibi olmalıdır… Yani, toplumsal olarak uyanalım ,gençliğimizi başıboş bırakmayalım ki yarınlarımızı, “iman şuuruyla” buluşturalım..

En derin saygı ve sevgilerimle…