TOPLUM BİR YÖNE GİDİYOR, DEVLET TOPLUMU BAŞKA BİR YÖNE SÜRÜKLEMEYE ÇALIŞIYOR!? (II)

Evet, sevgili okurlar.

Yazı başlığımızı değiştirmiyoruz! Zira bu minvalde, seri yazımız devam edecek.. Çünkü ülkenin hal-i pür melali, zorunluluk arz ediyor mevzuların “deşilerek” irdelenmesine…

Denir ya; nereye elinizi atarsanız elinizde kalıyor…

Vahim bur uyuşmazlık var; toplum ile devlet ekseninde..

Onun için de yazı başlığımızda;

“TOPLUM BİR YÖNE GİDİYOR, DEVLET TOPLUMU BAŞKA BİR YÖNE SÜRÜKLEMEYE ÇALIŞIYOR!?” ifadesini kullandık…

Başlık, muhteva itibariyle anlamlıdır ve derinlik arz edicidir!.

Detaylarına da gireceğiz.

Yıllardan beri siz değerli okurlarımızla bugüne dek yapmış, olduğumuz sohbetlerin ana ilkesi ve teması; “toplumun kanayan hadiseleri” olmuştur…

Memleket meseleleri..

Mevzuları dile getirip, çözümüne odaklı rehber olabilme, ya da köprü vazifesini görme adına çaba gösteriyoruz…

Pek tabi ki yetkili ve etkilileri de dostane bir şekilde uyararak yapıyoruz…

Ki basının da ana ilke ve temel görevi budur; “toplumun sesi” olmak, olumlu veya olumsuz hadiselere bir ölçüde; “ayna” tutmaktır…

Söylediklerimiz, şahsi ve kişisel değil; hep toplumsaldır, kamu adınadır ve kamu görevidir.

Bu itibarla diyoruz ki;

Ülkemizde milli iradeyi elinde tutan güçler, her kim olursa olsun, illaki milletin varlığına inanması gerekir.

Milletin inancına bağlı kalmalıdır…

Milletin tarihi, kültürü, aba ecdadı paralelinde yürümelidir…

Yani geçmiş büyüklerinin tarihçelerine uygun adım atmaları lazım…

Bu yolda gidildiği zaman ülke sorunlar yumağına dönmez..

Bilakis var olan sorunlar, çözüm rotasında eriyip gider…

Ama bu saydıklarımızın hiçbirine uyulmazsa, hatta sayılmazsa, sorunlar katmerli katmerli, kabararak büyür…

Nihayetinde, vücut bulan sorunlar “çözümsüz” bir kimlikle kangrenleşerek, mevcudiyeti hayat idamesini, tehlikeye sokar…

Acılar ve olumsuzluklar kaçınılmaz hale gelir…

Ne yazık ki acıları yalnız onlar çekmezler, elbette ki yekvücut olarak 84 milyon ülke insanı o acıları çeker ve yaşamaya mahkûm kalır!

Nitekim Türkiye’nin tek parti şeflik ve dipçik döneminden bugüne dek her 10 yılda bir yaşana getirilen postmodern vesayetçi, darbeci dayatmalar, hep ülkenin ve milletin yarınlarına “ket” vurmuştur…

Nice şişirilmiş sahte kurtarıcı kahramanlar ilan edilmiştir…

Haliyle ülkenin altını üstüne getirmek isteyen hıyanet şebekelerinin de iştahı daha bir kabararak, büyümüştür…

İşbaşına hep onlar gelmiş veya onların nam-ı hesabına birileri oturmuştur…

Ülkenin tarihçesi açıkça orta yerdedir..

Ki felaket tellalları her gün farklı bir mecrada haykırıyorlar.

Bu itibarla diyoruz ki;

Devlet…

Devleti yönetenler...

Milletin iradesini elinde tutanlar, derenin bir kenarından, toplum da diğer kenarından yürümesin..

Zıt kutuplar oluşmasın..

Aynı derenin aynı kenarında birlikte yürüsünler.

Kutuplaşma değil, safların daha bir sıklaştırılmasıyla “ümmet şiarı” oluşsun..

İşte bunu da sağlayacak büyük bir birliktelik, ittifak gerçeği de Kur’an-ı Kerimdir…

Büyük bir cadde-i kûbra denilen gerçekler manzumesinin ışığında, yürümek gerekir…

İslam, tek rehberdir..

Bu da tarih boyunca bu milletin dayandığı, güvendiği tek kurtuluş kaynağıdır.

Ama görünen odur ki yıllardan beri toplum başka bir havada, siyaset bambaşka bir havada kendisine yaşam kulvarı belirlemiştir!.

Gelen giden, milli iradeyi elinde tutan zevat, bir müddet için bir şeyler yapmaya çalışmak istemişse de sonuç itibariyle gün gelmiş, beklenenlerin tersini yapmıştır ya da vesile olmuştur…

Hal böyle olunca da toplum, ülke, devlet, devletin önemli kurum ve kuruluşları tümüyle “enkaza” dönmüştür…

Kaldığı enkazın altında inim inim inlemekten de kendini kurtaramamıştır…

Onun için daima millet ne diyorsa; o olmalı!

Anayasal gerçekler olarak da millet ne diyorsa devlet, onu yapmak zorundadır.

Antidemokratik, hukuk dışı yasa ve yönetmeliklerle bu ülke hiçbir zaman çıkış yolunu bulamaz.

Tam tersine zigzaglı yollara girer…

Ucu görünmeyen karanlık tünellere mahkûm olur…

Ve boğulur gider, Allah korusun.

Keyfiyete dayalı yanlış yasalarla, yönetmeliklerle, ülke beklentileri yakalayamayacağı gibi halkta da bir süre sonra bıkkınlık getirir.

Dünkü sohbetimizde de sizinle paylaşmıştık.

Devletin bazı önemli kurum ve kuruluşları öyle bir hal almış ki; “ne hukuk, ne kanun ve ne de milli irade” tanımıyor?!

Tamamen keyfiyet var…

Ahlaki bir çürümüşlük, politize olmuşluk var…

Kurumların kapısına giden vatandaş “bin pişmanlık” içerisinde geri dönüyor…

“Bugün git yarın gel!”

***

“TOPLUM BİR YÖNE GİDİYOR, DEVLET TOPLUMU BAŞKA BİR YÖNE SÜRÜKLEMEYE ÇALIŞIYOR!?” ifadesini kullanmamızın bir başka sebebi de şu…

Devlet; tüm çabalarıyla, uygulamalarıyla hukukun temel ilkelerine dayanmalıdır.

Kanun devleti haline getirmek değil.

Veya keyfi siyasetin işine gelir hale getirmek de değil.

Hukukun temel ilkelerine uygun olarak adım atması gerekmektedir.

Öyle olmazsa, memleket acı çeker.

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Diyarbakır’ımızda son günlerde yapılan operasyonlara ilişkin, birçok yetkili ve etkili zevatın ve hatta kamuoyunun görüşlerine dayanarak söylüyoruz.

Bu operasyonlar çok geç kalınmış operasyonlardır.

Hala da öyle inanıyoruz ki dirayetli devlet yetkililerinin gerek yargı erki olsun, gerek yürütme erki olsun, yani gerek Cumhuriyet Başsavcılığı olsun, gerekse Valilik ve Emniyet Müdürlüğü olsun…

Devletin tüm ciddi imkânlarını kullanarak PKK tehlikesinden daha fazla oluşabilecek tehlikelerle mücadele etmesi gerekir.

Çünkü bu yapılan operasyonlar, daha deveden kulak bile değildir.

Öyle bir hal almış ki terör odaklarıyla işbirliği içerisinde olan “çok yüzlülüğe sahip nice madrabaz, vurguncu, talancı insanlar” var.

İşlerine geldiği zaman, hangi kanat güçlüyse daima ona göre renk değiştirirler…

Terör yüz gördüğü zaman, terörle iç içe olurlar…

Siyasetin güçlü olduğu zaman hemen siyaset kulvarında rol alırlar…

Bukalemun gibiler…

Çok değişik rol alan bu tür çıkarcı ve vurguncu çeteler, arsa mafyasından tutun da devletin birçok kurum ve kuruluşlarına dahi el atmış durumdadırlar.

Devletin o resmi makamlarını dahi nerdeyse ele geçirme başarısındadırlar.

* * *

Dünkü SÖZ Gazetesinde yayımlanan, “Kalemin Dili” köşesinde Sayın Ömer Büyüktimur’un bu tür arsa mafyalarıyla ilgili yazdığı “DİYARBAKIR’IN KÂBUSU SUÇ ÖRGÜTLERİ (2)” başlıklı yazısından bazı satırbaşlarını burada sizlerin dikkatine sunmak üzere köşemize alıyoruz.

“Dünden devam diyoruz!…

Özellikle son bayram öncesi yapılan ve adına “Koyunlar” adı verilen, arazi mafyası odaklı operasyon pür dikkat çekici..

Çünkü, kentteki “illegalitenin” nasıl da palazlanıp, büyüdüğünü göstermeye yetiyor da artıyor..

Yapının alanı; değerli arsalarla ilgili yapılan ihalelere fesat karıştırmak..

İhaleyi alanları tehdit ederek darp etmek…

“Komisyon” adı altında haraç almak..

Kamu kurumlarında yapılan işlerde kamu görevlilerine nüfuz ederek, usulsüz işlemlerin gerçekleşmesi için rüşvet verme gibi haller!

Zorbalığa direnç gösterenlere “şiddet” uygulamak, öldürmek, yaralamak, gasp etmek!

İsnat edilen; suçlamalar bu yönde…

Yakalananların üzerinde ele geçirilen 29 adet ruhsatlı silah?

Ve elde edilen para, çek ve senetler ile tapular…

Her ne kadar operasyonun adı “Koyunlar” taşıyorsa da; aralarında nice aile ve isimler var?

Ki onlar gibi niceleri var Diyarbakır’ımızda?!…”

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Diyarbakır’ımızın AK Parti iktidarına rağmen yıllardan beri karşı karşıya kalmış olduğu böylesine karanlık belayı anlatan Sayın Büyüktimur’un bu yazısı anlayana yeter de artar bile.

Ama burada biz de ilaveten Diyarbakır’ımızla ilgili can alıcı bazı konuları sizinle paylaşmak istiyoruz.

Bilindiği üzre 14 Mayıs’ta, yani 3 gün sonra Diyarbakır Organize Sanayi Bölge Müdürlüğü’nde yapılacak seçimler için canhiraşane büyük bir yarış içerisine girmiş durumdalar.

Mavi, Yeşil ve Beyaz isimli üç grubun mücadelesi söz konusu…

Ama gerçekten bu işin bu kadar zevkli ve tatlı olduğu o kadar bilinmiyordu.

Sormazlar mı, hayrola?

Bu milletvekili seçimi değil.

Belediye seçimi değil.

Mahalle muhtarlığı seçimi değil.

Bu sadece bir ticari kuruluşun idare heyeti ve başkanının seçimidir.

Bu da Ticaret ve Sanayi Odasına dayanmaktadır.

Bizim araştırdığımız kadarıyla ve hatta içinde işadamı sıfatıyla bir işyerimizin de bulunması, bize çok ibretli dersler vermiştir.

Hayrete ve taaccübe düşüren yolsuzluk ve usulsüzlüklerin oluşup çoğalması, çok dikkat çekici olmuştur.

İnanın, sevgili dostlar.

Bizim orada öğrendiğimiz ve görüp yaşadığımız kadarıyla yapılan yolsuzluklar, usulsüzlükler, hayali arsa satışları, hem de ilin gelen giden valilerinin himayesi altında, valilerin bilerek ya da bilmeyerek imzalarını attığını görüyoruz…

Hatta bakanlığın dahi teşvikiyle yapılan bu oluşum, gerçekten baş döndürücü bir hal yaşatmaktadır.

Öylesine bir hal almış ki “nitelikli dolandırıcılık” had safhada.

Devletin valilerini tenzih ediyoruz ama niye bunca yolsuzluğa ve usulsüzlüğe göz yumulmuştur!?

Bakanlık, nasıl bunlara bu kadar fırsat sağlıyor?

Bunlar, halkı açık ve alenice kandırıp dolandırmanın cesaretini kimden alıyorlar?!

Tapusu olmayan mağdur, fakir köylünün arsalarını, yani meraları ellerinden alınıyor…

Bakanlığın himayesinde “istihdam yaratma” adına verilen teşviklere rağmen, tapusuz arsalar, hayali olarak dönümünü 100 bin lira, hatta 120 bin liraya kadar yatırımcıya satmaktadırlar…

Ve o yatırımcı, sanki tapusu varmış gibi ödeme yapıyor..

Ama bilahare ne tapu veriliyor, ne de tapuyu verecek makam bulabiliyor?!

Vatandaş diyor ki;

“Ben buraya bir yatırım yaptım.

Tapuya ihtiyacım var.

Fabrika kurdum, imalat makineleri koydum, işçi çalıştırıyorum.

Krediye ihtiyacım var, bana tapumu verin.”

Ama kime dersin?..

“Git-gel” zigzagıyla vatandaşa “ha bugün, ha yarın, ha versem de sana arsa tahsisi olarak veriyorum, ama tapuyu da şerhli olarak veriyorum” aldatmacasıyla süründürüyor…

Bunun başını çeken de nerdeyse 20 yıldan beri gelen giden müteşebbis heyetlerinin başkanlarına rağmen, illaki M.Ö. isimli OSB müdürü yürütüyor.

Kanun diye bir şey tanımıyor.

Yasa diye bir şey yok.

Hep “TÜZÜKLER VE YÖNETMELİKLERLE” milletin cebine giriyorlar, para alabiliyorlar.

Peki, alınan onca para nereye harcandı?

Nasıl harcandı?

Ve niye şerhli tapu veriliyor?

Hepsi meçhul?

Oysaki şerhli tapunun anlamı, yani gerçek manada Tapu Kadastro’da kaydı-kuydu olmayan, milletin arsalarına siyasi güç kullanarak el konulmuş ve yağmalama hali yaşatılmış ve yaşatılmaya da devam eden bir durum!

Gerçekten vatandaş soruyor.

Bunun sonu nereye varacak?

Acaba bu durum nereye kadar böyle gidecek?

Keşke 10 gün içinde yapılan bunca arsa mafyası operasyonları gibi buraya da bir operasyon yapılsaydı?

Cumhuriyet Başsavcılığı, Emniyet Teşkilatı ve Valilik tarafından buranın özüne de el atılırsa, öyle inanıyoruz ki çok şeyler çıkacaktır.

Bakalım, bu işin sonu nereye varacak?

Bekleyip göreceğiz..

Ama soruya kimse yanıt bulmuş değil…

En derin saygı ve sevgilerimle.