BAYRAMIN ARDINDAN...
Değerli “Diyarbakır
Söz” okurları, Ramazan Bayramının ardından sizlere kliniğimizde yatan bir hasta
ile ilgili bir olayı anlatarak bugünkü yazıma başlamak istedim. Daha önceki
yazılarımda da "Hepatit B" ile ilgili alternatif tedavi yöntemlerine
değinmiştim. Maalesef "sarılık" üzerinde en fazla spekülasyon yapılan ve alternatif tedavi yöntemlerinin uygulandığı bir
alandır.
Bu konu ile ilgili olarak geçenlerde kliniğimize yatırılan orta yaşın
üzerindeki bir bayan hastanın yapılan ayrıntılık muayene ve tetkikleri
sonucunda "Akut Hepatit B" tanısı ile takip ve tedavisine başlandı.
Daha önceleri de sizlere özellikle akut viral hepatit tedavisinde; yatak
istrahati ve semptomatik yaklaşım uygulandığından bahs etmiştim. Yani kişinin bulantı
ve kusması varsa bunu önleyici tedavi, mayi (serum) desteği ve tam bir yatak
istirahatı tedavinin asıl amacıdır. Ancak hastaları ve özellikle hasta
yakınları bu yaklaşımdan pekte hoşnut kalmazlar. Çünkü onlara göre hasta veya
hastaları ile yeterince ilgilenilmediği hissi doğmaktadır. Bundaki en önemli
nedende hasta ziyaretine gelen eş ve dostun hastalığın korunma ve tedavisi
konusunda yaptıkları yorumlardır. Daha doğrusu yanlış bilinen doğrulardır. Bu
konu ile ilgili olarak üzerinde en çok konuşulan konulardan biri sarılık ve
diyetken diğeri ise sarılığın aynı şekilde sarı objelerin kullanılması ile
hastalığın geçeceğine yönelik inanışlardır.
Akşam vizitinde hastaları dolaşırken, akut viral hepatit B ile yatan hastanın
yanına geldiğimde dikkatimi çeken bir konu oldu; Sarı bir pijama, sarı bir
tülbent, sarı nevresimler içerisine bürünmüş ve derisi bir hayli sarı olan bir
teyze. Dayanamadım ve sorudum. Teyze niye bu kadar sarı şeyler giymişsin diye
sorunca aldığım cevap beklediğimden öteye değildi. "Doktor bey hastalığım
bir an önce geçsin diye" cevabını aldım.
Sarılık bulguları olan akut viral hepatitli bir hastada veya bir kronik hepatit
B hastasında, yeme ve içme konusunda nasıl bir yol izlenmelidir? Bu tür
hastalar bana uğradıklarında ilk sordukları soru genelde budur. Hocam! Yeme ve
içme konusunda neye dikkat etmeliyim? Genelde bu tür sorulara "Alkolü ve
gereksiz ilaç kullanımını kesinlikle önermiyorum. Ancak yemek konusunda
istediğiniz her şeyi yiyebilirsiniz. Bal ve pekmez yemenizin hastalığın seyri açısından
size hiçbir faydası yoktur." şeklinde cevap vermekteyim.
Tabi hastalar ve yakınları bal ve pekmez tüketiminin toplum ve özellikle
hekimler tarafından (!) da önerildiğini vurgulamaktadır. Şimdi size soruyorum;
bir virüs (mikrop) vücudunuza yerleşip karaciğerinize zarar vermektedir. Bal
ve/veya pekmez yemenin ne gibi faydası olabilir? Hadi olduğunu varsayalım o
halde niye hala Dünyada 350-400 milyon insan Kronik Hepatit B açısından takip
edilmekte ve tedavi görmektedir. Peki dünyada niye her yıl 1 milyon insan
HBV’ye bağlı siroz ve Karaciğer kanserinden hayatını kaybetmekteler. Bunlara da
bal ve pekmez verelim düzelsinler… Ya da diyet verelim, sizce bu durum mantıklı
mı? Maalesef dünyanın her yerinde bu tip kronik hastalıkların seyrinde görev
alan "Umut Tacirleri" vardır. Dilinin altını kesenler, kulak arkası
kesenler, çeşitli bal ve pekmezleri tedavi amaçlı önerenler gibi. Burada yanlış
anlaşılmak istemem bal ve pekmezi bende sever ve tüketirim ancak bu durum
besleyiciliğinin ötesinde tedavi edici bir anlayışla algılanmasına karşıyım. Bu
konu bu kadar basitse herkes bal yesin "HBV" bağlı bir karaciğer
hastalığı da olmasın derim…
Saygılarımla…