YPS Hakkari'de kuruluşunu ilan etti! PKK'li militanlar ilk kez tek tip kıyafet giydi

Hakkari Yüksekova’da, PKK’nın yeni oluşumu YPS mensuplarının beyaz kamuflajlı, tek tip kıyafetli görüntüleri ortaya çıktı.

YPS Hakkari'de kuruluşunu ilan etti! PKK'li militanlar ilk kez tek tip kıyafet giydi

Yaklaşık 50 kişiden oluşan terörist grubun, olağan kıyafetlerinden farklı olarak ilk kez tek tip kıyafet giymeleri ise PKK’nın dış yardım alma ihtimalini güçlendirdi.

PKK’nın dağ kadrosundan gelen örgüt elemanlarının ilk kez beyaz renkli tek tip kıyafetli görüntüleri ortaya çıktı. Üzerleri hücum yelekli, beyaz kamuflajlı teröristlerin görünümü PKK’nın dışarıdan yardım almış olma ihtimalini güçlendiriyor.

ASKER GÖRÜNÜMÜNDELER

Abdullah Öcalan’ın fotoğrafı ve PKK bayrağı altında fotoğraf da çektiren teröristlerin kendilerine asker görünümü vermeye çalışmaları dikkat çekti.

Görüntülerde YSP mensubu kış koşullarına uyumlu kar maskeli teröristler sözde komutanlarına selam veriyor.

PKK KURULUŞU

Türkiye'de siyasal Kürt hareketi, Demokrat Parti (DP) iktidarının sonlarında ortaya çıktı. 27 Mayıs Darbesi'nin ardından kabul edilen 1961 Anayasası'nın yarattığı özgürlük ortamı, 'Doğu Meselesi'ni üzerinde en çok konuşulan konulardan biri haline getirdi. Özgürlükçü ortamda gelişen sol akımlar, o güne kadar meşru siyasi zeminde örgütlenme şansı bulamayan Kürtler için bir fırsat yarattı.

Bununla beraber doğudan batıya doğru göç olgusu, pek çok Kürt vatandaşın ülkedeki eşitsizliklerin ve ekonomik farklılıkların farkına varmasını sağladı. Doğudan gelen gençler okumak ve siyasetle uğraşmanın yanı sıra birlikte hareket etme olanağını da yakaladı. Musa Anter, Tarık Ziya Ekinci, Faik Bucak, Sait Elçi, Yaşar Kaya gibi isimler Kürt hareketinin hem teorik hem de pratik zeminini oluşturdu. Özellikle Musa Anter’in çıkarttığı ve doğunun geri kalmışlığını işleyen İleri Yurt gazetesi bu açıdan önemliydi. Kürt hareketinin entelektüel zemin kazanmasıyla birçok Kürt aydın yeni kurulan Türkiye İşçi Partisi (TİP) bünyesinde aktif siyasete girdi.

Doğu mitingleri

Devletin doğuda uygulamaya koyduğu komando baskınlarına tepki olarak 1967’de bölgede başlayan gösteriler, Kürtlük bilincinin geliştiğinin göstergesi oldu. İşte bu dönemde TİP önderliğinde Diyarbakır, Silvan, Batman, Tunceli, Siverek, Ağrı, Erzurum ve Ankara’da düzenlenen mitingler, hem Kürtlerin Cumhuriyet sonrası kitlesel olarak gerçekleştirdikleri ilk demokratik hak arama eylemi olmuştur, hem de Kürt Sorunu'nun o dönemki sol ve sosyalist hareket içerisinde yer bulmasının yolunu açmıştır.

12 Mart 1971 muhtırasının ardından yaşanan baskı dönemi de sol hareketin gelişmini engellemeye yetmedi. PKK’nın temellerinin atılması da bu döneme rastlar.

1974 yılında Ankara’da kurulan Demokrat Yüksek Öğrenim Derneği'nin kurucuları arasında yer alan Abdullah Öcalan, daha sonra Kürdistan İşçi Partisi'ni yani PKK'yı kuracaktı.

PKK, ilk kurulduğu yıllarda Türkiye’nin doğu ve güneydoğu bölgelerinde yaşayan vatandaşların Türk ırkından ayrı bir ırk olduğunu, Türk devleti tarafından sömürüldüğünü, dil ve kültürünün asimile edildiğini savunarak, Türkiye’nin doğu ve güneydoğu Anadolu bölgelerini içine alacak şekilde Suriye-İran ve Irak toprakları üzerinde bağımsız birleşik demokratik Kürdistan devleti kurmayı hedeflemekteydi.

PKK'nın kurucusu Abdullah Öcalan

PKK, Türkiye'deki sol örgütlerin Kürt Sorunu'na yaklaşımlarına ve çözüm önerilerine bir tepki olarak ortaya çıksa da, Marksist söylemden kopmadı. Ancak örgüt, ilk oluşumundan itibare önceliğini Kürt ulusal bilincinin oluşturulmsına verdi. PKK'nın kurulması, Türkiye’nin çözemediği Kürt Sorunu'nda bir dönüm noktası oldu.

Abdullah Öcalan öğrencilik yıllarında ulusal sorunun silahlı mücadeleyle çözülebileceği fikrini savunarak, faaliyet alanını Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesine taşıdı. 1978 yılında silahlı eylemler başladı. Grup, ilk önce ‘Apocular’ veya ‘UKO’cular’ (Ulusal Kurtuluş Ordusu) olarak tanındı. Öcalan ve arkadaşları, Diyarbakır’ın Lice ilçesi Fis köyünde 27 Kasım 1978’de yaptıkları toplantıyla örgütlenmelerinin ismini PKK olarak belirledi.

Darbeyle güçlenen örgüt

12 Eylül 1980 tarihi Türkiye’nin çok uzun süre çıkamayacağı karanlık bir tünelin başlangıcı oldu. Darbeyle beraber başlayan baskı rejiminden Kürt hareketi de nasibini aldı. Çok sayıda Kürt vatandaş yurtdışına kaçmak zorunda kaldı. Suriye’ye gidenler Filistin eğitim kamplarına katıldı, Avrupa’ya iltica edenlerse üniversiteler ve sivil toplum örgütleri aracılığıyla Kürt Sorunu'nu Batı’ya anlatmaya başladı. Geride kalanların pek çoğu ise dönemin baskılarının simgesi haline gelen Diyarbakır Askeri Cezaevi’ndeydi. Böyle bir dönemde PKK da, çoğu yasadışı örgüt gibi Türkiye dışına çıktı. 12 Eylül’den kısa bir süre önce Şam’a yerleşen Öcalan, örgütü buradan yönetmeye başladı.

Darbenin Kürt hareketine yönelik tasfiye amacı sosyalist harekete uyguladığı tasfiye kadar başarılı olamadı, aksine Kürt hareketi darbe sonrası toparlandı. Özellikle Diyarbakır Cezaevi’nden çıkanların kitlesel olarak PKK’ya katılarak dağa çıktığı bir süreç yaşandı. Filistin kamplarında eğitimlerini tamamlayarak Suriye’den Türkiye sınırını geçen örgüt üyeleri Adıyaman, Sason ve Dersim’e yerleşerek örgüte vurucu bir güç kazandırdı.

PKK-Suriye ilişkisi

15-25 Temmuz 1981’de Suriye'de yapılan PKK 1. Konferansı'na 60 civarında örgüt mensubu katıldı. Konferans PKK’ya tahsis edilen Helve Kampı'nda yapılmış, dönemin Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad tarafından Kürdistan Demokrat Partisi'nden (KDP) alınan izinle de, örgüt Kuzey Irak’a yerleşmiştir. KDP lideri Mesut Barzani önce Türkiye’den çekinerek bu teklifi reddetmek istese de, Esad’ın baskıları sonucu kabul etmek zorunda kaldı. Böylece 1981’de Kuzey Irak’a ilk adım atıldı.

PKK’nın ilk eylemi ve yükselişi

1984’de Şam’da gerçekleştirilen ikinci kongreden sonra kamplardaki üyelerini gerilla savaşına hazırlayan örgüt özellikle Hakkari, Mardin, Siirt illerini kapsayan bölge içerisindeki askeri hedeflere karşı silahlı eylem hazırlığını hızlandırdı. 15 Ağustos 1984’te PKK’nın ilk ses getiren eylemi gerçekleşti. Hakkari'nin Şemdinli ilçesi ile Siirt'in Eruh ilçesine düzenlenen eşzamanlı baskınlarla örgüt silahlı çatışma sürecini başlattı.

Abdullah Öcalan, 1999 yılında yakalandıktan sonra verdiği ifadesinde, örgütün silahlı faaliyetlerini 1984 öncesi ve sonrası olarak ikiye ayıracaktı.

Öcalan ifadesinde, ‘Hilvan-Siverek dönemi’ olarak tanımladığı birinci dönemde mücadelenin, ağalara ve şeyhlere, yani mahalli otoriteye karşı sürdürüldüğünü; Şemdinli ve Eruh baskınlarından sonra başlayan ikinci dönemde ise gerilla taktiği tarzındaki silahlı eylemlerle örgütün doğrudan devlete yöneldiğini anlattı.

İfadesinde Şemdinli ve Eruh baskınlarının kendi talimatıyla gerçekleştiğini kabul eden Öcalan, eylem kararını 1982 yılında Diyarbakır Cezaevi'nde üç örgüt üyesinin ölüm orucunda hayatını kaybetmesi üzerine verdiğini kaydetti.

Bölgede ‘alternatif otorite’

Üçüncü kongre kararlarından sonra PKK silahlı eylemlerinin yelpazesini genişletti. Askeri hedeflerin yanı sıra, kamu kurumlarının araçlarına, yönetim binalarına saldırılar arttı. Bu gelişmeler üzerine, 1987’de sıkıyönetim yerine “Olağanüstü Hal” ilan edilmiş ve “Jandarma Bölge Asayiş Komutanlığı” kurulmuştur. Yurtiçinde faaliyetlerini yoğunlaştıran PKK ile asker ve polisten oluşan özel güvenlik güçleri arasındaki çatışmalar yoğunluk kazandı. Bu dönemde başta Suriye olmak üzere Lübnan, Kuzey Irak, Yunanistan ve Rusya’dan büyük destek gören PKK, köy baskınlarına yöneldi.

Örgütün 1986-1987 yıllarında yoğunlaştırdığı bu eylemlerin amacı PKK’yı devlete karşı alternatif otorite olarak kabul ettirmekti. Bu nedenle hedefler özenle seçiliyordu. ‘ibret’ yöntemi en kestirme 'ikna' yolu olarak görülüyordu. Güvenlik güçlerine kim bilgi veriyorsa ‘ajan’ olarak ilan edilip öldürülüyordu. Esnaftan ve sınır geçişlerinden alınan haraca ‘vergi', örgüte katılmalara ise ‘askere alma’ işlemi adı veriliyor, örgüt otoritesi bölge halkına alternatif devlet otoritesi olarak sunuluyordu.

Bu kavramların kullanılması ve halk nezdinde bu yönde propaganda yapılması Öcalan ve PKK’nın ‘parti-cephe-ordu' üçlemesi içinde orduya geçiş aşaması olarak görülüyordu.

Komşu ülkelerinin desteği

PKK’nın ordulaşma çabaları sürecinde gördüğü dış destek de çok önemliydi. İran-Irak Savaşı’nın yarattığı ortamı değerlendiren Öcalan ve PKK, 1988 yılında Bağdat ile yoğun bir ilişkiyi başlatmasını takiben, İran’ın desteğini de sağlamaya yöneldi.

Böylece örgüt Suriye ve Irak’tan sonra, İran’ın da hem Irak'a, hem de Türkiye’ye karşı PKK’yı kullanabileceği mesajını vererek, Türkiye’ye girişte İran’dan da yararlanmaya başladı. Türkiye’ye komşu üç ülkenin sağladığı bu hareket alanı PKK’yı rahatlatırken, örgüt iç bölgelere daha fazla sızarak, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni daha geniş ve kontrolü zor bir alana yayılmaya zorladı.

PKK, bu dönemde yaşanan İran-Irak Savaşı'nın sonuçlarından da yararlandı. Dönemin Irak lideri Saddam Hüseyin, Kuzey Irak’taki KDP lideri Mesut Barzani'ye bağlı güçlere saldırdı. İran’a kaçmak zorunda kalan Barzani birliklerinin arkalarında bıraktıkları silahlara PKK tarafından el konuldu. Örgüt Kuzey Irak’ta ortaya çıkan bu boşluktan yararlanarak bölgeye yerleşimi tamamladı, ayrıca Barzani’ye bağlı bazı militanları bünyesine katmayı başardı. PKK sağladığı bu güçle kendini otorite olarak kabul ettirmeye yönelik silahlı eylemlerini arttırdı. Bu eylemler neticesinde PKK, Kürtçülük hareketini uluslararası platformda tartışılır hale getirse de pek çok ülke tarafından ‘terör örgütü’ ilan edildi.

Siyasallaşma adımı

PKK Eylül 1990’da hazırladığı ‘Şehir Talimnamesi’ çerçevesinden yasal kitle örgütleriyle ilişkilerin arttırılması ve basın yayın çalışmalarının hızlandırılması kararı alarak bu doğrultuda Özgür Halk, Ülke, Dilan gibi yayınlar çıkarmaya başlamıştır.

O dönem ayrıca, Halkın Emek Partisi'nin (HEP) propaganda alanı haline getirilmesi, 1991 genel seçimlerinde partinin desteklenerek meclise temsilci sokulması talimatı Öcalan tarafından verildi.

PKK’nın 1990 yılının Mart ayında Cizre, Silopi ve Nusaybin’de düzenlediği gösterilere beklenenin üzerinde bir katılım oldu. Bunun üzerine örgüt faaliyetlerini artırarak bir yandan bu kitle desteğini canlı tutmaya çalışırken diğer yandan da siyasallaşma çabalarını yoğunlaştırdı.

Körfez Savaşı’yla güçlenme

Amerika Birleşik Devletleri öncülüğündeki koalisyon güçlerinin 17 Ocak 1991’de Irak’a başlattıkları askeri harekat, bu ülkenin Kuveyt’ten çekilmesi ve Birleşmiş Milletler'in Nisan 1991’de 36. paralelin kuzeyini Bağdat yönetimine yasaklaması kararıyla sonuçlandı. Bu karar hem Türkiye, hem de PKK için önemli sonuçlar doğurdu. Kuzey Irak’ta meydana gelen otorite boşluğundan bir kez daha yararlanan PKK, silahlı gücünün önemli bir bölümünü buraya kaydırdı. Kuzey Irak’a yerleşerek kamplar kuran PKK, Irak ordusunun kuzeyden çekilirken geride bıraktığı silahlara da el koydu. Bu gelişme örgütü silah ve mühimmat bakımından o güne kadar hiç olmadığı kadar güçlendirdi.

Kaynak: Diyarbakır Söz