BÜROKRASİ, SİYASETİN ETKİSİNDE Mİ ÇALIŞIYOR?!

Evet, sevgili okurlar.

Bugünkü sohbetimize başlık olarak kullandığımız ifade çok kapsamlı ve derin anlamlar taşımaktadır...

Görünen odur ki mevcut günlük hayat akışları içerisinde olup bitenler, özellikle bölgemizde ve Diyarbakır’ımızda feodal unsurların bölge insanı üzerine yaptıkları dayatmalar ve zorbalıklar, korku imparatorluğu yaratma halleri, büyük bir zafiyetin varlığını ifşa etmektedir.

Çünkü fütursuzca işler yapılıyor...

Yapılanlar da feodalitenin ve siyasetin gücüyle yapanın yanında kar kalıyor...

Resmiyet de Bürokrasi de, etkili ve yetkili zevat herhangi bir etki yapmıyor.

Sanki hiç bir yaşanmamış gibi; “görmedim, duymadım, bilmiyorum” kodunda tavır sergileniyor...

Nice örnek vakalar var..

Hal böyle olunca da der demez yazımıza başlık olarak kullandığımız; “Bürokrasi, siyasetin etkisinde mi çalışıyor” sorusu, ikmale geliyor..

Ne yazık ki, hal-i âlem orta yerde seyrediyor...

Hani bir söz var..

Görünen köy kılavuz istemez..!

Vecize sözün rotasıyla yola çıkarsak, Diyarbakır’da son günlerde yaşanan ve yaşatılan birçok adli vaka; her şeyi açıkça ortaya koymaktadır...

Özellikle devlet ihaleleri..

Özellikle TOKİ’nin arsa satış ihaleleri...

Şehrin birçok bölgesine çöreklenmiş yasadışı yapıların cirit atma halleri!..

Pek tabi ki feodalitenin ve siyasetin himayesinde güç bulan arazi mafyası!...

Bu alanda “işlenen suçlara ve suçlulara” dokunulmuyor...

Sorgulanmıyor..

Hak ettiği karşılığı bulmuyor...

Ne adli, ne idari?!...

Oluşan vahim zafiyet neticesinde feodal yapı başta olmak üzere, yasadışı oluşumların ve arazi mafyasının “iştahını” oldukça kabarttığı gibi, şımarıklaştırıyor da!

Ali kıran baş kesen misali..”

Rahat hareket ediyor.

Mağdur vatandaşların üzerine tehditlerini rahatlıkla sürdürebiliyor...

***

Tabi yaşanan hal, madalyonun bir yüzü..

Peki madalyonun diğer yüzü..

Ne hazindir ki diğer yüzden daha haşin!...

Çünkü bir bakıyorsun ki aynı anılan insanlar, siyasetin hem de iktidar partisinin en önemli kilit noktalarında arz-ı endam ediyorlar..

Siyasi abilerinin yanında, boy gösteriyorlar...

Onların gölgesinde, nüfuz ediciliklerine nüfuz katıyorlar..

Beri yanda bir bakıyorsunuz ki, kamu kurum ve kuruluşlarının önemli makamlarını ihraz eden bürokratlar da “siyasi nüfuzun” etkisinde kalarak, anılan kişileri himaye ediyor...

Veyahut anılan kişilere karşı bir iş yapıyorsa da, bir bakıyorsunuz ki yukarıdan onun karşılığını kötü bir şekilde alıyor.

Ya mesleğinden oluyor.

Ya geri noktalara itiliyor.

Veyahut da o da onların dümen suyuna katılım gösteriyor...

Bize göre, bu hal-i vaziyet hiç ama hiç ne ülkeye, ne bölgeye, ne de AK Parti iktidarına hiç yakışmıyor...

Ki böyle de gitmez!...

Çünkü hangi zamanda, hangi zeminde böylesi işler olmuşsa, kesinlikle o iktidarların, o hükümetlerin ömrü kısa olmuştur?

Geçmişe yönelik çok örnek de verebiliriz...

Geçmişten bahsetsek de ki edebiliriz.

Ama mühim olan, mevcut hali görüp, kirli görüntülere el atmak lazım…

Hani bir atasözü var diyor ki;

Duvarım sana söylüyorum, gelinim sen anla.”

Bu söylediklerimizi kıssadan hisse olsa dahi Diyarbakır’ımızda, bölgemizde devletin icra makamında olan önemli işlerin başında bulunan zevat mutlaka, “görmeli” ve kendilerine de müdahale noktasında, çekidüzen vermesi lazım.

Zira her şeyden evvel bürokrasi işlerken, yani ciddi manada görevini yerine getirirken, mutlaka devlet adına hareket etmesi gerekir...

İktidar partisi adına değil.

İktidarların ve iktidarların önemli makam ve mevkilerinde bulunan zevatın veyahut yerel siyaseti güden milletvekillerinin hatırına binaen bürokrasi işlememeli...

Aksi takdirde, hukukun üstünlüğü gerçekleşemez.

Bu işler ister idari yönden olsun, ister yargı yönünde olsun, ister herhangi bir makam mevki yönünde olsun.

Ne olursa olsun; O bürokrat nerde bulunursa bulunsun illaki devlet adına çalışması gerekir.

Zira “devlet onu, millet adına oraya görevlendirmiştir.”

Siyasilerin ve iktidarın güdümünde olmamalıdır.

Siyasetin ve iktidarların güdümünde çalışan bir bürokrat hiçbir zaman tarafsız olamaz, bağımsız olamaz, objektif olamaz..

Devleti de milleti de temsil edemez!

Ki mesleğine de makam ve mevkisine de “halel” getirmiş olur?

* * *

Sevgili okurlar.

Yeni Şafak Gazetesinin deneyimli kalemlerinden Yusuf Kaplan Hoca’nın dünkü yazısı, hayli dokunaklıydı...

Özellikle, ülkemizdeki siyaseti ve devlet mekanizmasının işleyişini irdelerken, “günü kurtarma adına” siyasetin yapılmaması gerektiğine dikkat çekiyor..

Ki yazımızın genel muhtevası da bu minvalde!

Kaplan’ın yazısından bir iki paragrafı aktaralım...

Yazı başlığı; “Gün’ü kurtarmak mı, geleceği “kurmak” mı? Ya da zamanları aşan bir zaman idraki…”

Devamı şöyle...

“En az iki asırdır, vaziyeti idare etmekle meşgulüz, idare’ye vaziyet etmekten uzağız. Hem de çok uzağız. Gün’ü kurtarmak için çırpınıp duruyoruz yalnızca. Bilmiyoruz ki, biz gün’ü kurtarmak için çırpınıp durdukça, geleceği kaybediyoruz, batıyoruz, yok olmanın eşiğine sürükleniyoruz…

Çok mu “sert” oldu bu giriş yazıya?

İyi de, vaziyet çok sert, çok tedirgin edici, öyle değil mi: Gün’ü kurtaralım derken, geleceği kaçırıyoruz. Gün’ü kurtarma savaşı verdikçe, geleceği kaybediyoruz, kendi ellerimizle yok ediyoruz geleceği/mizi.

Gelecek tasavvuru geliştiremezseniz, geçmişinizi de koruyamazsınız, bugününüzü de kaybedersiniz. Dün’ün yaşaması, geleceğe uzanacak bir ufuk sunmasına bağlı. Bugün’ün sadece bugünden ibaret olmaması ise, geçmişle gelecek arasında uzanmasına, uzanabilmesine.”

***

Evet, sevgili dostlar.

Bakınız, dostumuz Yusuf Hoca bunları yazarken…

Gerek devletimizin iki yüz yıldan beri yaşam tarzı olsun ve gerekse son 15-20 yıldan beri Diyarbakır’ımızda olup bitenler olsun…

Bazı siyaset yobazları tarafından rantiyeci, zorba, jakoben, feodal yapıyla nerdeyse iç içe yaşayarak, kendilerine kurtarılmış alanlar oluşturduklarını görüyoruz...

Ne yazık ki feodal yapının yapmış olduğu kirli yapıyı adeta himaye altına alıp, devletin bazı önemli bürokratlarına da nüfuz etme peşinde koşan siyasi anlayış, hep hâkim olmuştur?

Ve hala da hâkim olmaya devam ediyorlar diye düşünüyoruz.

Geçmişe yönelik bir örnek vermek gerekiyorsa o örneği de burada verelim.

Diyarbakır eski Cumhuriyet Başsavcısı Sayın Ahmet Yavuz’un son dönemlerinde bir terör soruşturması kapsamında, polis ve jandarma ekiplerince birçok adrese operasyon düzenlenmişti.

O operasyonda, aralarında HDP Diyarbakır Milletvekili Dersim Dağ'ın babası Mehmet Zeki Dağ'ın da bulunduğu 14 kişi gözaltına alınmıştı.

Ama ne hazindir ki, Diyarbakır’ın AK Partili kadın milletvekili çok rahatlıkla başsavcının yanına giderek “keşke bu operasyonu yapmamış olsaydınız, zira HDP Diyarbakır Milletvekili bayan arkadaşım benden rica etti, bu operasyon yapılmasın” diyor...

Böylece, başsavcıyı baskı altına almak istiyor.

Ancak Başsavcı Sayın Yavuz çok büyük yüreklilik ve yiğitlik göstererek, “asli görevini” icra etmiştir...

Onu dinlememiştir.

Gözaltına alınanların birçoğu yargıya sevk edilmiş, bazıları tutuklanmış, bazıları serbest bırakılmıştı.

Buradaki olayın en önemli görüntüsü, iktidar partinin bir milletvekili olarak siyaseti bürokrasinin üzerine çökertip o bürokratı etki altına alma hali. 

Bugün Başsavcılık ve yargı gibi bir yer olmasa dahi devletin diğer bazı kurum ve kuruluşları üzerinde de aynı teraneler, aynı kirli emellerin devam etmekte olduğunu görmüyor değiliz!...

Bu örneği daha önce de buradan dile getirmiştim..

Yaşananları kınamıştım.

Başsavcı Sayın Yavuz’u da tebrik etmiştim.

Bilahare öğrendim ki bu milletvekili hanımefendi yazılarımızdan dolayı soluğu Adalet Bakanlığında almış..

Orada, salya-sümük gözyaşı döküp ağlamış...

Ve Başsavcı Yavuz’u “bu başsavcı bizimle uyum sağlayamıyor, onu hemen makamından alın” diye telkinde bulunmuş...

Her nasıl oluyorsa, bir süre sonra Başsavcı, Yaz Kararnamesiyle görevinden alınıyor.

Ve Ankara’ya Yargıtay’a savcı olarak atanıyor..

İşte biz böylesine şeyleri gördüğümüz için böylesine kirli siyasetin, bürokrasinin üzerine çökmesi ve bürokratlara aba altından sopa göstermesini telin ediyoruz..

Çünkü vaziyet çok endişe vericidir.

Bu arada, yarınki yazımızda, çok çarpıcı ve Diyarbakır kamuoyunun bir süre gündemini meşgul eden; “örnek” bir hadiseyi de irdeleyeceğimi şimdiden haber vermek istiyorum...

Örnek olayı, iki cümleyle ifade edeyim.

13 Ağustos 2021 Cuma akşamı saat 20.00 sıralarında, Yenişehir ilçesindeki bir AVM’nin önünde işadamı ve inşaat yüksek mühendisi S.K.’ya yönelik suikast...

Yani yapılan silahlı saldırı...

Bu olayın detayını, çok yönlü gelişmeleriyle birlikte yarınki yazımızda sizlerle paylaşacağız...

En derin saygı ve sevgilerimle.