ERDOĞAN'IN ANLAYIŞI EŞİTTİR İSTİKRAR! (II)

Evet, sevgili okurlar.

Başlık olarak kullandığımız kavram çok anlamlıdır.

Bir o kadar da dikkat çekicidir.

Kullanılan cümle itibariyle birkaç kelime daha ilave etme lüzumu hissediyoruz.

Erdoğan demek; hiç kuşkusuz ki "istikrar" demektir...

Ülkenin, devletin, milletin gerek ekonomiksel olsun, gerek ahlaki durumlar olsun, gerek tarih ve kültürümüz olsun; "onunla" bir ivme kazandı…

İnanın ki Erdoğan olmasaydı bunların hiçbirisi belki bugün olmazdı…

Türkiye yaşanılmaz bir ülke haline gelmiş olacaktı…

Hele hele ekonomiye gelince, ahlaki değerler deyince esamisi bile okunmayacaktı..

Ama Erdoğan var!

Onun için de ülkede istikrar vardır.

İstikrar varsa istikbal de vardır.

İstikbal varsa istiklal de vardır.

Tüm bu kavramların Türkiye’de varlığı, mevcudiyeti söz konusudur.

Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın sayesinde bu millet bu seviyelere gelmiş durumdadır.

Pek tabi ki tüm bunlara rağmen, bazı eksiklikler de yok değil.

Yine de devletin, iktidarın imkânlarından faydalanmak üzere gayriciddî, istismarcı, riyakâr, kişisel rant peşinde olanları da görmüyor değiliz..

Görüyoruz…

 

 

Bu ülke insanı; devletiyle, milletiyle birleşerek, bütünleşerek, Erdoğan gibi büyük devlet adamlarını meydana getirmiş olduğunu da unutmayalım.

Ama ne yapacaksın?

Şans eseri mi diyelim?

Ne yazık ki bahtı kara, taşı kara bir şanssızlıkla karşı karşıya olmaktan ülkemiz kendini kurtaramıyor...

Siyasetin peşinde kirli emel peşinde olan bazı çevrelerin varlığı; huzur bozucu…

Vurgun peşinde olanların haddi hesabı da yok.

Siyasetin bazı imkânlarını rant olarak kullananları, özellikle AK Parti kendi bünyesinden bir türlü arındıramıyor.

Özellikle Güneydoğu’da, özellikle Diyarbakır’ımızda…

Hangi taşı kaldırırsan mutlaka altında bir kobra yılanı gibi hıyanet şebekeleri çıkmaktadır…

 

 

Ziya Paşa’nın dediği gibi;

“Sirkat çoğalıp lafz-ı sadakat modalandı

Namus tamam oldu hamiyyet yeni çıktı

**

Sadıkları tahkir ile red kaide oldu

Hırsızlara ikramû inayet yeni çıktı

**

Hak söyleyen evvel dahi menfur idi gerçi...

Hainlere amma ki riayet yeni çıktı”

**

Bu gerçekleri kaleme alan Ziya Paşa nerdeyse 200 sene önce bunları tespit etmişse, bu tür olup bitenlerin hala da ne kadar zirve olduğunu kimse inkâr edemez.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Diyarbakırımızın yaşadığı talihsizliklerin bini bir para…

İşte Elektrik kesintileri..

Ramazan ayı dahil olmak üzere..

Öyle ki, sahur vakti, iftar vakti "rastgele" elektrikler kesiliyordu..

Şehir karanlığa gömülüyordu.

Sofrada göz gözü görmüyordu…

Öyle zaman oluyordu ki kesintiler 48 saat bilfiil sürüyordu..

Evler, işyerleri, kamu kuruluşları; "hepsi" devre dışı misali, çalışmıyordu..

Ne yazık ki TEDAŞ özelleştirildi, DEDAŞ oldu, sorunlar bitecek sanılıyordu, ama bitmedi..

Bilakis özelleştirildi, rezalete dönüştü…

Keyfiyet hasıl oldu…

**

Özellikle, iş çevreleri..

Fabrikalar..

Üretim merkezleri..

Yani istihdam alanları maalesef "elektrik kesintileri" yüzünden, iş yapamaz hale geldi…

Son dönemlerde iş zivanadan çıktı...

İşadamı; "kesintilere" karşı jeneratör kuruyor..

Ama o jeneratör Diyarbakır sıcağına dayanamadığı için; "yanıyor?"

Çünkü o jeneratör bir saat, iki saat çalışmıyor ki günboyu çalışıyor..

DEDAŞ elektrik vermiyor..

24 saat kesinti...

Düşünün işadamı yedek jeneratör kuruyor..

İşim aksamasın; üretim devam etsin..

İstihdam sağlansın diye; mücadele ediyor…

Ama yedek jeneratör de arızalanıyor..

Peki, DEDAŞ'tan bir haber var mı; yok…

Ne elektrik var..

Ne de gelip arızaya müdahale etme görevini yerine getirme var.

Keyfemayeşa bir durum…

 

 

Sorumlu, ama sorumsuz bir kurum DEDAŞ!

İş para tahsilatına gelince; "gırtlağa" yapışıyor..

Abonelerine "büyük meblağta" fatura kesiyor…

Parasını alıyor…

Ödeme geçikti mi, faizini bindiriyor?

Olmadı gelip elektiği kesiyor..

Acıma yok müsamaha yok..

Ama herhalükarda, tahsilatını yapıyor…

Parasını isterken, aslan kesiliyor, ama iş hizmet üretmeye gelince "kamplumbağa…"

Tabi ki, tilkiliği de var..

Kurnaz da kurnaz…

**

Bakınız DEDAŞ'ın dün yaptığı keyfiyet…

Yaşanan elektrik kesintisi yüzünden oluşan mağduriyetler…

Derler ya hangisinden başlayalım?

İşte, Organize Sanayi Bölgesi…

Dün birçok fabrika üretim yapamadı..

İşçiler, eli kolu bağlı durdu..

Makine çarkları dönmedi...

Çünkü elektrikler kesikti…

Çünkü DEDAŞ keyfiyet içerisinde idi..

Nitekim sulama yapan tarımcılar dahi, arazilerini sulayamadı.. 

Yani, mağduriyetler zinciri?

Peki, tüm bu olup biten zarar ve ziyanı kim ödeyecek, mağduriyeti kim, giderecek?

Suçlu DEDAŞ…

Ama herşey, meçhuliyet karinesi içerisine sıkıştırılıyor..

Adeta dokunulmazlık zırhına burunduruluyor.

 

 

İşte dünün hal-i vaziyetinden özetle; DEDAŞ'ın zulmü böyle!...

Ama kimin umurunda?

Biz buradan Cumhurbaşkanımız Erdoğan'a sesleniyoruz?

İstihdamı körelten..

Yaşamı çekilmez hale getiren..

Çifte mağduriyetler oluşturan DEDAŞ'ın, keyfiyete dayalı "zulmüne" bir son versin artık…

Çünkü herkes siyaset, milletvekili olma ve koltuk peşinde…

"Vatandaşı, işadamını, sanayiciyi" düşünen yok…

Kimse sorunlarla ilgilenmiyor?

 

 

Velhasılı kelam..

Öyle ümit ediyoruz ki, bu duruma bir neşter atılacaktır…

Tabi yine ümit varız ki bu dönem, artık Başkanlık dönemi olacağı için; "sorunlar" çözümsüz kalmayacak…

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bunları net olarak görecek.

Özellikle, sahtekâr, riyakar, vurguncu, kişisel rant peşinde olan kesimleri de devlet bünyesinden bir bir ayıklayacak…

Her şeyi devletin tüm gücünü kullanarak kontrol altına alacağına inanıyoruz.

Çünkü, vatandaş bıktı.

“Artık yeter!” demek zorunda kalıyor.

* * *

İnanın, sevgili dostlar.

Mikrofonlarımızı çarşı pazarda vatandaşa uzattığımızda; "bir dokun bin ah işit" misali…

Ki “Bırakın Vatandaş Konuşsun” programında görüyoruz..

Ahali nasıl isyan ediyor?

DEDAŞ…

Belediyelerin sözde hizmetleri…

Devletin diğer bazı kurumlarının işleyişine dair; "serzenişlerin" yoğunluğu…

Tabiri caizse yer yerinden oynuyor…

İşte, Diyarbakır'ın tarihi surlarının hal-i pür melali!

Vatandaş diyor ki; sorunlarımıza el atılsın, rahat bir nefes alalım…

Neyse, biz işin takipçisiyiz.

Her şeye evet denilebilinir.

Fakat vatandaş hiçbir zaman ekonomiksel sıkıntıya gelmez…

Hele ki zarar ve ziyana hiç gelmez…

Kim buna sebebiyet verirse, illa ki vatandaş yakasına yapışacaktır.

Sonuç itibariyle..

Yeni bir Türkiye'ye doğru yol alıyoruz…

Cumhurbaşkanımızın da yeni yetki ve fonksiyonunun yüksekliğiyle; sorunlara eğileceği ümidindeyiz…

Çünkü halk büyük beklentiler içerisindedir..

En derin saygı ve sevgilerimle..