HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ MÜ, HÂKİMİN ÜSTÜNLÜĞÜ MÜ?!

Sevgili okurlar.

Geçtiğimiz hafta “HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ MÜ, HÂKİMİN ÜSTÜNLÜĞÜ MÜ” başlıklı iki yazımız oldu.. Muhtevası da “hukuk sistemimiz ile iş mahkemelerini” kapsıyordu.. Tabi bize ulaşan, bizim ve hukukçularımızın da “skandal bir karar” olarak nitelendirdikleri bir davayı örnek alarak, kısmi yönde buradan dile getirmiştik...

Ve şunu ifade etmiştik; “yeri ve zamanı geldiğinde” bu kararı, tüm detayıyla, kamuoyuyla paylaşacağız!...

İşte o gün bugündür...

Onun için de, yazı başlığımız aynen yerini koruyor..

Ve diyoruz ki; nerde kalmıştık?!

“Skandal kararın” adresi, Diyarbakır 2. İş Mahkemesinin hâkimesi...

Hukukçular kararı, rastgele hukukun ve adaletin semtinden, kenarından, kıyısından geçmeyen, kendiliğinden verilmiş “afakî bir karar” olduğunu söylüyor!

Hâkime hanımın yanlılığını, bağımlılığını ele veren gerekçeli karara tabiri caizse “suçüstü” deniliyor...

Dava dosyasını bize intikal ettiren davalının avukatları, gerekçeli kararın tutarsızlığını, hukuk dışılığını, deyim yerindeyse bir hukuk garabeti olduğu gerekçesiyle itirazda bulunulmuş...

Yani, yerel mahkemenin bir üst mahkemesi olan İstinaf mahkemesine başvuru yapılmış..

Evet, sevgili okurlar.

Kültürümüze mal olmuş bir deyim var.

Deniliyor ki;

“Şeyhin kerameti kendinden…”

Davanın muhtevası, hukukçuların anlatımları noktasında biz de vaziyete, “hâkime hanımın kerameti kendinden” demek zorunda kalıyoruz...

Tabi verilen kararın hukukun hiçbir ilkesine, hiçbir hukuk literatürüne uymadığı, içi boş, dayanaksız bir karar olması hasebiyle, biz de mevzuyu köşemize alıp, irdeliyoruz...

Tabi tüm bunları, hukukçuların tespitlerine dayanarak söylüyoruz.

Bilindiği üzre biz kamuoyunu yansıtan bir yayın grubuyuz.

Konuştuklarımız, yazdıklarımız, kendi adımıza değil kamuoyu adına paylaşmak amacıyla yola çıkıyor ve mücadele veriyoruz.

Öyle ümit ediyoruz ki bu mücadelemizde hep başarılı olmuşuz.

Hakkı ve hakkaniyeti savunduğumuz için sonuç itibariyle hep başarılı olmuşuz.

Zira konuşan hakikattir.

Hakkın ve hakikatin hakkı da âlidir.

Dedik ya;

“ŞEYHİN KERAMETİ KENDİNDEN”

Yani şeyhin; dayandığı bir ilmi nokta-i nazarından mahrum, rastgele “keramet sahibiyim” demesi yozlaşmanın bir örneğidir.

Şeyhin kerameti hiçbir zaman kendinden olamaz.

İlmi gerçeklere dayanarak tespitleri varsa, keramet sahibi sayılır.

Keza hukukun üstünlüğünü savunan elbette ki hâkim ve savcılardır.

Hukuk literatüründe hukukun üstünlüğünü teslim eden kişiler, mutlaka hukukun üstünlüğüne, yansızlığına, bağımsızlığına inanmaları gerekir.

İnanmadığı takdirde, hukukla uyuşmayan dayanaksız karar da şeyhin kerameti gibi olur.

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Bize intikal eden bir davanın davalı hakkında verilen dayanaksız, hukuk literatüründe yeri olmayan ifadelerin mevcudiyeti, o hâkime hanımı ele vermiştir.

Şöyle ki;

Davalının avukatları tarafından yazılan savunma dilekçesinde aynen şöyle yazıyor; 

“Diyarbakır 2. İş Mahkemesi'nin ………Esas ve …….Karar numaralı usul ve esas yönünden hukuka aykırı kararını tehiri icra talepli olarak istinaf etmemizden ibarettir.

İstinaf dilekçemizin sebebi mahkemenin yanlı ve bağımsızlığını yitirmesi ile ilgilidir.

Mahkemenin tarafsızlığını ve bağımsızlığını yitirmiş olmanın kendinden yaratmış olduğu kararın hukuk dışı olduğu tüm ispatı kanıtlayıcı delillerle aşağıda maddeler halinde ve emsal kararlar ışığında sunuyoruz.

A-) Dava kapsamında cevap dilekçemiz, tüm lehe delilleri kapsayan, sağlam gerekçelere dayanan, dava dilekçesindeki gerçeğe aykırı beyanları tespit ve teyit eden beyanlardan oluşan bir açıklamadır. Bu dilekçede birçok başlıkta davacının gerçeğe aykırı iddiaları çürütülmüştür. Ancak bu beyan ve savlarımızdan oluşan dilekçe içeriğimiz Diyarbakır 2. İş Mahkemesi'nin ……….Esas ve ……..Karar numaralı dosyanın gerekçeli kararında yer bulmamıştır. Hâkim tarafından yazılan gerekçeli kararın davalı cevap dilekçesi bölümünde cevap dilekçemizin ayrıntılı beyanlarına yer verilmemiştir. Cevap dilekçemizin ayrıntıları ile savunmalarımıza gerekçeli kararda yer verilmemesi hukuka aykırıdır. Aynı zamanda hâkimin yanlı bir tutum içinde olduğunun göstergesidir.

B-) Diyarbakır 2. İş Mahkemesi ……….Esas sayılı ve ……..Karar numaralı gerekçeli kararın 2. Sayfasının 5. Paragrafı olan ve 'davacı hakkında ' diye başlayan paragrafın son kısmında yer alan 'İş bu kesintili çalışmaya karine olan yazılı belge aksinin eşdeğerde delillerle kanıtlanması için davacıya delilleri sorulmalı.’ denmiştir.

Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin 21.12.2017 Tarihli kararında geçen bu beyan lehimizedir.

Çünkü bu kararda geçtiği gibi işin kesintili yapıldığı, işin organik bağı olmayan farklı şirketlerde yapıldığı hususu yazılı belgelerle ve karine olarak kabul edilen belgeler ile açıkça ortadadır. Bu duruma davacı taraf itiraz ediyor ise davacı tarafa bunlara eşdeğer delilleri var mı diye sorulsun? Eğer cevap evet ise dosyaya bu yazılı belgeler sunulsun istenmiştir.”

C-) Duruşmada dinlenen davacıya BAM kararı doğrultusunda bu durum sorulmuş, ancak davacı ‘elimde herhangi bir eşdeğer belge bulunmamaktadır’ demiştir. Bu durum ortada iken ve davacı hiç bir yazılı belge ile karine olarak kabul edilen eşdeğer aleyhe belge sunamamış iken davanın kabulüne karar verilmesi hukuki bir faciadır.

Ayrıca davacı eşdeğer yazılı belge sunmamış iken burada hâkim tarafından gerekçeli karardaki beyanı ile lehimize olan durum sanki aleyhimizeymiş gibi gösterilmiş ve hâkim tarafından yanlış hüküm kurulmuştur.

D-) Dava dosyası kapsamında kesintili çalışan ve aralarında organik bağ bulunmayan şirket sayısı iki değil üçtür.

Bu şirketlerin başlık ismi aynı olsa da kuruluş yerleri ile tarihleri, şirket yetkilileri, sermayeleri, ortakların adları ve adresleri Ticaret Sicil Gazetesinde yer alan bilgileri farklıdır. Ayrıca 3. Şirket ise …………….. şirketidir. Bu şirket de diğer şirketler ile organik bağı olmayan apayrı bir şirkettir. Bu durum Ticaret Sicil Gazetesinde yer alan bilgiler ile Ticaret Odası'nda yer alan bilgiler ile tespit kılınmıştır.

* * *

Görünen o ki, mahkeme hâkimesi, açık bir şekilde BAM kararını ve Yargıtay kararlarını görmezlikten geliyor...

İllaki anılan şirketler arasında organik bir bağ kurma adına enva-i arayış içerisine giriyor...

Şirketlerin sermayedarları olan sahiplerine ve şirketlerin şahsiyet-i maneviyesine de, aleni bir şekilde, “büyük bir iftira” atmanın gayreti içerisinde bulunuyor..

Bu iftira, bu yanlışlıklar, ne yazık ki mahkeme kararıyla hukuku temsil eden bir mahkeme hâkimesi tarafından yapılıyor olması, elbette ki durumu bir hukuk garabetine dönüştürüyor...

Hukukun üstünlüğü aleni şekilde; hiçe sayılıyor...

Hâkime hanım kendini ön plana atıp, tarafsızlığını yitiriyor...

Sanki birilerine illaki bir rant temini için, gayret gösteriyor...

Dikkat edilirse, yukarıda davalı avukatlarının istinaf dilekçelerinde yazdıklarının tümü delillere, belgelere, dayanmaktadır...

Müspet ve kesin hükümler içeriyor..

Ama buna rağmen şeyhin kerameti gibi “hâkimin de kararı mı kendinden(!?)”,

Yani hukuka dayalı değil!...

Dolayısıyla Adalet Bakanlığı ve HSK tarafından o hâkimenin böylesine yanlış çalışmalarını nazar-ı itibara alarak mercek altına alması gerekiyor...

Bu hukuk garabeti davayı irdelemeye devam edeceğiz..

Çünkü “hukuka” ve hukuku icra eden makamlara “güvensizlik” gölgesini oluşturuyor... 

Devamı yarın.

En derin saygı ve sevgilerimle.