ŞEFFAF BİR TARİH VE ŞEFFAF BİR SİYASET, ŞEFFAF BİR TÜRKİYE DEMEKTİR..!? (II)

Evet, sevgili okurlar.

Dünkü sohbet köşemizde de açıklamaya çalıştığımız gibi, çağdaş bir Türkiye gerçeği, şeffaf bir siyasete bağlıdır...

Yani;  “ŞEFFAF BİR TARİH VE ŞEFFAF BİR SİYASET, ŞEFFAF BİR TÜRKİYE DEMEKTİR”

Bugün aynı minval üzere, sohbetimize devam edeceğiz...

Hulasa.

Amacımızı özetlemek gerekiyorsa, kelimelerden tasarruf edip maksadımızı az ve öz cümlelerle ifade etmek gerekiyorsa...

Diyebileceğimiz şudur..

“Şeffaf siyaset, devletlerin her şeyidir.”

Hem şeffaf tarihi bünyesine alır, hem de şeffaf bir rejimi anımsatır.

Bu üç kavram içinde yürüyen bir rejim şekli, elbette ki devletleri büyütür, toplumu birbiriyle kenetler...

Fesat ve fitne unsurlarını ortadan kaldırır..

Suç ve suçlu potansiyeli, sıfıra iner...

Eğer ki o şeffaflık devletin ve rejimin bünyesinde yer edinmezse, kapalı ve karanlık politikalarla her şey geçiştirilirse, işte o zaman da o ülke için, o devlet için, o millet için kıyamet kopmuş demektir!.

O ülkenin ve milletin, bölünüp-parçalanması demektir...

Zira sağına bakarsan, terör odaklarını göreceksin.

Soluna bakarsan, ekonomiksel sıkıntı göreceksin.

Önüne bakarsan, zifiri karanlık bir gidişatı göreceksin.

Arkana baktığında ise, ejderha gibi düşman ağzını açmış seni yutmak üzere olduğunu göreceksin...

Onun için diyoruz ki; şeffaf bir devlet, şeffaf bir siyasetle yaşar ve uzun ömürlü olur.

Tarihini unutmaz.

Kültürünü değerlendirir.

Gençliğini, körpe dimağlı evlatlarını milli bir sermaye olan tarihiyle, kültürüyle eğitir ve tanıştırır.

Hal böyle olunca, o topluma, o devletin vasıtasıyla o ülkeye ve o ülkenin sahibi olan milletin arasına dışarıdan ithal edilen yanlış politikalar, girmez..

Zerre-i miskali sokulamayacağı gibi, taviz de verilmez..

Ters teper, geri döner.

Böylece milli istiklal, milli istikrar, milli istikbal, gerçekleşmiş olacak.

Bu üç kavramın varlığı, devletin ve milletin, vatanın “hayat” damarlarıdır...

Milli istiklal,

Milli istikrar,

Milli istikbal...

Yani ulusal bağımsızlık..

Yani devletin istikrarlı siyaseti..

Yani ülkenin ve milletin geleceğinin teminatı..

Ama ne yazık ki günümüzdeki görünen gerçekler, söylediklerimizin tam tersini bize gösteriyor...

Denir ya, hal-i alem orta yerde..

Neden mi?

Zira bakıyorsun ki iktidara gelen, iktidar koltuğuna sahip çıkmak için, oluşturulan tüm siyasi partilerin ana hedefi ve ana gayesi; bu üç önemli kavramın rotasında yürümek değil!...

Şekli olarak, rotamız deseler de somuta erdirdikleri bir şey yok..

Seçmen potansiyelini ele geçirmek, oy potansiyelini çoğaltmak için politik oyunlar gereği atılan nutuklar, verilen sözler, taahhütler ve gösterilen makyajların hepsi, hepsi demesek bile yüzde 80’inin aldatmacadan ibaret olduğu, zaman dilimi içerisinde ortaya çıkmaktadır...

Gerçek dışı konuşmalar..

Yozlaşmış politikalar.

Zira her zaman söylediğimiz gibi iktidarların muktedir olabilmeleri için, kesinlikle kemiyet değil, keyfiyete ihtiyaç vardır.

Yani nicelik değil, nitelik önemlidir.

Siyasetin niteliği bize göre; tüm sorunların çözümüdür..

Ama niceliğine yönelirse ve oy potansiyeline yönelik hareket etmeye meyil verirse, işte o da batıldır, yanlıştır ve sonuçsuzdur.

Velev ki iktidar da olsa, muktedir olamaz.

Çünkü şeffaf olmayan bir siyaset güdülmektedir...

Görünen odur ki hal-i âlem ve Türkiye’nin manzarası, gelip giden iktidar ve muhalefetlerin gerçek yüzlerini ortaya koymaktadır..

Tablo, kendini ele veriyor.

Zira sadece “oy potansiyeli ne olursa olsun, gelsin” anlayışı bir çuval soğan diyelim, ne kadar sağlam olsa da içinde çürükler olur ve o çürükler o sağlamları da çürütür götürür.

Bu, tespitlere dayalı kanıtlayıcı delillerdir.

Nitekim bakıyorsun ki yıllardan beri Türkiye’de gerek kendine muhafazakâr İslami görüntü verenler olsun, gerek sosyalistler olsun ve gerekse sol potansiyel olsun veyahut milliyetçiliğe dayalı bir hareket olsun…

Birbiriyle yola çıkan insanlar, bir bakıyorsun ki bir çırpıda yolun yarısında birbirini bırakarak her birisi bir tarafa, değişik yollara savrulup gidiyor.

Nerde o misyon, nerde o düşünce, nerde o ideoloji?

Hepsi, darmadağın olmuş.

Halkın beklentileri gerçekleştirilmediği takdirde, halk çok acımasızca o partiyi veya o iktidarı deyim yerindeyse ağır eleştirilerle topa tutar.

Hedef olarak gösterir ve bir daha da o siyaset manzarası, toparlanamaz.

İşte söylediğimiz gibi tarihten örnek getirecek olursak.

Sağda yürüyen, inananların oy potansiyeline sahip çıkan Selamet Partisinden tut, bugünkü Saadet Partisine kadar…

Nereden nereye?

Hiçbir şey kalmadı.

Ke en lem yekûn.

Liberal demokratlara bakarsak, Demirel’den tutun da, ANAP’ın Mesut Yılmaz dönemine kadar…

Hiçbirinin bugün esamisi yoktur.

Hepsi o batıl inançlarıyla göç edip gittiler.

Birilerine rahmet yerine dahi zahmetler okutuluyor.

Çünkü söylemleriyle eylemleri birbirini tutmadı...

Keza mevcut CHP, onun paralelinde yürüyen ufak tefek particikler, aynı minvalde oy potansiyelini ne kadar toplayabilirse toplasın alacağı yol yok…

Misyon şeffaf olmadığı için, o ideoloji kapalı bir ideoloji olduğu için, halkın güvenini yakalayamaz kimse.

Bugün AK Parti de aynı durumda.

Nerdeyse 18 yıldan beri AK Parti iktidardır.

AK Parti iktidarda olmakla beraber, gerek Başbakanlığı döneminde ve gerekse Cumhurbaşkanlığı döneminde Başkan Recep Tayyip Erdoğan, bugün devletin başındadır.

Ama onunla beraber yola çıkan ve çok büyük oy potansiyeli ile iktidara getirilen AK Parti, yavaş yavaş bakıyorsun ki bünyesinde sağlam meyveyle dopdolu bir çuvalın içinde AKP çürükleri vardır.

O sapasağlam, o gül gibi meyvelerin içine bu çürüklük sızmış...

Parti, gelecek seçimlerde ne yapabilecek diye düşünmemek elde değildir.

Zaten bugüne kadar toplanan oy potansiyeli de Cumhurbaşkanının yüzü suyu hürmetine olmuştur...

Partinin etrafında, bünyesinde AK Partili değil, AKP’lilerin potansiyeli daha galiptir ve çürük meyve gibi sürekli çürütüyorlar.

•          * *

 

Fazla başınızı ağrıtmayalım sevgili dostlar.

Şeffaf bir siyasetin, şeffaf bir tarihin, şeffaf bir devletin portresini çizmeye çalışırken, orta yerde gözden kaçmayan, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki siyasetin kirliliği ne yazık ki AK Partiyi de kıyıdan kenardan çürümüşlük sürecine sokmuştur...

Halkın beklentileri her nedense sonuçsuz kalıyor..

Başta bizler dâhil olmak üzere, hep hayal kırıklığıyla karşı karşıya kalıyoruz.

Medya grubu olarak,  yıllar yılıdır, siyasetçilere ve bu bölgemize gönderilen bürokratlara, yetkililere seslenerek diyoruz ki özellikle önemli bakanlıkların bünyesindeki icraatlara bakıldığında, ne yazık ki özle söz birbirini tutmuyor.

Evet, ülkenin hatta bölgenin ve hatta Diyarbakır’ımızın sağlam ve gerçekçi ve uzun ömürlü bir siyasete ihtiyacı vardır.

O da nedir?

Dirayetli bürokratların bu bölgede iş başına getirilmesi ile olur.

Bazı kamu kurum ve kuruluşlarının bünyesindeki olup bitenler, gerçekten demokrasinin, hukukun, adaletin yüz karasıdır.

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Bu yazımızda size bir iki kare fotoğraf göstermek istiyoruz.

Fotoğraflarda; Eğil’e bağlı bir köyün muhtarının PKK tandanslı, HDP’li bir Belediye Başkanıyla Lice’de etkisiz hale getirilen bir teröristin taziyesine gittiği görülüyor.

Geçtiğimiz Mart ayında İçişleri Bakanlığı bu HDP’li Belediye Başkanını PKK’ya yardım ve yataklık yaptığını, taziyelerine gittiğini vs. yapmış olduğu yasadışı eylemlerinden dolayı görevden almıştı.

Fotoğrafta göründüğü gibi o köy muhtarı da, HDP’li Belediye Başkanıyla beraber, taziyede bulunuyor..

O köy muhtarı sosyal medya hesabında bir de Kürtçe ağıt yakmış..

 “Hey kuruko” diye ağıt yakarken sesinden de anlaşılıyor.

Aynı o muhtar PKK tandanslı, şaibeli bir insan olması yetmiyormuş gibi devletin vermiş olduğu mührü de kötüye kullanıyor.

Ve hiç kimsenin de umurunda değil.

Peki, Eğil Kaymakamı ne yapıyor diye sormazlar mı?

Eğil Cumhuriyet Başsavcılığı nerede?

Eğil Jandarması ne yapıyor?

Tüm bunlar, cevap bekleyen sorular.

Bekleyelim, görelim kim ne diyecek?

Tabii ki bunun peşini bırakmayacağız..

Daha detayıyla siz değerli okurlarımızla, bu olayların perde arkasını paylaşacağız.

Bu yörede her şey gün gibi aşikâr olacak.

Siyaset şeffaf olacak...

Tarih gerçekçi olacak..

Yalan söylemeyecek..

Netice itibariyle, şeffaflıkta kazanan devlet ve millet olacaktır. 

En derin saygı ve sevgilerimle.