SİYASET OLDUKÇA ZİLLETE SÜRÜKLENİYOR!?

Sevgili okurlar.

Üç gün süreyle; “BÜROKRASİ, SİYASETİN ETKİSİNDE Mİ ÇALIŞIYOR” başlığı altında, seri yazımız oldu...

Ülkenin, bölgenin ve Diyarbakır’ın kanayan sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel meselelerini; bu başlık altında irdeledik..

Ve dedik ki velev ki zülfüyâra dokunulsa bile, “hakikatler” göz ardı edilmemelidir...

Yazı serimize yoğun tepkiler aldık.. Öyle ki bazı konularda bir dokunduk, bin ah işittik..

Meğer ki yaşanan ve yaşatılan sorunların hal-i pür melali “kangrenleşmenin de” ötesinde vücudu sarıp “ölümcül” hale getirmiş..

***

Kısacası, “bürokrasi, siyasetin etkisinde mi çalışıyor” sorgulamasını üç gün süreyle yaptık..

Peki, “siyaset ne âlemde?”...

Gel gör ki, yazımıza başlık olarak kullandığımız “Siyaset oldukça zillete sürükleniyor” ifadesi, mevcut hale “cuk” diye oturuyor..

Halk deyimiyle, “hal-i alem orta yerde?”..

Nitekim, “Görünen köy kılavuz istemez” hakikatiyle yola çıkarsak, Türkiye’deki siyaset alanının “buzlu ve kaygan bir zemin” olduğunu pekala görebiliyoruz!...

Şu partinin, bu partinin veya şu liderin, bu liderin herhangi kişisel yanlışlıklarına, siyaset arenasındaki zafiyetlerine, yaşam kültürüne, inanç ve medeniyet anlayışına genel itibariyle “al birini vur ötekine” misali bir hal söz konusu...

Siyasi kulvar çok kaygan ve çok tehlikeli bir zeminde, kendini idame ediyor...

Ama gel gör ki “toplum adına, ülke ve millet adına” hayra dokunacak bir faaliyet ve iradenin icraatı yok!...

Ne birliği sağlıyor..

Ne dirliği sağlıyor..

Ne de toplumsal bir barışı idame edebiliyor...

Kültür, medeniyet, inanç, tarih deseniz “hak” getire?

Ahlak..

Edep..

Hayâ…

Namus gibi ulvi kavramlar ise hızlı bir şekilde “yozlaşmanın” cenderesinde, çürümüşlüğe mahkûm ediliyor...

Kısacası, istikrarı, istiklali ve istikbali “tehdit” eden bir siyasi zemin ve seyir, alabildiğine “gemi azıya” vurmuş durumda...

***

İster iktidar partisi, ister muhalefet partileri, özellikle ana muhalefet partisi CHP ve onun yandaşı durumundaki İyi Parti...

Yani Kemal Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener...

Doğrusu, salt bunlara suçlama getirmek veyahut eleştirmek, siyasetlerini hor görmek bize göre yanlıştır..

Gelinen aşama itibariyle de; abesle iştigaldir..

Ki bu iki partinin, beri yanda HDP’nin, her ne kadar vahim derecede yanlışlıkları söz konusu ise de, yıllardan beri toplumun zihnine, kalbi derinliklerine, siyasi konumları yerleşmiştir...

Toplum olup-biteni biliyor..

Nitekim bugüne kadar da “milli iradesini” teslim edip, iktidara getirmemiştir.

Getirmez de..

Yanlışlıkları açık ve bariz bir şekilde görünüyor.

Yerli ve milli bir politikayı kendilerine sermaye olarak kullanmaları görülmemiştir ve bundan sonra da görüleceği beklenilemez..

Gâh oraya, gâh şuraya koşturuyorlar.

Millet ittifakı” adı altında bir şeyler yapmaya çalışıyorlarsa da bir türlü tutturamıyorlar ve tutturacağa da benzemiyorlar.

Ama AK Partiye gelince.

İşte asıl düşünülen ve sorgulanan bu nokta!...

Bize göre AK Partinin bünyesinde özellikle son dönemlerdeki ve yakın geçmişe yönelik yapılan yanlışlıklar, bunlardan daha beterin beteri gibi geliyor...

Her zaman söylediğimiz gibi, Türkiye’deki siyaset kişisel çıkara yönelik olup, kişiler “siyasi geleceğimi nasıl teminat altına alabilirim, nasıl garantiye bağlarım” anlayışıyla yola çıkmaktadırlar...

Ve bugüne kadar aynı hal devam etmiştir.

Rejimin; Sekülar ve Kemalist bir rejim olma hali ise aynı rotada devam ediyor..

İlginçtir, her parti de içine sindirerek, benimsiyor.

***

Nitekim yıllardan beri milletin inancını istismar ederek muhafazakârlık adına gelen giden partiler, Doğru-Yol’undan tutun da ANAVATAN’a kadar, ANAVATAN’ından tutun da Refah Partisine kadar...

Refah Partisinden tutun da Saadet’e kadar...

Ve tabi ki AK Partiye kadar..

Hepsi aynı yörüngede yol almışlardır...

Dosdoğru, sapasağlam, aldatmadan, yanıltmadan, tertemiz berrak bir gömlekle yola çıkma halini göstermişlerdir..

Ama sonrası, hızla grileşmişlerdir...

***

Peki, bizim ısrarla savunduğumuz “o bembeyaz lekesiz siyasi gömlek” nedir?

Muhafazakârlıktır…

İnançtır..

Din, iman kudretidir..

Namazdır.

Hacdır.

Camidir.

Cemaattir, vs. vs.

Kimse bunları inkar edemez, ki onlar da inkar edemez..

İşte AK Partinin kuruluşu...

Merhum Erbakan’ın “Milli Görüş” potasında topladığı birçok sima, son dönemde Erbakan’la uzlaşamadılar, kendilerine çok güvendiler ve yeni bir parti kurdular.

Birleştiler, oluştular, milletin arasına girdiler.

Biz artık milli görüş gömleğiyle değil, yepyeni, daha berrak bir gömlekle huzurunuzdayız, size hizmetkârız” deyip, siyaset arenasında sahne aldılar..

Ve böylece bu parti 19 yıldan beri iktidardadır.

Bu da milletin güvenine bağlı bir şanstır.

Millet güvenerek uzun ömür biçti bu partiye.

Fakat son zamanlarda bakıyoruz ki AK Parti gerçekten gerek bölgemizde olsun, gerek Türkiye genelinde olsun, gerekse de Diyarbakır’ımız gibi önemli bazı illerimizde olsun; hızla keseri ayağına vuruyor…

Partiyi temsil eden çok önemli yetkililer, tabiri caizse zıvanadan çıkmış durumdalar.

Parti iktidar partisi olma hasebiyle partinin bünyesinde adam kayırmaktan tutun da jakoben, zorba, feodalite güce bağlı totaliter anlayışa sahip kişileri kollamaya kadar...

Her şeylerini “o kirli oy ve siyasi anlayışa” teslim etmişler..

Ve o oylar da şimdiye kadar kimseye yarar getirmediği gibi, AK Partiye de bir yarar getireceğine kesinlikle kimse inanmıyor.

Kimseyi de inandıramazlar.

Ama devlet imkânları onların eline veriliyor.

Onlar da istedikleri şekilde partinin gölgesinde insanlara zulmediyorlar.

Mafya türü oyunlar sergiliyorlar.

Her alanda zor kullanarak milletin arazilerini, arsalarını veyahut ihale yollarıyla pul adını taşıyan yüzde 10’luklar gibi vs. rahatlıkla “çökme” yapıyorlar...

Tüm bunlar yetmiyormuş gibi dahası var.

Şimdi partinin il ve ilçe teşkilatlarından tutun da genel merkezine kadar, hatta bazı bakanlıkların bünyesinde yapılan uygulamaların nerdeyse tümü olmasa dahi ekseriyet-i mutlaka içerisinde keyfiyete dayalı sırtını iktidara dayandırarak çok yanlış işler yapılıyor.

Ama kime anlatırsın?

Vatandaş inim inim inliyor.

Şu Adalet Bakanlığının, İçişleri Bakanlığının bünyelerindeki çalışan bazı bürokratların özellikle son zamanlarda yargıdaki verilen rastgele tutarsız kararlar...

Bazı savcıların hazırladıkları iddianameler..

Hepsi akla ziyan bir ortamı solutuyor...

Çelişkiler yumağı içerisinde olan, dayanaksız, tutarsız hazırlanan iddianamelerin, hukukçular tarafından tespit edilerek dile getirilmesine rağmen; hiçbir işlem görmemesi!...

Burada yaşanmış bir olaya dikkatinizi çekmek istiyorum...

Yakın bir ilçemizin adliyesinde görülen bir davaya mağdur vatandaş avukatlarıyla beraber katılıyor...

Duruşma listesine göre, duruşma saati 09.00 ile 11.00 arasında görülüyor...

Duruşma bu saatte görülecek...

Ne yazık ki savcı ve hâkim saatler ilerlemesine rağmen görünmüyor...

Vatandaş da o adliye salonunda bekleye bekleye tur atıyor.

Nihayetinde, saat 10.30’da mahkeme salonuna Savcı teşrif ediyor...

Hiç kimse de bir şey demiyor.

Kimse, “kardeşim sen burada liste asmışsın, saat 09.00’da duruşma yapılacak demişsin...

Niye, 10.30..

Ey savcım!

Sen saat 10.30’da geliyorsun oturuyorsun.

Mahkeme hâkimi de yargılama için seni bekliyor.

Arayan yok, soran yok.”

Aynı durum, ilçe kayyımlarında da söz konusu..

Bazı ilçelere kayyım olarak atanan kaymakamların tutarsızlıkları da başka bir dert silsilesi!…

HDP’li Başkan olma hasebiyle hasbelkader görevden alınan o başkanların yerine atanan şu kayyımlar, HDP’den kalan aynı kadroyla iç içe, baş başa çalışmalarına anlak vermek zor!.

Görev yapma anlayışı sıfır olmasa da sıfırın kıyısında yürüyorlar.

Hatta dahası, yerel siyasetten veya siyasilerden nasıl emir gelirse onları tatbik ediyorlar.

Devletin nasıl bir bürokratı olduğunu tümüyle anlatıyor o kaymakam bey.

Vatandaş birbiriyle kulis yaparken, kafelerde, kahvaltı salonlarında fısıldamalar yaparken, “Ah bir seçim zamanı gelse de seçime gitsek, artık bu AK Partinin defterini kapatabilseydik, ne zaman bu seçimler” diyorlar.

Biz bunları müşahede ediyoruz.

Tüm bunları geride bırakalım.

Şuraya gelelim.

Siyasilerimiz ister iktidar olsun, ister muhalefet olsun, toplumda olup biten olumsuzluklara hiç kimse değinmiyor.

Ancak birbirine çok ağır eleştiriler getirerek gününü gün etmek, basına poz vermek, kamuoyu nezdinde televizyon ekranlarına çıkıp parlak nutuklar vermekten başka!!. 

Vatandaşın ıstıraplarını, fakr u zaruretini, toplumdaki ahlaki çöküntüyü, ailelerin dramlarını, piyasanın başını almış gitmiş yüksek fiyatları ve ekonomiksel sıkıntılar…

Hiçbirisi bunları zerre kadar dile getirme gayretinde değil ki istemiyor da.

* * *

Bakınız, dünkü yazılı medyada şöyle bir haber okuduk.

Hürriyet Gazetesinin birinci sayfasında Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu ile bir araya gelip yaptıkları hasbıhal yer alıyor...

Toplantı sonrasında Karamollaoğlu ayrılırken basına karşı “dostane bir görüşme oldu” diyor...

Aynı gazetede görülen resimler.

ATATÜRK YOL HARİTAMIZDIR” başlıklı bir yazı.

Atatürk’ün portresi ve aynı zamanda Beştepe’de verilen görüntü bundan ibaret.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk’ün serencamının bugünkü Türkiye’nin yol haritası olduğunu söyledi.

Nutuk’ta üç hedef belirtilir.

Yurdumuzu dünyanın en mamur ve medeni memleketleri seviyelerine çıkaracağız.

Milletimizi en geniş refaha sahip kılacağız.

Milli kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız.

Gazi Mustafa Kemal’in bu serencamı, bugünkü Türkiye’nin yol haritasıdır.”

Bunları söyleyen Cumhurbaşkanımızın tespitlerine hayran kaldık gerçekten.

Ama akla gelen şöyle bir soru var.

Sayın Cumhurbaşkanımız, siz çok geç kalmadınız mı?

19 yıldan beri iktidardasınız, her gün biraz daha yaklaşan 2023 seçiminin sath-ı mailinde yeniden Atatürk’ün ve Atatürkçülüğün gölgesine sarılmak, güzel bir şey de acaba partinize ne derecede bir yarar sağlayabilirsiniz?

Sayın Cumhurbaşkanımızın bu tespitlerine diyeceğimiz bir şey yok.

Ama bunun yanı sıra aynı gazetenin aynı haberin diğer köşesinde bir kılıç resmi, katledilen gencecik bir mimar kızımızın fotoğrafı..

Haber başlığı şöyle…

“Samuray kılıcıyla sokakta katletti”

Haberin spotu şunu söylüyor;

Mimar Başak Cengiz 28 yaşındaydı.

Katil diyor ki “bir kadın öldürmek istedim.”

Ataşehir’de Can Göktuğ Boz Samuray kılıcıyla yoldan geçen ve hiç tanımadığı Mimar Başak Cengiz’e saldırdı, kılıçla 15 kez genç kadına vuran katil, evinde yakalandı.

Evde 15 tane daha samuray kılıcı bulundu.

Tutuklanan Boz, ifadesinde “bir erkek direnebilirdi, kadın öldürmek istedim” diyor.

Bu hal, bu zulüm, bu katil, bu kan, Türkiye’mizin ayıbı değil midir acaba?

Mevcut sistemin, mevcut Kemalist rejimin ayıbı değil midir?

Kim ne yapıyorsa ceza verilse bile yanına kar kalması, siyasetin ayıbı değil midir?

Siyasetimiz bunu nereye sığdırıyor?” sorusuna cevap aranıyor.

Ama hiçbir siyasimiz, gerek iktidar olsun, gerek muhalefet olsun toplumda, ülkede, hele hele İstanbul gibi bir dünya merkezi durumunda olan 20 milyon nüfuslu şehrimizde güpegündüz böylesine katillerin gezmeleri…

Suçsuz, masum, başı örtülü gencecik bir hanımefendinin öldürülmesi, acaba insanın aklına neleri getiriyor?

Yoksa bu katil, cani insan ağır dozlu bir uyuşturucu mu kullanmış?

Veyahut örtülü olduğu için ideolojik bir kasıtla illaki inancından dolayı mı öldürmüş?

Tüm bu soru işaretleri halkın aklına gelmiyor değil?

Ama ne oluyor da başta iktidar olmak üzere muhalefet, TBMM, siyasilerimiz, hiçbiri ama hiçbiri “gelin bu ahlaksız, cani, katil, çürümüşlüğü ülkemizden söküp atalım, güzel yasalar getirelim, insan temel hak ve özgürlüğüne yakışır kanunları getirelim ve Türkiye’nin çağdaş muasır medeniyet seviyesinde yürüdüğüne dair bir çalışma hizmeti gerçekleştirelim ve artık yeter diyelim, bu ülke insanına yazıktır” demiyor.

Ama heyhat!

Hiçbiri de yok.

Tam da yazıya nokta koyacaktım ki sevgili dostum Yeni Akit Gazetesi yazarı deneyimli kalem Sayın Abdurrahma1n Dilipak’ın bizim bu söylediklerimizi teyiden, dünkü yazısından bir iki cümle buraya aktarmak istiyorum...

 “Meşhur bir söz vardır: “Cellâdına âşık olmuşsa bir millet, Ona ister ezan dinlet, ister çan dinlet, koyun gibi dinliyor itiraz etmiyorsa sürüleşmişse millet, Müstahaktır ona her türlü zillet.

Siyaset o kadar çok irtifa kaybetti ki, yerde sürükleniyor. Siyaset meydanında kaht-ı rical dönemi yaşanıyor.”

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı Cumalar.