TOPLUMDA TEFRİKA TEHLİKESİ!

Evet, sevgili okurlar.

Dünkü sohbetimize başlık olarak kullandığımız “BİR HUKUK DEVLETİNDE İŞ KANUNU VE İŞÇİ HAKLARI” ifadesi çok anlamlıdır ve kapsamlıdır.

Siz değerli okurlarımızın dikkatini çekmiştir. Ki bize gelen teşekkür mailleri ve telefonların yoğunluğu bunu göstermektedir.. Bizi sevindiren, mutlu eden, ihya eden de irdelediğimiz bir mevzunun okurlar tarafından sahiplenilmesidir...

Demek ki buradan hasbi hal ettiklerimiz toplumsal meselelerdir..

Birilerinin hatırına binaen değil..

Ülkemizin böylesine kritik toplumsal meselelerini, dile getirmeye devam edeceğiz...

Bugünkü yazımıza kullandığımız başlık da, anlamlı ve değerlidir...

“TOPLUMDA TEFRİKA TEHLİKESİ.”

Değerli okurlar, İstiklal marşımızın banisi merhum Mehmet Akif Ersoy’un tefrika hakkında yazmış olduğu şiirinin birkaç bendini, mısraını buraya alarak, sohbetimizi detaylandıracağız..

* * *

Öncelikle, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a kulak verelim...

Sayın Erdoğan, Mehmet Akif Ersoy'un ölüm yıldönümü nedeniyle, iki gün önce bir mesaj yayınladı..

Malum, 27 Aralık merhum Ersoy’un vefat yıl dönümü...

Erdoğan mesajında şu ifadeleri kullandı...

 “Milli ve manevi değerlere bağlılığını İstiklal Marşı’nda ve diğer kıymetli eserlerinde tecessüm ettiren Mehmet Akif Ersoy’un bu mirasını gelecek nesillere aktarmayı, onun düşünce ve ideallerini yaşatmayı önemli vazifelerimizden biri olarak görüyoruz...”

Cumhurbaşkanımızın böylesine tespitlerine katılmamak mümkün değil.

Elbette ki katılıyoruz!

Cumhurbaşkanımızı, Mehmet Akif Ersoy hakkında beslediği sevgi, muhabbet ve bağlılığından dolayı kutluyor ve tebrik ediyoruz.

Akif’in davası çok önemli bir davadır.

Zira tevhit davasıdır, kardeşlik davasıdır, birliktelik davasıdır.

Cumhurbaşkanımız da aynı davayı göğüslemiş, bağrına basmış ve gençliğinden bu yana savuna gelen bir dava adamıdır..

Bu itibarla biz de aynı yolu takip ediyoruz ve destekliyoruz.

Bakınız, Akif şöyle diyor;

“Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez;

Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.

Bırakın eski hükümetleri meydandakiler

Yetişir, şöyle bakıp ibret alan varsa eğer.

İşte Fas, işte Tunus, işte Cezayir, gitti!

İşte Irak'ı da taksim ediyorlar şimdi.”

* * *

İşte bakınız, sevgili dostlar.

O büyük İslam kahramanı.

Yüz yıl önceki söylediklerini ve tespitlerini ne yazık ki aynen bugün bu millet yaşamaktadır.

Gerçekten Irak nerede?

Amerika seneler evvel girdi, altını üstüne getirdi.

Ne demişti; “Demokrasi getiriyorum..”

Lakin, yıkım getirdi..

Haçlı emperyalizmin, şeytani hileleriyle koskocaman bir coğrafya virane edildi...

İstila edildi, işgale maruz bırakıldı...

Kan, gözyaşı, şiddet ve terörün “membaına” dönüştürüldü Irak..

Yeraltı ve yer üstü zenginlikleri, hortumlanıyor..

Keza Suriye.

Keza Mısır.

Keza Tunus..

Keza Cezayir, Fas, Libya vs.

İnanın, sevgili dostlar.

Bu tefrika, bu bölünmüşlük İslam dünyasını tarumar etmiştir.

Ama her alanda…

Siyasetinde, kültüründe, günlük toplumsal hayatı şekillendiren ticaret alanlarında, hukukta ve STK unsurlarında, terbiye ve talimde, eğitim sisteminde, din ve inançta.

Yani, ne ifade ederseniz edin..

Her alanda vahim bir bölünmüşlük vardır...

Ümmeti, milleti tefrikaya götüren temel fitne unsurları havada uçuşuyor...

Devlet de milletle zıt kutuplarda...

Ne millilik bırakıldı, ne yerlilik!...

Ne din bırakıldı, ne de izzet ve üstünlük...

Çünkü yüz yıldan beri haçlı ve Siyonist emperyalistler “bizi içten içe kemiriyorlar?”...

Böl, parçala ve yut misali!...

Hal-i hazırda, kolay lokma haline getirilmiş durumdayız!

Tek kelimeyle sömürülmüş bir hal yaşıyoruz.

Ve gelen giden hükümetler, iktidarlar ve Cumhurbaşkanları hiçbir şey de yapamamıştır.

Ama Allaha şükürler olsun ki bugünkü Cumhurbaşkanımız Sayın Başkan Erdoğan vardır..

Onu tenzih ediyoruz.

O her şeyiyle dimdik ayaktadır..

Milletin ruhunu okuyor...

İmanını canlandırıyor..

Ülkenin ve milletin milli değerlerini koruyor ve gerçekleri millete anlatıyor.

Bunu teyiden yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in “En’am” suresinin 153. Ayeti ile 159. Ayetinin yüce meallerini sizinle paylaşmak istiyorum.

“153. ayet; (Ey insanlar!) İşte benim dosdoğru yolum (İslam) budur! Öyleyse bu yolu izleyin! Sakın sizi Allah'ın yolundan ayrı düşürecek (ve felaketlere sürükleyecek bâtıl) yollara girmeyin! İşte (Allah), kötülüklerden sakınasınız ve huzura ulaşabilesiniz diye size bu direktifi verdi.

159. Ayet mealen aynen şöyle uyarıyor;

“İnançlarının bütünlüğünü bozup (tanınmaz hale getirerek) gruplara, fırkalara ayrılanlara gelince; onlar için yapabileceğin bir şey yoktur. Onların işi ancak Allah'a kalmıştır. Zamanı geldiğinde Allah onlara vaktiyle yaptıklarını gösterecektir.”

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Gerçekten görünen odur ki bu milletin bütünlüğüyle ve beraberliğiyle oynayan nice fesat ve fitne unsurları mevcuttur.

Bu fitne unsurları, gerçekten ahir zaman fitne unsurlarıdır.

Fesat ve bozgunculuk yaratıyorlar.

İslam’ın ana ruhu, temel felsefesi, temel inancı, öncelikle ve özellikle; def-i mefasit; fitne unsurlarını yok etmeyi ön plana almak, celb-i menafi ise ikinci basamağa almak.

Ama heyhat!

Ne yazık ki tam tersine cumhuriyetin kuruluşundan beri yerli ve milli anlayışla hareket etmiyoruz...

Bin yıllık kültürümüzü yaşatmıyoruz...

Dinin ana gerçek ve hakikatleriyle örtüşen bir  yönetim ve yaşam biçimini yaşayamıyoruz!?

İçimize ithal edilmiş CHP anlayışıyla, yönetile gelmişizdir...

Siyaset, medya, STK, devletin önemli kurum ve kuruluşları dâhil olmak üzere her alanda, CHP anlayışı hükmünü sürdürüyor...

Adeta küfrün ve nifakın istilasına uğramış bir haldeyiz...

Bu itibarla Allah aşkına diyoruz.

Bir toplumun, bir ümmetin, bir kitle halinde olmayıp, bir aile durumuna girmeyip, birbirini sevmedikçe, birbiriyle kaynaşmadıkça tevhit inancı paralelinde ittihat etmedikçe o toplumda iman ve İslam ne gezer?

Bu toplumdaki mer’i kanunlarının (yürürlükte olan yasalar ve anayasanın) tümü içimize ihraç edilmiş darbecilik anlayışıyla yaşatılıyor.

Ve bu darbeciler, toplumu laikçilik ve Kemalizm adı altında CHP’nin despot ve jakoben anlayışının cenderesine alıyor..

Hal böyle olunca, dinden uzaklaşan bir toplumun birliği ve dirliği, mümkün olabilir mi?

Nasıl birbiriyle kaynaşabilir ki?

Nasıl ittihat eder?

Nasıl sevgi, dostluk, kardeşlik bağını, bir ve diri noktada kurabilir?

Sevginin, dostluğun, kardeşliğin, kaynaşmanın, ittihadın temel dayanak noktası elbette ki imandır, Kur’andır ve bu paralelde kitlesel kaynaşmadır.

Ama bunu da yapabilmemiz için, özellikle ve öncelikle talim ve terbiye alanlarımızı aba ve ecdatlarımızın terbiye ve talim unsurlarıyla donatmak gerekir.

Fatihlerin, Yavuzların, Ulu Hakan Sultan Abdülhamitlerin, daha doğrusu Osman Gazilerin, Muratların vs. gibi devlet büyüklerini yetiştiren terbiye, talim ve eğitim gerekiyor.

Saydıklarımız, cihanşümul bir devlet olan Osmanlıyı Osmanlı yapan bu büyük devlet adamları nasıl yetişmişlerse, aynı o paralelde onların medreselerinin, onların okullarının, onların talim ve terbiye unsurlarının var olması gerekir.

Aksi takdirde Avrupa’nın faşizan kavmiyetçilik, ırkçılık, şuculuk, buculuk talimatlarıyla kendimizi faşizmden, dalaletten ve nifaktan kurtaramayız.

Bu itibarla diyoruz ki;

Artık basiret gözü olan kalplerimizi açalım, gözlerimizi açalım ve kulaklarımızı gerçekleri duyabilecek duruma sokalım.

Aksi takdirde milletçe beklediğimizi yakalayamayız ve yakalamak için de boşuna çaba göstermiş oluruz.

Zira başta söylediğim gibi tekrarlıyorum;

“Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez;

Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.”

Yine Akif’in güzel bir mısraı da şöyle;

“Doğrudan doğruya Kur’andan alır ilhamı

Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı.”

En derin saygı ve sevgilerimle.