İÇİŞLERİ BAKANLIĞININ BÖLGEDE ŞER UNSURLARIYLA MÜCADELESİ ŞAYAN-I TAKDİRDİR!? (II)

Evet, sevgili okurlar...

Başlık olarak kullandığımız “İÇİŞLERİ BAKANLIĞININ BÖLGEDE ŞER UNSURLARIYLA MÜCADELESİ ŞAYAN-I TAKDİRDİR” yazı serimiz bugün de devam ediyor.

Muhtemelen yarın da yeni bir vaka, yeni bir olay olmazsa, aynı başlık altında, sohbetimize devam edeceğiz.

Keza mesele önemlidir, sorun da çok büyüktür...

Zira Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki sorunların temelinde “siyaset sorunu” vardır. Sorunu üreten ortaya konulan politikadır, gerçeklerden yan çizmektir, hakikatleri görmezden gelmektir..

“Deve kuşu” misali  gerçeklere karşı başlar kuma gömülerek, hadiseler ve tehlikeler ciddiye alınmıyor...

Yaşanan olaylar aynı minvalde, mecralarından saptırılıyor.

***

Hiç kuşkusuz ki, olup-bitene karşı bu millette eskisi gibi değil artık uyanmıştır, uyanıktır, herşeyin farkındadır..

Her an için yeni bir direniş, yeni bir dirilişe doğru büyük adımlar atılmasını istiyor..

Ki atmalıdır da...

Çünkü, bu politikayla, bu siyasetle, bu kokuşmuş sistemle devletin ve milletin bir yere gelmesi, gerçek hedeflerine ulaşması mümkün değildir..

Ne yönünü, ne de istikameti doğru bir mecrada belirleyemediği gibi çizemiyor da..

Milli mücadele ruhu deseniz, hep sindiriliyor ve  meşalesi söndürülüyor.

Maalesef, o eski aba ecdatların inandığı kültür, bugün yok… Tabiri caizse “o kültürün” yerine bugün batılın, zorbalığın, eşkiyalığın ve hurafelerin borusu ötüyor..

***

Sevgili okurlar...

Bugünkü AK Partinin iktidarında verilen mücadele ne yazık ki sadece bazı bakanlıklarda, “milli ve yerli” bir ruhun varlığı söz konusudur...

Diğerlerine bakıldığında, maalesef!..

Çok yanlış  bir yol seyri söz konusu...

Milletin inanç istikametine göre bir yol ve güzergah çizilmiyor?

Bilakis, karşı duruş var..

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Olaylar zincirleme olarak tarih gerçekleriyle karşı karşıya getirilirse, yüz yıldan beri yapıla gelen siyasetin, politikanın, hukukun ve adaletin işleyen mekanizmasındaki çalışma aktifliği ne yazık ki “ke en lem yekûn” hiçbir derde deva olmamıştır.

Toplum, çok büyük sorunlar yumağıyla karşı karşıya bırakılmıştır...

Denir ya; “Bir gülle bahar olmaz” misali…

Pek tabi ki, 18 yıllık AK Partinin iktidarı döneminde ne kadar çalışma aktifliği gösterilmişse de devlet ve millet istediği manevi yöndeki hedefine ulaşamamıştır..

Varsa yoksa, kapital olmuştur..

Yani bol bol bütçe harcaması..

Masum vatandaşın alın terinden dökülenlerle politika yürütülmektedir..

Hazin bir tablo!.

Hiç kuşkusuz ki, teşkilatlar işin ciddiyetine vakıf olsa, toplumu siyasetin gerçek yüzüyle tanıştırırlarsa, işte o zaman belki bazı sorunlar çözüme kavuşabilir..

Oysaki tam tersine bir politika söz konusu!.

Rejim ve sistem toplumsal bir ahlaki çöküntüyle karşı karşıya kalmış, toplumsal ruhi çöküntülerle kendini bir türlü sahil-i selamete çıkaramıyor.

Toplum, gerek sosyal, gerek ekonomiksel, gerek kültürel, gerek teknolojik olarak her gün biraz daha, gerilemektedir...

Yani geri adımlar atmaktadır..

***

Bakınız, sevgili okurlar.

Dünkü SÖZ Gazetesinin ve Uzay Haber TV’nin ilk haberlerine bakıldığında bölgede çok önemli bazı vakıaların, bazı haksızlıkların, bazı mezalimlerin kaşla göz arasında, nasıl yapıldığını görürsünüz?

Devlet, yönetim..

İster jandarma olsun, ister emniyet teşkilatı olsun… Ya görmezlikten geliyor veyahut görmüyor. Görmezlikten geliyorsa suçtur, hem de büyük suçtur.

***

Eğer ki,  “İÇİŞLERİ BAKANLIĞININ BÖLGEDE ŞER UNSURLARIYLA MÜCADELESİ ŞAYAN-I TAKDİRDİR” ifadesini kullanıyorsak, bu Sayın Süleyman Soylu’nun gayretlerine atfendir...

Ortaya koyduğu mücadeledir..

Ama, görünen o ki bu mücadele bölgemizde yeterli görülmüyor, ya da hissettirilemiyor, uygulanmıyor!..

Bakınız, bazı iş çevreleri bölgede herşeye rağmen  istihdam gerçekleştiriyor..

Yatırımlar yapılıyor...

Yeni yeni istihdam imkanları oluşturuyor..

Ki bölgede, istihdam geliştikçe işsizlik oranı oldukça düşüyor..

İş, aş imkanı oluşuyor..

Ama ne var ki bunun gerçekleşmemesi için hala da bölgede, özellikle Diyarbakır’ın çevre köylerinde veyahut bazı varoş mahallelerinde; engel teşkil eden yapılar var...

Bu yapılar içerisinde PKK’nın, KCK’nın, rantiyeci şebekelerin ayak sesleri yükseliyor.

İşsizliği körüklemek için istihdamı da ortadan kaldırmak için, fakru zaruret içerisinde kıvranıp duran millet, rahatlıkla PKK’nın kucağına düşürülmesi için; “şer yapılar” faaliyet gösteriyor..

Bu anlayışla hareket edenler, nerdeyse Allah’ın her günü, bir yerde yatırımcının karşısına adeta “hendek ve barikat” örüyor...

Bakınız, Söz Gazetesinin dünü manşet haberine...

“Yolu Haraca Bağlıyorlar?”..

İnşaat sektörünün “lokomotifi” olan kum ocaklarından kum nakliyesi yapan kamyonların geçiş güzergahlarına barikatlar kuruluyor, önleri kesiliyor, şoförler tehdit ediliyor, “haraç” isteniliyor..

Eğer ki, boyun eğen olursa, iş adamından, şantiye yetkilisinden istedikleri haracı alırlarsa “ne mutlu bize” deyip, keyfiyet içerisinde hareket ederler..

Tabi elini veren, kolunu alır misali; bir hal çıkar ortaya!...

Ama, vermek istemeyene, karşı çıkana da, “binbir türlü” karakter ve şeytani planla, tehditlerde bulunlar..

Şantaj yaparlar..

Edepsizliklerinden, şerefsizliklerinden, ne idüğü belirsiz ruhlarından vaz geçmeyen bu güruh kesim, PKK ile iç içe faaliyet içerisinde oldukları da, bilinmesine rağmen her nedense, ilgili ve yetkililer “bilinmez” olarak bakıyorlar..

Ne hazindir ki, bunlar dünden daha azgın bir şekilde; faaliyet yürütmektedirler...

Bakıyorsunuz ki, devletin ilgili ve yetkili resmi görevlileri, yapılan şikayetler doğrultusunda bunlara dair hiçbir şey yapmamaktadır...

Denir ya, bir iğne ucu kadar onlarla mücadele verilmiyor..

İmtina ediliyor, sanki bilinçli bir sahiplenme var?

Hal böyle olunca da, bu kirli ve güruh unsurlar da palazlandıkça palazlanıyorlar..

Hak, hukuk, nizam hak getire..

Tabiri caizse; orman kanunları işliyor..

Hiç kuşkusuz ki, “Sosyal Devlet” demek, halkın huzurunu temin etmek demektir..

Ki devletin birinci önceliği de, huzuru sağlamaktır..

Bir sosyal devletin var olabilmesi için, toplumun bünyesinde kirli unsurların olmaması gerekir..

Var olan kirli unsurlarla mücadele edilip, temizlenmelidir..

Milletin huzuru için “eşkıya türü” kirli unsurlar her kimden gelirse gelsin, yapan kim olursa olsun “temizlenmeli” üstesinden gelinmeli..

Ki bu devletin temel görevidir...

Eğer ki, bu sağlanmazsa!...

Tıpkı yıllar öncesi, dönemin Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker tarafından uygulamaya sokulan “arazi toplulaştırmanın” bölgede yarattığı olumsuzluklar zinciri gibi; fitne unsurları baş edilmez hale gelir..

Ki hala da, arazi toplulaştırmasının yarattığı “kan davalarının” haddi hesabı yok..

İnsanlar birbirini öldürüyor..

Kardeş kardeşin kanına giriyor...

Sonuç itibariyle demem o ki;

Diyarbakır’ın varoş semtlerinde çalışan nakliye kamyonlarının önü birileri tarafından pusu kurulup kesiliyorsa...

Ve o birileri tehditler savuruyorsa, şoförlere kaleşnikof silahıyla “sizi burada öldürürüm” diye terör estiriyorsa...

Hasılı, tüm bunlara karşı bir mücadele ortaya konulmuyorsa, o zaman devlete “yazıklar olsun” demekten başka bir çare kalmıyor..

İçişleri Bakanlığı bu çalışma ile ne yazık ki sıfıra düşmüş oluyor.

Bir fitne ateşi körüklenmeden söndürülmesi gerekir.

Aksi takdirde yapılacak bir şey yok.

Halk AK Parti iktidarından çözüm bekliyor.

En derin saygı ve sevgilerimle.