İÇİŞLERİ BAKANLIĞININ BÖLGEDE ŞER UNSURLARIYLA MÜCADELESİ ŞAYAN-I TAKDİRDİR!?

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği üzre dünyanın başına musallat olan, özellikle İslam dünyasını musibetzede durumuna sokan, dünyayı tir tir titreten, insanlığı büyük dehşetlere sokan “korona virüs” olayı etkisini sürdürüyor.

Yani, ölen ölüyor, kurtulan kurtuluyor.

Ama en önemlisi; başımıza gelen 1445 senelik geçmişimiz olan Hz. Muhammed (S.A.V)’e intisabımızla oluşan ümmetçilik anlayışımız, bir çırpıda virane edilmesi kocaman bir Ramazan ayını teravihsiz geçirme halimiz!

Namazsız, ibadetsiz, cumasız, cemaatsiz bir duruma gelindi?..

Bu büyük musibet, bu “covid-19”, kocaman Harameyn-i Şerifeynleri sessizliğe gömdürdü.

Mescid-i Haram’ın minarelerinin ışığı adeta söndü...  Cemaat, Cuma Namazı, Kadir gecesi, Medine-i Münevvere, Ravza-yı Mutahharayı ziyaret etmekten mahrum bırakıldı..

Keza Mescid-i Aksa’nın da büyük bir esaret altında inim inim inlemesi..

Bize göre, insanlığa ve İslam dünyasına yeni açılacak kapılar, birer rahmet kapıları olacak ve bu musibetten kurtuluş yollarını açacaktır...

O ümitteyiz ve o ümitle yaşıyoruz.

* * *

Bir önceki yazımızın devamını sizinle paylaşacağımıza söz vermiştik.

Evet, başlık olarak kullandığımız “OSMANLICILIK, TÜRKÇÜLÜK VE KEMALİZM” başlıklı yazı serimiz!...

Zira bu yazı çok anlamlıdır, anlamlı olduğu kadar da düşündürücüdür diye de not düşmüştük..

Bu yazının temel felsefesi ve ana stratejisi; bu ümmeti temsil eden Osmanlının nasıl arkadan vurulmuş olduğunu, İslam dünyasını bölük pörçük hale getirilmesinin “iç yüzünü” ve gerçek tarihini ortaya koyabilmektir..

Tabi bu faslı, önümüzdeki günlerde sizlerle kapsamlı olarak, sohbet edeceğiz..

Bu notu hatırlatma babında, dile getirirken, gündemin sıcak konu başlıklarına ve bölgenin siyasi seyrine bir bakalım neler oluyor, neler bitiyor?..

Görünen odur ki mevcut müesses nizam, her gün biraz daha çürümüşlüğe yüz tutmuş gidiyor.

Dolu-dizgin..

Sistemin elle tutulacak herhangi bir tarafı kalmadı.

Zulüm sistemi olduğunu çok iyi idrak etmemiz lazım.

18 yıldan beri yönetimi elde tutan AK Partinin ve devlet büyüğümüz Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın varlığına rağmen, herkes bildiğini okuyor.

Tabiri caizse “kim kime, dum duma” bir hal yaşanmaktadır...

Allah’a şükür ki bir İçişleri Bakanımız var, devlet ve halkı birbirine pekiştiren unsurları elinde tutuyor ve bölgemizde ne kadar muzır nesneler varsa, bir bir ayıklayarak temizliyor..

Yerlerine ter-û taze, genç, dinamik zihne sahip Valilerimizi, kaymakamlarımızı, görevlendiriyor...

Böylece başta PKK kirli ideolojisi dahil olmak üzere “şer güçlere” karşı mücadelesini yerli yerinde tespitli bir şekilde gerçekleştiriyor.

Nitekim nerdeyse bir yıldan fazladır, Diyarbakır İl Valisi Sayın Hasan Basri Güzeloğlu’na verilen ikinci bir vazife var.. O vazife de, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkan Vekilliği...

Pek tabi ki, Yenişehir Belediye Başkanvekili olarak atanan Kaymakam...

Hepsi genç ve dinamik beyinler..

Şuan, Diyarbakır merkez olmak üzere tüm ilçeler ve mahalleleriyle birlikte büyük bir huzur, istikrar ve güven temin edilmiş durumda...

Nitekim iki gün önce de genç bir beyine sahip olan Siirt Valisi, Siirt’in Belediye Başkanvekiliği görevine getirildi...

Bize göre, bu görevlendirme ve atamalar bölgeye çok büyük huzur getirmiştir, çok isabetli kararlar içermektedir...

Ama tüm bu “olumlu ve güven verici” gelişmelere rağmen, bölge insanı, özellikle Diyarbakır insanı endişeli ve kuşkulu bir hal yaşamaktadır.

O da şudur, hala da PKK’nın bir gölgesi durumunda olan HDP’nin ayak seslerinin bu memlekette “faal” olması ve kamuda, belediyelerde, bazı iki yüzlü siyasi şahsiyetlerde fena bir şekilde işlem görmesidir...

Her ne kadar devlet PKK’ya karşı mücadele veriyorsa da fakat çok gizli şer güçleri PKK’yı teşkil eden HDP’nin bir uzantısı durumundaki bazı siyaset dinazorları, onların nam-ı hesabına cirit atmaktadır...

Bu dinazorlar, her daim liyakatli, ehil, görev bilincinde olan, halka hizmeti hakka hizmet olarak bilen bürokratları hasım görmüş, uğraşmış, görev yapmamaları için, ellerinden geleni artlarına koymamışlardır..

İllaki kendilerine ceket ilikleyen, boyun eğen, onların fikirleri ve rantları doğrultusunda “efendimci” şekilde görev yapan bürokratları istemişlerdir...

Bunlar bölgemiz açısından ne yazık ki, yıllar yılıdır “büyük yıkımlara” ve devlet ile milleti birbirinden “uzak” tutan, unsurlar olarak, yaşana gelmiştir.. Ki, inkâr edilmez birer gerçeklerdir siyasetin bu dinazorlarının varlığı..

İster Diyarbakır’da olsun, ister Siirtte olsun, iktidar partisi durumunda olan AK Partinin PKK tandanslı HDP’nin uzantısı siyasi çevrelerin varlığıyla beraber, çok büyük kirli dinazor rantiyeci siyasilerin varlığı tartışılmazdır... Ki bazı resmi kimlikler adı altında odaların bünyesinde gizlenmiş çok kirli şer güçlerin palazlanma hali de, tartışılmazdır...

İşte bunlar, iktidarın imkanlarını kullanarak kendi kişisel rantlarının temini için mevcut valilerimizi de, kaymakamlarımızı da, bürokratlarımızı da, liyakat ve ehliyet sahibi olan yetkili makam sahiplerinin, çalışmalarına gölge düşürmek için ellerinden geleni arkalarına koymuyorlar...

İlla ki, çamur atarlar..

İlla ki iftira kampanyası yürütürler...

İlla ki partinin üst katmanlarını, aldatıcı bir şekilde provoke ederler..

Bakınız sevgili okurlar...

Ramazan’ın aziz mübarek günlerindeyiz, iki gece sonra Kadir gecesini idrak edeceğiz...

Buradan, İçişleri Bakanımıza seslenerek diyoruz ki;

Sayın Bakan bugüne kadar hep güzel işleri yaptınız.

Bu işlerin daha güzelini yapabilmeniz için, başta Diyarbakır Valisi Hasan Basri Güzeloğlu olmak üzere, Siirt Valisi ve bazı önemli görevleri taşıyan kaymakam ve bürokratları sahiplenmenizi istiyoruz...

Bunlar partinin varlığına inanmış birer bürokratlardır..

İnançlı şahsiyetlerdir..

Helali helal, haramı haram olarak seçen, bilen ve “halka hizmet hakka hizmet” şairiyle görev yapan yürekli bürokratlar olduğunu unutmayalım...

 “Tavşana kaç, tazıya tut” anlayışıyla görev yapan insanları lütfen Diyarbakır’a yaklaştırmayınız.

Bir Diyarbakırlı olarak, 30 yıldan beri medya grubunda hizmet yapan bir şahıs olarak acizane tavsiyemiz; mevcut kadro çok iyi bir kadrodur.

Kimliklerini gizleyen PKK tandanslı çevrelerin, bazı odalar ve siyasi dinazorların çalışmalarına kulak vermeyiniz.

Biz bu yazı serimize devam edeceğiz.

Ama her şeyden evvel Diyarbakır’daki mevcut idari kadro çok güzel çalışıyor.

İçişleri Bakanlığı ve hükümetimiz, kimliksiz karanlık insanların çabalarına aldanmasınlar, gölgelerinde yürümesinler.

Zira bu unsurların yarar yerine zarar verdikleri bölge kamuoyunda açık ve nettir.

Rüşvet, adam kayırma, şer güçleriyle işbirliği yapma gibi olaylar gizli, işbirlikleri, gözardı edilemez!..

Ancak biz burada bu konuyu sonlandırmakla beraber ve hem de sevdiğimiz saydığımız İçişleri Bakanımız Sayın Süleyman Soylu Bey’e toplumun endişelerini bildirmek üzere yazmaya devam edeceğiz...

***

Gelirsek deneyimli kalem sahibi Yusuf Kaplan Hoca’nın dün kaleme almış olduğu yazıya..  Ki bu yazısı, beş sene önce kaleme alınıp yayınlanmış.. Beş yıl sonra dün yeniden, kaleme alıp okurlarıyla paylaşmış..

Biz de, bu yazısından bir kaç paragrafı alarak, sizinle paylaşmak istiyoruz...

Zira bu sorunlar ülke sorunlarıdır.

İktidar ne yapıp edip, milli iradeye gölge düşürmemek için arkasına bakıp yeniden bu milli irade ne kadar tersyüz edilmiş olduğunu görsün ve artık devletin tüm kurumlarına “milli ruh ve diriliş” içerisinde el atsın, yalan söyleyen tarihini de tarihe gömsün.

Artık bu ülke, kirli, hukuk dışı, antidemokratik kirlenmelere paydos desin..

Milli eğitim camiasının yetiştirdiği damakları imanla donatıp yeni gençliğe ulaşması için devletin, hükümetin harekete geçmesi lazım.

Ve bazı Yahudi dönmelerin Türk ismini kod olarak kullanıp devletin derin damarlarına girmiş olmasını hissederek milletle yan yana hareket etmesi gerekir...

Evet, Yusuf Kaplan’ın “Çocuklarımızı öldürüyorlar, bayım; uyuma!” başlıklı yazısından aldığımız bölüm şöyle..

 “Türkiye’nin en temel sorunu eğitim sorunudur. Türkiye’de sömürgeci ülkelerin yapamayacakları, yapmaya cesaret edemeyecekleri kadar çocuklarımızı kendi değerlerimizden, kendi dünyamızdan, kendi rüyalarımızdan uzaklaştıran, bütün iddialarını yitirmiş, bütün ideallerini kaybetmiş ilkel, ruhsuz, ufuksuz bir eğitim sistemi, yoz ve sığ bir kültür hayatı, yabancılaştırıcı ve her şeyi banalleştirici bir medya rejimi var!

Ve başımıza nasıl bir taş düştüğünü görelim… Davud-u Kayserî, Kadı Burhaneddin, Molla Gurani, Molla Fenarî, Gazâlî, Yunus, Mevlânâ, Merâğî, Itrî, Fuzûlî, Bâkî, Şeyh Galip, Levnî, Karahisârî, Taşköprülüzâde, Kâtip Çelebi kimdir acaba? Ne söyler bize bu kurucu şahsiyetler bugün? Ne anlam ifade eder yarınımız için? Çocuklarımızı geçtik; elitlerimiz, aydınlarımız, yazarlarımız için hangi rüyalara, hangi ideallere, hangi ufuklara, hangi yaratıcı atılımlara kaynaklık etmiştir acaba?”

***

Biz de bu paralelde diyoruz ki ülke bütünlüğünün korunabilinmesi için, bölgemizdeki bazı siyasi yanlış mahfelerle mücadele edilmelidir..

Özellikle, AK Partinin bünyesinde çalışıyor görüntüsü vererek, milli irade ve hükümetin siyaseti dışında çıkarlarının peşine düşen bozuk, kirli unsurların artık parti bünyesinden ayıklanması gerekiyor..

Böylesi karakterlere sahip kişilere “parti içerisinde” yer verilmemesi, bölge halkının nam-ı hesabına söz sahibi edilmemesi, parti yönetiminde “cirit” atmamalarını istiyoruz...

Çünkü, AK Partinin Güneydoğu’da bir türlü “istediği ivmeyi” elde edemeyişinin tek nedeni; böylesi çarpık fikre ve karaktere sahip, halk deyimiyle siyasetin dinazorlarının yüzündendir.

Biz dostane bir şekilde hatırlatıp, uyarıyoruz.. Zira bunlar; “dost görünen, içteki kurtçuk düşmanlardır?”...

En derin saygı ve sevgilerimle…