İYİ Kİ ERDOĞAN VAR!

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği üzere bilerek veya bilmeyerek, kasıtlı olarak veyahut cehalet sonucu da olabilir…

Sekülar laikçi ve Kemalizm bir anlayış ile batı hayranlığına müptela olmuş bir ülke haline geldik.

Haçlı ve Siyonist müstevli eşkıyalar 1918’lerde İstanbul’u işgal ederken, cumhuriyetin kuruluşundan itibaren kurulan CHP tarafından her nedense o işgalci güçlere büyük bir bağlılıkla bağlandık.

Ülke olarak hayran kaldık.

Ve onların yüzünden, devlet ile millet arasına sokulan çeşitli fitne unsurları yüzünden, ülkede milli mücadelede kaybettiğimiz şehitlerden çok daha fazla insanımızı kaybettik.

Başta ulema kesimleri…

Şeyhler, tarikat ve tasavvuf temsilcileri.

Adeta rejimin düşmanı haline getirilmek istenen bu ülkenin saf kanlı insanları hep darağacına gittiler, sürgün edildiler ve sakıncalı görüldüler.

Daha sonra Ege’de denize döktüğümüz (!) Yunanlıların tüm kültürünü aldık kendimize uyguladık.

Hem de gece ve gündüzümüzü birbirine katarak uyguladık.

O gâvurun âdetlerini ve kültürünü milletimiz yaşadı.

Ki hala da yaşamaktadır.

Ama Allah’a yüz binlerce şükürler olsun ki 18 yıldan beri devleti ve milleti çok iyi bilen, tanıyan ve yöneten bir Cumhurbaşkanımız var.

O da Recep Tayyip Erdoğan’dır.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, büyük zaferin 949. Yılını Malazgirt meydanlarında kutlarken, Malazgirt Meydan Muharebesinin zirvesinden bütün dünyaya seslendi.

“Mahvolursunuz.

Tarihten ibret almamışlar.

Korkunun ecele faydası yok” dedi.

Evet.

Allah’a şükürler olsun ki bu günleri de gördük.

Yetmiş seksen yıldan beri bu devleti yönetenlerin kaçta kaçı bu cesareti, bu yürekliliği göstermiştir?

Onun ruh ve kalbi derinliklerinden çıkan bu şahika sesler, rastgele sesler değildir.

1071’deki Sultan Alparslan’ın Romen Diyojenlere seslenmesinin bir timsali olmalıdır.

O kutsal miras, 1071’den beri elimizdedir.

Ümitle, duayla, o günlerde, o imanla kazanılan zaferlerin aynısı günümüzde de tekrarlansın diyoruz.

İşte bu itibarla Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atina ve Batıya Malazgirt’ten sesleniyor.

“Sahte kabadayılığa sabrımız kalmadı.

Karşımıza çıkmak isteyen varsa, buyursun gelsin” diyor.

Erdoğan, Türkiye’nin Akdeniz, Ege ve Karadeniz’deki haklarını almak için siyasi, ekonomik ve askeri olarak ne gerekirse yapılacağını söyledi.

Avrupa’nın desteğine güvenip Doğu Akdeniz’de şımarıkça davranan Atina’yı uyaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Muhataplarımızı kendilerine çekidüzen vermeye, mahvolmalarına yol açacak yanlışlardan uzak durmaya davet ediyoruz” ifadelerini kullandı.

Gerçekten, Başkan Erdoğan’ın ruhi derinliklerinden çıkan o mükemmel iman, onu cesaretlendiriyor ve diyor ki “Yunan ve hamilerine hodri meydan, bedel ödemeye hazır olan gelsin.”

İşte devleti çok iyi bilen ve yöneten bir devlet adamımız var.

İnşallah, bundan sonra her gün biraz daha dev adımlarla ilerlemeye devam edeceğiz.

Laikçi yobazların İslam gerçeklerini hazımsızlığından dolayı velev ki çatlasınlar, patlasınlar.

Ama bilsinler ki artık ipin ucunu kaçırmışlardır.

Ellerinde tutacakları, güvenecekleri ve sarılacakları bir ip kalmadı.

Sabredelim.

Seyredelim.

Cumhurbaşkanımızı destekleyelim.

Ve İbrahim Hakkı Hazretlerinin şu sözlerini tekrarlayalım;

“Hak şerleri hayreyler

Zannetme ki gayreyler

Ârif ânı seyreyler

Mevlâ görelim n’eyler

N’eylerse güzel eyler.”

Zira merhum Mehmet Akif’in de dediği gibi;

“Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhâmı,

Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm'ı.”

İşte, bakınız sevgili dostlar.

Küfrün bir zamanlar cirit attığı meydanlar artık boş değildir.

Artık yalan söyleyen tarihe de kimse inanmıyor ve güvenmiyor.

Millet, gerçekleri söyleyen ve yazan tarih istiyor.

En derin saygı ve sevgilerimle.